Avro Bölgesi’ndeki son çalkantıları tartışan Batı’nın sağduyulu sağcı iktisatçıları, adım adım bir “felâket senaryosu” üzerinde birleşiyorlar...

Avro Bölgesi’ndeki son çalkantıları tartışan Batı’nın sağduyulu sağcı iktisatçıları, adım adım bir “felâket senaryosu” üzerinde birleşiyorlar.

Ulaştıkları sonucu özetleyelim: Avrupa Merkez Bankası (AMB), çaresiz kalan her devlete sınırsız borç vermeyi kabul etmedikçe, avro sisteminin kısmen veya tamamen son bulması kaçınılmazdır. Ulusal merkez bankaları, genellikle “borçlanmak için başvurulacak son merci olma” yetkisine sahiptirler. Ne var ki, AMB, bu işlevi üstlenmeyi israrla reddetmektedir.

Peki, AMB tutum değiştirir ve İtalyan, İspanyol, hatta belki Fransız devlet tahvillerini sınırsız satın almaya başlarsa; ayrıca faiz oranlarını da (ABD Merkez Bankası’nın yaptığı gibi) sıfırlarsa sorunlar çözülecek mi?

Bu iktisatçılara göre, AMB’nin tutum değiştirmesi işe yarayacaksa iki ek öğe gereklidir: (1) Parasal genişleme avro’nun değerini yüksek oranda (örneğin 1 avro=1 dolar düzeyine) düşürmelidir. (2) Almanya bütçe açığını yükselterek genişleyici politikalara geçmelidir. Bunlar gerçekleşirse, hem Avro Bölgesi’nin “Dolar Bölgesi”ne (ABD ve Çin’e) karşı rekabet gücü yükselir. Hem de, Almanya’da fiyatlar Güney Avrupa’dan daha hızla artar ve bugünün kriz ülkelerinin Almanya’ya karşı ticaret açıkları frenlenmiş olur.

Ne var ki, bu senaryonun Almanya’nın direnmesi nedeniyle gerçekleşemeyeceği de öngörülmektedir.  Fiyat istikrarı Almanya’nın stratejik hedefidir; bundan vazgeçemez. Güçlü avro da, dış dünyaya karşı istikrarın kritik aracıdır; bundan da vazgeçilemez.  Almanya Avro Bölgesi içinde, düşük enflasyonun pekiştirdiği rekabet gücünü israrla koruyacaktır. AMB’nin para musluklarını gevşetme temposunu da bu nedenle daima frenleyecektir.

Yukarıdaki seçenekleri dışlayan kemer sıkma, borç silme, banka kurtarma operasyonları sadece zaman kazanmaktadır. Ve avro sisteminin kısmen veya tamamen son bulması kaçınılmaz olmaktadır. “Kısmî” son bulmanın ilk adımı, Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nden ihraç edilmesidir. Alman Ekonomi Bakanı Rösler hemen hemen açıkça ifade etmiştir ki, artık “gönüllü ayrılma” değil, “ihraç” gündemdedir. Bu adımın, diğer küçük müflisler için de atılabileceği böylece ortaya konmuştur.

Ancak, İtalya  iflâs ederse, artık “ihraç” değil; Avro Bölgesi defterinin kapatılması söz konusudur. Liret, drahmi ve eski paralar geri gelecek; Fransa da herhalde kervana katılacaktır. Almanya, Hollanda ve diğer “çetin cevizler” avro’yu korumayı, kullanmayı sürdürebilirler; ancak, dolara alternatif bir “Avrupa para birimi projesi” böylece tarihe karışmış olacaktır.

Bunlar, “Avro krizi” üzerine gerçekçi, doğru çözümlemelerdir. Ancak, önemli bir eksiklik içererek: Avro Bölgesi’nin hegemonik-bağımlı kutuplardan oluşan, yarı-emperyalist bir yapıya dayandığı ortaya çıkmamaktadır.

Bu çerçevede, avro’nun oluşum, gelişim sürecinin belirleyici öğelerini hatırlatalım:

***

AB’nin hegemon gücü olan Almanya, avro’ya geçiş sürecine de damgasını vurdu. Alman sermayesi 1990’lı yıllarda Doğu Almanya ile birleşmenin getirdiği içe dönük imkân ve yükümlülükler üzerinde odaklanmıştı. Avro’ya geçiş, Almanya’nın sermaye ve mal ihracatına dayalı bir büyüme sürecine yeni baştan dönmesi için fırsat oluşturdu.

2000 sonrasında Almanya, Avro Bölgesi’ne büyük boyutlu sermaye ihraç etmeye başladı.  Avro’nun ulusal paraların yerine geçmesi, özellikle finans kapital için devalüasyona bağlı kur riskini ortadan kaldıran bir güvence sağlıyordu.

İrlanda, Portekiz, Yunanistan, İspanya ve İtalya’da, avro’ya geçişte uygulanan kurlar, ulusal paraları (tahminen yüzde 25-30 dolaylarında) aşırı değerli kılmaktaydı. Bu durum, bu ekonomilerin rekabet gücünü başlangıç anında Almanya’nın gerisine düşürmüştü.

Bu durumda 2000 sonrasında beş kriz ülkesinde ya dış açıklar hızla yükseldi; ya da  cari işlem fazlaları, açıklara dönüştü. İtalya, adım adım bir yarı-çevre ekonomisi konumuna sürüklendi. Alman sermayesi, özel sektör borçlanmasının  ve kamu açıklarının finansmanını sağladı.

Zaman içinde bu ekonomilerde fiyatlar Almanya’daki enflasyonun iki kat üzerinde seyretti. Avro dolara karşı pahalılaştı. Dolayısıyla 2000-2007 arasında  beş kriz ülkesinin rekabet gücü hem Almanya’ya, hem de bölge dışına karşı daha da aşındı.

2008-2009’da finansal kriz patlak verdi; batık banka, özel sektör borçlarının devletleştirilmesine yol açtı. Cari işlem ve bütçe açıklarının finansmanı için gereken borçlanma maliyeti arttı. Avro sisteminin dayandığı asimetrik, eşitsiz yapı, bir borç krizini fitillemiş oldu.

***

2000-2011 dönemi, emperyalizme damgasını vuran hiyerarşik, asimetrik yapının Avro Bölgesi içinde de işlediğini ortaya koyuyor. Dünya ekonomisinin metropolü ile çevresi arasında neoliberal dönem boyunca  gözlenen ilişkilerin bir benzeri, son yıllarda Almanya ile yakın çevresi arasında da gerçekleşmiş gibi görünüyor.

Önce, metropolden (Almanya’dan) çevreye (beş kriz ülkesine) büyük boyutlu kaynak aktarımının gerçekleştiği bir dönem yaşanıyor. Çevre ekonomilerinde ithalata, özel sektör ve kamu borçlanmasına  dayalı bir canlanma ve büyüme konjonktürü böylece mümkün oluyor.

Zamanla kaynak aktarımının metropol lehine dönme aşaması gelir. Dış kaynak girişlerinin yavaşlaması, durması sonunda yüksek boyutlu dış açıkların sürdürülemeyeceği ortaya çıkar; canlanma konjonktürü bir finansal kriz ile son bulur.

Kriz, uluslararası sermayenin talepleri doğrultusunda (IMF ve Almanya gözetiminde) yönetilir. Temel öncelik, borçların kemer sıkılarak (halk sınıfları tarafından) ödenmesidir. Bu reçete kabul edilirse, IMF’nin ve AB kurtarma fonu’nun çevre devletlerine açtığı krediler kaynak aktarımını kolaylaştıracaktır.

Canlanma-kriz aşamalarından oluşan çevrim ve reçeteler, son otuz yıl içinde Üçüncü Dünya’da (örneğin Türkiye’de) yaşananlarla yakın benzerlik gösteriyor.

Ancak, büyük bir ekonominin (İtalya’nın) kriz kervanına katılması geleneksel reçetelerde tıkanmaya yol açıyor. Uluslararası   sermayeye hesap vermekle yükümlü teknokrat hükümetlerle tıkanmanın aşılması umuluyor.

Nihaî hesaplaşmayı ise, herhalde, halk sınıflarının adım adım enternasyonalist boyut kazanan direnmeleri belirleyecektir.