Avrupa Alevileri “Osmanlının Ortaçağ Dünyasına Değil, Çağdaş Dünyaya Bak”

Hazırlayan: Turan Eser

Avusturalya’dan, Kanada’ya, Almanya’dan İngiltere’ye, Fransa’dan, İsveç’e, Avusturya’dan İsviçre ve Danimarka’ya kadar sayfalarımızı Alevilere açtık.

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’na bağlı Alevi Federasyonlar, AKP’nin Alevi Açılımı, “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezleri” hakkında ne düşünüyor? Avrupa’daki kazanımları ekseninde AKP’ye doğru yolun ne olduğuna dair çözüm önerilerini nasıl sunuyorlar?

Cem Bitnel, İsviçre Alevi Birlikleri Federasyonu ( İABF ) Genel Başkanı

avrupa-alevileri-osmanlinin-ortacag-dunyasina-degil-cagdas-dunyaya-bak-123536-1.

AKP zihniyetinin Alevi açılımında hedeflediği, belki bir çoğumuz için malumdur. Alevi toplumu tarih boyunca yaşadığı coğrafyalarda her zaman egemenlerin kontrol etmek için, birçok farklı yöntem denediği bir inanç toplumudur. Bugün yaşadığımız Alevi açılımı meselesi de, tam olarak böyle bir asimile çalışmasından başka birşey değildir.

Bu sonuca nasıl varıyoruz sorusuna cevap vermek gerekirse; Aleviliğin hangi şart ve koşullar altında kabul göreceği, Cemevlerinin hukuki statülerinin nasıl olacağı, Alevi inanç önderleri ile ilgili planlar, Avrupa'daki Alevi örgütlenmelerinin kazanımlarının yorumlanma şekilleri, gibi konuları açmak yeterli olacaktır.

Bugün AKP hükümetinin, Aleviliği tanımlamakta kullandığı argümanlar bizler açısından son derece ciddiyetsiz ve gerçeklikten uzaktır. Alevi olmayı, sadece İslamiyet’in dördüncü halifesi olan Ali'yi sevmek olarak değerlendirmek ve tamamen İslam inancının içinde bir yapı olarak tanımlayarak, bunun devlet tarafından Ancak bu şekilde kabul göreceğini vurgulamak hem İslam hem de Alevi inancına hakarettir, hemen arkasından Cem evlerimizin birer kültür ve İrfan merkezi olarak tanımlanması, buraların kesinlikle ibadethane olamayacağı ve ancak diyanete bağlanarak, devletin maaşlı memurlarının sorumlu olduğu mekanlara dönüştürülmesi arzusu asimilasyonu derinleştirmektedir. Özetle AKP zihniyeti kendi belirleyeceği sınırlarının dışına çıkamayacak bir Alevilik yaratma peşindedir.

Oysa ki bizim anladığımız Alevilik; sadece Ali'yi sevmek değil, insanı sevmektir, içinde barındırdığı her türlü canlıyla, taşıyla, toprağıyla bir bütün olarak doğayı sevmektir. Alevilik sadece kendini ve kendinden olanı değil, kendinden olmayanı da sevecek yüreğe sahip olmak demektir.

Avrupa'daki Alevi örgütlenmesi açısından bakıldığında da Alevi inancı kendini tanımlarken herhangi başka bir inancın içinde ya da dışında olduğu vurgusuna ihtiyaç duymayan, cemevlerinin, Alevilerin ibadet mekanları oluşunun tartışmaya açık olmadığı, diyanete bağlanmanın söz konusu dahi olamayacağı bir inançtır. Kısacası Alevilik, ‘‘ Aleviliktir.‘‘ Avrupa Alevi örgütlenmesinin Avrupa'da elde ettiği kazanımları da bu çerçevededir.
İsviçre’de Hıristiyanlık ve Yahudilik dışında resmen tanınan üçüncü inanç Aleviliktir.

Alevilik Avrupa'nın birçok ülkesinde, tıpkı İsviçre'nin Basel kantonunda olduğu gibi, kendi başına bir inanç olarak tescillenmiştir. Çok önemli bir konu daha vardır ki, İsviçre özelinde Hıristiyanlık ve Yahudilik dışında resmi olarak kabul gören üçüncü inançtır Alevilik.

Elbette ki bu şekilde tanımlanan ve kabul gören bir Alevi inancı, Türkiye'deki mevcut iktidarın asimilasyon politikalarını ciddi ölçüde baltalamaktadır. Bu sebeple olmalıdır ki, AKP hükümeti son yıllarda Alevi toplumuna karşı baskısını yoğunlaştırılmış Türkiye ve Avrupa'daki Alevi örgütlenmelerinin bağını koparmak adına Avrupa'daki Alevileri, ateist, Ali'yi tanımayan, Avrupa ülkelerinin ajanlığını yapan ve benzeri gerçekdışı suçlamalarla tanımlayarak, Alevi toplumunu Sünni tartışmalarla yıpratıp, bölmek ve güçsüzleştirmek çabası içerisine girmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, her konu da olduğu gibi, inanç özgürlüğü noktasında da, baskıcı ve dayatmacı politikalarından vazgeçmediği sürece, ne Alevi toplumu ne de farklı inanç ve kültürlere sahip diğer toplumlar için sağlıklı bir çözümden bahsetmek mümkün olmayacaktır, bize göre çözümün ilk aşaması bu olmalıdır. Ancak bu şekilde bir görüşme zemini oluşabilir ve daha sonrasında somut adımlar atılarak bu zemin güçlendirilebilir.

Öncelikle laiklik kavramı doğru tanımlanarak devletin yapısı buna uygun hale getirilmelidir. Eğer laiklik kavramını, yıllardır okullarda öğretildiği gibi, sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak değil, Devletin her inanca eşit mesafede durması olarak tanımlarsak bir adım daha ileri gidebiliriz. Bu noktada karşımıza ilk çıkan engel Diyanet oluyor. İnançları devletin tekelinden çıkarmadığımız sürece, laiklik ve inanç özgürlüğü kavramlarını nasıl tanımlarsanız tanımlayın bu kavramları hayata geçirmek mümkün olmayacaktır.

İnanç özgürlüğü ve laik devlet anlayışının Hayat bulması için yapılması gerekenleri birkaç madde ile sıralayabiliriz;
1) Laiklik tanımı Devletin her inanca eşit mesafede durması olarak anayasa içerisinde yerini almalıdır.
2) Diyanet İşleri Başkanlığı, farklı isimlerle alternatifleri üretilerek değil, şartsız koşulsuz ortadan kaldırılmalıdır.
3) Her inanç kendini tanımlama hakkına sahip olmalıdır.
4) ‘‘Devletin dini‘‘ kavramı yok edilmelidir.
5) İbadet mekanlarını, inançların kendilerinin belirlemesine izin verilip, bu mekanların anayasal güvenceye kavuşmaları sağlanmalıdır.
6) Okullarda zorunlu din eğitimi uygulamasına son verilmeli ve her inancın, kendi inancını sonraki nesillere taşımasına olanak verecek ortamlar hazırlanarak, yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Son olarak belirtmeliyiz ki, bizler Alevi örgütlenmeleri olarak sadece Alevilerin değil, dil, din, ırk ayrımı yapılmaksızın her bireyin ve toplumun, yaşadığı ülkelerde, eşit hak ve özgürlüklere sahip olması için mücadele ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz.

Kanada Alevi Derneği Başkanı, Salman Vural

avrupa-alevileri-osmanlinin-ortacag-dunyasina-degil-cagdas-dunyaya-bak-123540-1.
>>Kanada’da örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Salman Vural: “Alevi Açılımı” gecikmiş, oyalama bir projedir. İçeriğinin de tam olarak nelerin de olduğunu bilmediğimiz, samimiyeti olmayan projedir. Alevilerin talepleri nettir. Bunların sulandırılmasına gerek yoktur. Cemevlerine hukuki statü ile bir yandan cemaatlerin meşrulaştırmak, diğer yandan cemevlerine ibadet hane kabul etmeden devlet içinde asimile etmektir. Oysa bizler laiklik doğrultusunda çözüm bekliyoruz. Devlet Aleviliğe ve cemevlerine tanım yapmak yerine, bizim tanımlarımızı kabul etmelidir.

2- AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirir misiniz?

Salman Vural: Vatandaşlık görevlerimizi yerine getirdiğimiz bu ülkede, her türlü vergilerimizi ve vatandaşlık sorumluluklarımızı yerimize getiriyoruz. Fakat söz konusu inançsal haklarımız olunca, tanınmıyoruz. Cami nasıl ki bir ibadethane ise, Cemevi’de bir ibadet yeridir. Devlet her inanca eşit bakmalıdır ve bunları laiklik ve inanç özgürlüğüne göre düzenlemelidir. Cemevlerini tanımlamak yerine, devletin asli görevi Alevilerin beyanın esas kabul edip, Cemevelerini ibadet yeri olarak tanımalıdır.

3- Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Salman Vural: Dedelik Aleviliği yolunu sürdürülmesinde önemli bir hizmet yeridir. Dedeler devlet memuru olamaz. Halka ve Hakka hizmet için var olan dedelerimiz, devlet maaşına bağlı olursa, halka değil, devlete hizmet verir. Maaş bordosuna mahkûm olurlar.

4- Kanada ve Avrupa Alevi hareketinin genel kazanımları ile Türkiye’de Alevilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve AKP’nin Alevilere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Salman Vural: Tüm siyasi Partiler için geçerlidir. Bir kere hangi kurum olursa olsun laikliğin anlamını iyi tanımlamalı kurumlar ve insanlar karşılıklı konuşarak ortak çözümler üretmelidir.

Kanada’da inanç özgürlüğünün çözümü içine insan hakları ve evrensel inanç özgürlüğü referans alınır. Esas olan dinin özel alana, siyasal olanın da kamusal alana taşınması lazım. Devlet dini olmaz.

Din bireye aittir. İnanmak ya da inanmamak insan hakkıdır. Devlet bunu güvenceye alacak çözümler üretmelidir.

5-Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?

Salman Vural: Laiklik için mücadele çok önemlidir ve ihmal edilmemelidir. Hükümetler laikliği inançların gerçek özgürlüğü olarak kabul etmelidir. Halka tanınması gereken özgürlükler laikliğin ürünüdür. Türkiye’nin en temel sorunu gerçek laiklik için hukuksal değişiklikler yapmamasıdır. Bunun için Diyanet İşleri başkanlığı ve Zorunlu din eğitimleri kaldırılmalıdır. Din bütçesi olmaz. Her inanç kendini finanse etmelidir. Bunun için laiklik ilkesi uygulanmalıdır.

6- Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? Kanada'daki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?

Salman Vural: Türkiye’de İnanç özgürlüğü tanınmadan aşılması oldukça zor bir süreçtir. Kanada’da tüm din ve inançlara eşit uzaklıkta duran devlet, inançlara karşı tarafsız ve saygılıdır.
Herkes kendi inancına göre ibadetini yapar ve ibadetler devlet yada bir başka kurumların gözetiminde yürütülmez. İnançlar inanç özgürlüğü konusunda özgür olmalıdır. Devletin görevi din ve dindar yaratmak değil, dinlerin ve inançları kendi inançların özel ve sivil alanda özgürce yaşamasını sağlamaktır.

Avusturalya Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Serdal Çınar

avrupa-alevileri-osmanlinin-ortacag-dunyasina-degil-cagdas-dunyaya-bak-123541-1.

1-Avusturalya’da örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Serdal Çınar: AKP'nin Alevi açılımı Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne devam eden Alevilerin asimilasyonunun yeni ve daha inkarcı bir boyuta taşınmasıdır ve bunun için her yolu denemektedir. Burada esas sorun Alevilerin ortak bir paydada buluşamaması ve Aleviliğin "İslam" ekseninde tartışılmasıdır. Alevilik kendine özgü kurallar, izinleri ve yasakları olan bir inanç, Yol ve veya yaşam biçimidir. Saklanma içgüdüsüyle üzerine aldığı İslami simgeler artık gerçek Aleviliği ifade etmemektedir. Burada Alevi yol önderlerimiz ve kurumlarımız açık ve net bir duruş göstermelidir. Aksi halde birkaç yıl önce yapılan "Alevi açılımı" şimdi "İrfan Merkezleri" yarın başka bir isimle devletin asimilasyon politikasına hizmet eder.

2- AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirir misiniz?
Serdal Çınar: Diyanet AKP'nin kurduğu bir kurum değildir 1925'ten bu yana vardır, laik-demokratik bir ülkede olmaması gereken bir kurumdur. Gelinen aşamada devasa bütçesi ve kadrolarıyla tamamen İslamcı bir fetva kurumu haline gelmiştir. Diyanetin kırmızı çizgileri Alevileri bağlamaz, tanınmamalıdır. Çünkü Alevilik kadim bir inançtır, vardır, yaşamaktadır ve Haktır. Hiç bir devletin veya diyanet gibi kurumların inkarı bu gerçeği değiştiremez. AKP'nin "hukuki statü" önerisi Alevi kimliğini tanımamak için ürettiği bir dayatmadır. Aleviler ve kurumları "kimliğimizi istemede" ısrarcı olmalıdır.

3- Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?
Serdal Çınar: Dedelere maaş bağlanması öncelikle Yolumuza uygun değildir. Hizmet bekleyen talipler Dede'lerinin bir şekilde rızalığını alırlar. Hele hele devletin memuru konumuna gelen maaşlı dede gerçeklerin yerine devletin isteklerini koymak zorundadır ki bu daha da sorunludur. Doğrusu her din, inanç gurubu kendi kendini finanse etmeli ve devletten bu anlamda bağımsız olmalıdır.

4- Avusturalya ve Avrupa Alevi hareketinin genel kazanımları ile Türkiye’de Alevilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve AKP’nin Alevilere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Serdal Çınar: Avusturalya’da Diyanet İşleri Başkanlığı’na benzer bir kurum yoktur. Her din, inanç kendi içinde bağımsızdır, kendi kendini yönetmekte ve finanse etmektedir. Devletin, yasalara uyumlu bir şekilde çalışmaları halinde bir müdahalesi yoktur. Hiç bir inancı sorgulama-yargılama söz konusu değildir, istisnasız tanımaktadır. Bazı belediye giderlerinden indirimden yararlanabilirsiniz. Yardım kuruluşu statüsü kazan kurumlara yapılan bağışlar vergiden muaftır ama kontrollüdür.

5-Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?
Serdal Çınar: Laiklik, kısaca inançların yada inançsızlığın, devletin ve bürokrasinin dışına çıkarılmadan, sayısına ve oranına bakılmaksızın herkese eşit haklar verilmeden ve her kimliği sorgulamadan tanımak, bireyin hakkını korumaktır.

6- Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? Kanada'daki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?
Serdal Çınar: Türkiye de gerçek anlamda inanç özgürlüğü gerçekten laik-demokratik bir sistemle mümkündür. Büyük guruplara ister dindaş olma ister oy alma hesabıyla tanınan haklar, bireyin demokratik hak ve özgürlüğünü yaşama geçirmeden mümkün değildir .Başından beri var olan baskıcı ve tekçi anlayışın ortadan kaldırılarak, her kimliğin (sınıfsal, inançsal, ulusal, cinsel vs.) haklarının tanınarak "eşit yurttaşlık" kurallarının geçerli olduğu, bütün kimliklerin ve hakların anayasal güvenceye bağlandığı, hukuk kurallarının herkes için geçerli olduğu, Demokratik-laik bir Türkiye ile mümkündür.

>>Midwest Alevi Kültür Merkezi (Midwest Alevi Cultural Center) Başkanı Dr. Cemal Yazıcı, Ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (Amerika Pir Sultan Abdal Cultural Assosiactes) başkanı Zeki Yeşilyurt, sorularımızı ortaklaşa cevapladılar.

Dr. Cemal Yazıcı, Midwest Alevi Cultural Center'in başkanı Zeki Yeşilyurt, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı

1)Amerika’da örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Cemal Yazıcı ve Zeki Yeşilyurt: Benzeri projeler daha öncede gündeme getirilerek Alevilerin verdiği eşit yurttaşlık mücadelesi bir şekilde manipüle edilmeye çalışıldı. Birlik içinde hareket eden Alevi kurumlarını ve bu kurumların hitap ettiği Alevileri irfan merkezi, kültür ve inanç merkezi gibi kavramlarla oyalamak ve onları bir şekilde ayrıştırabilmek için ortaya atılmış kulağa hoş gelen ama içi bos olan kavramlardır. Onlar tarafından yapılan bu tanımlamaların bizlerin ibadethanesinin Cem evleri olduğu gerçeğini asla değiştiremez.

2)AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirirsiniz?


Dr. Cemal Yazıcı ve Zeki Yeşilyurt: Türkiye’de ve yurtdışında faaliyet gösteren Alevi kuruluşları Cem evlerine “ibadethane” dışında verilecek diğer statüleri kabul etmemektedir. Cem evlerine elektrik, su, vs ödemeler konusunda yardımcı olmak önerisi aslında, bilinçaltında Cem evlerinin “ibadethane” statüsünü pazarlık konusu yapmak isteyen bir yaklaşımın önerisidir. Aleviler bugüne kadar hiçbir zaman diğer inanç gruplarının ibadethanelerini tanımlamak yetkisinin kendilerinde bulmamışlardır. Benzeri bir şekilde başka inanç gruplarına bağlı insan/kurumlarında Alevilerin ibadethanesi olan Cem evlerini tanımlamak gibi bir yetkileri yoktur.


3)Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Dr. Cemal Yazıcı ve Zeki Yeşilyurt: Bu öneri ve onun altında yatan ana amaç Dedelerimizi gerçeğin ve inançsal/kültürel değerlerimizin izinde giderek bize bu yolun güzelliklerini gösteren gönül insanları olmaktan çıkartıp, siyasal iktidara ve onun programına göre hareket eden birer devlet memuru haline getirme cabasıdır. Bu Alevilerin kesinlikle kabul etmeyeceği, özünde de yolun değerlerine tamamen zıt bir yaklaşımdır. Bizlerin gözünde toplum yerine iktidara hizmet etmek isteyen kişilerin Alevi-Bektaşi değerleriyle olan bağları zaten kopmuştur.

4)Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?

Dr. Cemal Yazıcı ve Zeki Yeşilyurt: Türkiye’nin son yıllarda yasadığı sorunların önemli nedenlerinden biriside Cumhuriyet’in ayrılmaz bir parçası olması gereken laikliği ortadan kaldıracak/zedeleyecek politikaların zaman içinde yaygınlaştırılmasıdır. Ne yazık ki kurumsal hale getirilmiş olan Diyanet İsleri Başkanlığı ile temelden zedelenmiş olan laiklik, dinin siyasete alet edilmesi ve eğitim sisteminde yapılan değişikliklerle büyük bir darbe yemiştir.

Toplumun aydın ve demokrat tüm kesimlerinin laikliğe karşı yürütülen bu politikaların farkında olması ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak hareket ederek laikliğe sahip çıkması önemli bir adim olacaktır. Uygulanan asimilasyon politikalarının hedefi haline gelen toplumların –Aleviler bu grubun başında geliyor-, yapılan bu ayrımcılığı uluslararası kamuoyuna ulaştırması ve özellikle AIHM nezdinde yaşanılan insan hakları ihlallerini gündemde tutması bir ölçüde bu mücadeleye katkı sağlayabilir. Diyanet’in kaldırılması, ülkede mevcut olan inanç gruplarının kendi finansmanını kendi sağlaması ve devletin finanse etmek yerine denetleyici bir rol üstlenmesi bu konuda atılabilecek diğer önemli adımlardır.

5) Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? İnanç özgürlüğü hususunda Amerika’daki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?

Osmanlı İmparatorluğu döneminden miras kalan mezhepçi anlayış Cumhuriyet’in kurulduğu ilk donemde zayıflamış olsa da etkisini göstermeyi sürdürmüş ve son 15 yıldır çok daha belirgin bir hal almıştır.

Dr. Cemal Yazıcı ve Zeki Yeşilyurt: İnanç özgürlüğü sorunu siyasal iktidarın ve devletin toplumda mevcut tüm inanç gruplarına veya herhangi bir dine inanmayan insanlara bir nazarda bakmasıyla çözülebilir. Osmanlı İmparatorluğu döneminden miras kalan mezhepçi anlayış Cumhuriyet’in kurulduğu ilk donemde zayıflamış olsa da etkisini göstermeyi sürdürmüş ve son 15 yıldır çok daha belirgin bir hal almıştır.

Alevilerin talepleri Alevileri dönüştürmek, onları asimile etmek veya kendi siyasal programını onlara empoze etmek isteyen bir yaklaşımla çözülemez. Alevileri temsil eden Türkiye’de ve yurtdışında mevcut Alevi kuruluşları bu sorunlarına çözümünde çok önemli bir rol alacaktır. Alevilere kendilerini temsil eden sivil toplum kuruluşları ile ulaşarak ve onların taleplerinin on planda tutarak bu sorunlarına çözümü için görüşmeler başlatılabilir.

Amerika’da dini bir gruba bağlı olan veya kendilerini o gruba ait gören insanlar, bir araya gelerek bir sivil toplum kurulusu kurabiliyor. Daha sonra bağlı oldukları dini grubun tanınması için yasal başvuruyu yapabiliyorlar. Onay alınması sonucu bu kurum üyelerini bir araya getirerek ihtiyaçları çerçevesinde gerekli çalışmaları başlatabiliyor. Benzeri uygulamaların Türkiye’de geçerli olabilmesi için öncelikle ayrımcı ve asimilasyona dayalı tek tipleştirme politikalarına son verilmesi gerekmektedir.

>>Avrupa Alevi Gençler Birliği Başkanı Ümit Sarı

avrupa-alevileri-osmanlinin-ortacag-dunyasina-degil-cagdas-dunyaya-bak-123589-1.

1) Avrupa’da örgütlü Aleviler olarak yurtdışından baktığınızda AKP hükümetinin „Alevi Açılımı“ adı altında gündeme getirdiği “Cemevlerinin Hukuki Statüsü ve Geleneksel İrfan Merkezlerinin” açılmasını hedefleyen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ümit Sarı: Anadolu topraklarında Aleviler bin yıldır cem evinde ibadet ediyolar. Anadoluda haleyi üzerinde eski yazıyla Cem evi yazan ve tarihi anıt niteliğini taşıyan Eskişehirde Hüseyin Gazi Türbesinin bulunduğu yerde yapılan Cem Evi bulunmakta. Yapılış tarihi 1208.

AKP Hükümeti her konuda olduğu gibi bu konuda samimiyetten uzak tavırlar içinde davranıyor. Nasılki Hristiyanların ibadet yeri Kilise Yahudilerin ibadet yeri Sinanog ve Müslümanların ibadet yeri cami ise Alevilerinde ibadet yeri Cem evidir. Aynı zamanda hukuki olarakda bakıldığında yapılan öneri son derece samimiyetsizdir.

Geleneksel irfan merkezleri derken AKP hükümeti neyi anlatmak istiyor bunuda çok iyi biliyoruz. Geleneksel Irfan Merkez ile AKP hükümetinin kast ettiği ve yasal statütede tanımak istediği cemaatlerin tarikat yuvalarıdır. AKP hükümetinin amacı Türkiye İslam Cumhuriyeti kurma noktasında değiştirme çabası içinde. Türkiye’de her gün Cumhuriyet rejimin bir parçası değişiyor. Resmin bütünü 3-5 yıl sonra daha net ortaya çıkacak. O açıdan bunun önünü çok daha rahat açabilmek için önce eğitim sistemini değiştirdiler. Medreseler çok rahat şekilde çalışıyor. Açıkçası Alevileri de değiştirmek ve dönüştürmek için yarı Alevi yarı Sünni bir karışım meydana getirmeye çalışıyorlar. O açıdan Cem evlerimizin adınıda değiştirmek istiyorlar. Ama Alevilikte irfan merkezi diye bir şey yoktur. Dergah var, cemevi var. Alevi Termınolojisinde olmayan İrfan merkezi diye bir şeyi bizim kabul etmemiz mümkün değil.

Birde „Eğer Tekke ve Zaviye Kanunu değişmezse Türkiye’de Alevilik sorunu çözülemez“ diyorlar. Ama Tekke ve Zaviye Kanunu’nun getirdiği yasaklar bazıları için işliyor, bazılarına hiç yasak yok. Şeyhler gayet rahat televizyonlara çıkıp kendilerini anlatıyor. Cumhurbaşkanıyla görüşen şeyhler var. O yüzden kimse bunun altına sığınmasın. Cem Evini tekkedir deyip alevilerin ibadet yeri olan cem evini alevilerin ibadet yeri olarak kabul etmek istemiyorlar

Eğer Başbakan Alevilerin ibadet merkezi olan cem evleri sorununu çözmek istiyorsa bu konuda samimi davranıp, bu konuyu alevilerle konuşup çözmesi gerekir. Başbakan olmak demek illa herseyi bilir özellikle Alevi İnancını Alevilerden daha iyi bilir anlamını taşımaz.

Kim ne derse desin Cemevleri bizim ibadethanemizdir. Biz o mekanlarda Yol ve Erkanımızı yürütmeye devam edeceğiz.

2) AKP ve Diyanet İşleri Başkanlığı iki kırımızı çizgisini yeniden hatırlatarak, “Aleviliğin İslam’ın dışında bir yol olarak tarif edilmez” ve ”Cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmez” diyerek Cemevlerine ibadethane olarak tanımadan “Cemevlerine Hukuki Statüsü” vermek istiyor. Cemevlerine sadece “elektrik, su parası verelim ve arsa konusunda yardımcı olalım” derinliğinde öneriler sunuyor. Alevi kurumları bunu nasıl değerlendirir misiniz?

Ümit Sarı: Alevi Inancının ne olup olmadığını, Alevilerin nerde ibadet etmesi gerektiğini söylemek ne devletin ne de diyanetin haddi deyil. Biz Aleviler olarak Devletten Inancımızı resmi inanç olarak kabul etmesini Ibadet yerlerimiz olan cem evlerimizide ibadet yerimiz olarak kabul etmesini istiyoruz bu kadar.

Aynı zamanda şu konuda net olmamız gerekiyorki biz Alevilerin teolojik ve itikadi olarak Islam diniyle uzaktan yakından hiçbir alakamız yok. Bu anlamda biz Aleviler, Alevilik kendine özgü bir Inançtır demediğimiz müddetce, birileri sürekli bizi camiye davet edicektir. Dünyada 2 milyara yakın Islam aleminin mabedi Camidir. Alevi Inancının ne olup olmadığını belirleyecek makamda diyanet isleri baskanliği değildir. Cem Evlerimizde tabiikide Camilerin alternafidir. Aleviler ibadetini Camii de değil cem evinde yaparlar. Biz Alevilerin kırmızı çizgiside Diyanet Işleri Başkanlığının kaldırılmasıdır. Eğer Türkiye laik bir devlet olduğunu idda ediyor ise Diyanet İşleri Başkanlığı mutlaka kaldırılmalıdır. Laik bir devlette diyanet denen bir kurumun olması söz konusu olamaz.

3) Dedelere maaş ve devlet icazetli memur dedelik önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Ümit Sarı: Devletin doğrudan Dedelik kurumuna müdahalesi son derece tehlikeli. Alevi tarihinin hiçbir döneminde 'dedelere maaş' adı altında herhangi bir ödeme yapılmamıştır, yapılması da kabul edilmez. Bugüne kadar Alevi Dedeleri taliplerin onlara verdikleri „Hakkullah“ ile süregelmistir. Alevilikte Yol hizmetini yürütenlere, talipleri tarafından gönüllerinden geldiği oranda cerağ veya hakkullah verilir ve bu miktar hiçbir zaman hizmeti yürüten kişi veya kişiler tarafından da belirlenemez. Dedelik kurumu, devletin gördüğü ve anlamak istediği şekilde yalnızca dededen ibaret değildir. Dedelik kurumu pir, rehber, mürşit, zakir, ana, sultan ana, baba vb. öğeleri de kendi içinde barındırır. Bu anlamda devletin, dedelik kurumuna müdahale etmesi, Alevi inancının terminolojisinde yer alan bazı kavramların da imha edilmesi anlamına gelir.

Dedelerin nasıl yetiştirileceği, kimlerin dedelik yapıp yapmayacağı, dedelerin yapacağı hizmetlerde aranan ölçüt, özellik ve koşullar bir bütün olarak Alevi öğretisinin iç meselesidir ve bu mesele zaten belirli bir düzene bağlanmış durumdadır. Bizim Pirlerimiz bizim pirlerimizdir. Devletin maaşlı memurları değillerdir, olmazlar da. Inanıyor ve öyle biliyorumki Pirlerimiz devletin memuru olmayı kabul etmeyeceklerdir.

4) Avrupa Alevi hareketinin genel kazanımları ile Türkiye’de Alevilerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve AKP’nin Aleviere yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ümit Sarı: Avrupada biz Aleviler tam anlamıyla inanç özgürlüğü yaşıyoruz. Sadece biz değil Avrupada devletlerinde ne devlet nede birey kimsenin inancına veya İnançsız olmasına karışmaz. Bu anlamda herkes özgürdür. Bugün avrupanın 6 ülkesinde alevilik kendine özgü bir inanç olarak kabul ediliyor. Avrupada Aleviliğin kendine özgün bir inanç olarak tanınması başvurunu yaptığımızda hiçbir yetkili Aleviliği tarif etmedi. Aleviler Alevi İnancını nasıl tarif ettiyse ve yaşıyorsa onlar o şekilde kabul etti. Bu anlamda şuan avrupanın 6 ülkesinde alevilik kendine özgün bir inanç olarak kabul edilmekte.

Türkiyede ise Vahabi ve Salafist bir akım olan AKP ve tayfası kendi düşüncelerinden ötürü alevileri kendilerine düşman olarak görmekteler. Sadece Alevileri deyil Türkiyede AKP li olmayan herkesi kendilerine düşman olarak görmekteler. Gezi direnişi sehitlerinin tümünün Alevi olması bir tesadüf değildi; Gezi’yi Alevileştirmeye çalışan bilinçli bir hükümet politikasının sonucuydu. AKP Hükümetinin Alevi ve sol kimliği ile bilinen Gazi ve Armutlu gibi mahallelerde kullandığı şiddetin dozunu bilinçli olarak yüksek tutması ve bu şiddeti kullanırken Alevileri hedef gözetmesiyle mevcut AKP hükümetinin ve düsüncelerinin alevilere karşı kindar oluşunun en büyük göstergesidir. Bu nedenle biz Avrupadaki Aleviler AKP hükümetinin düşüncesine boş yere yezit demiyoruz. Yaptıklari icraatlari ile bundan 1400 yıl önce yaşayan yezitten hiç bir farkları yok.

5) Laiklik mücadelesi sizce ne kadar önemli, gerçek laiklik için mücadeleye dair öneriniz nelerdir?

Ümit Sarı: Laiklik, kamusal ve siyasal yaşamda din kurallarından arınmış, insanların eşitliğini, akıl ve bilimi temel almış bir yaşam biçimidir. Dinsel inançların, hangisi olursa olsun, özel yaşamda özgürce yaşanacağ�� bir düzendir. Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlügü ve akılcılık demektir. Sosyolojinin temel kurallarından biridir: Hiçbir uygarlık bir öteki uygarlığın – içlerinden kimi kişiler ve kimi ögeler dışında- tüm ögelerini tam olarak anlayamaz; anlasa bile olduğu gibi alıp kullanamaz, değiştirir. Türkiye’ye laikliğin Fransa’dan geldiği söylenir. Öyleyse şu soruyu sorabiliriz: Türk laikliği Fransız laikliği midir ya da – oradan alındığı düşünülse bile- Türk laikliği Fransız laikliği midir ?

Tarihsel ve ekonomik süreç Batı Avrupa’nın çoğu ülkesinde sekülarizmi (bunu yapabilirsin) geliştirmişken Fransa laikliği (bunu yapamazsın) getirmiştir. Diderot ve d’Alembert gibi aydınlatıcı/ aydınlanmacı, felsefi, siyasi ve hukuki olmak üzere - Fransız damgalı - laikliği ve çağdaşlığı üç boyutta gördüler: felsefi laiklik, akıl ve akılcılığın inançların yerini almasını önerirken; siyasî laiklik devletin dini kurumlardan üstünlüğünü savundu; hukuki laiklik ise din ile devletin birbirlerinin yetki ve hizmet alanlarına girmemesini öngördü.

Türkiye Cumhuriyeti, laiklik ilkesi temelinde kuruldu fakat laiklik ilkesinin sorunu Türkiye’de dinsel inançlarla değil, öncelikle bağnazlıkla, çünkü bağnazlık, her türlü eleştirel düşünebilme eyleminin en büyük düşmanı.

Devlet tek otorite olduğu için dinin kendi işlerine karışmasına engelleme yetkisine sahiptir. Fakat burada bir paradoks oluşmaktadır. Türkiyede ise batının aksine devlet din işlerine doğrudan karışmaktadır. Devletin din işlerine karışma konusu, özellikle Türkiye’de en çok tartışılması gereken konulardan biridir. Devlet dinin özerk bir şekilde örgütlenmesine izin vermemiş, Diyanet işleri başkanlığıyla din hizmetlerinin devlet tarafından buna sadece hanefi mezhebi üzerinden karşılanmasına çalışmıştır. Yani devlet dini kontrol altında tutmak istemektedir.

Bu anlamda Türkiyede laiklik din ve devlet işlerinin ayrılığını kabul eden değil tam tersine devletin din konularında geniş bir müdale ve daha önemlisi Diyanet üzerinden müdahale yetkisi tanıyan, farklı din ve inançlara özerk örgütlenmesine ve faaliyetine imkan bırakmayan bir özellik taşımaktadır.

Eğitimin laik olmadığı bir ortamda diğer hiçbir sistemin laik olması beklenemez bu anlamda okullardaki Zorunlu din dersleri ve Diyanet Işleri başkanlığı kaldırılmadığı, en sağından en soluna kadar siyasilerin konuşmaları ve eylemleri dinsellikten arınmadığı müddetce Türkiye Laik bir ülke olamaz. Aleviler, İnanç azınlıkların ve İnançsızların özgürce yaşayabileceği tek ortam Laik bir sistemdir.

6) Türkiye’de inanç özgürlüğü sorunu nasıl aşılır? Alevi talepleri nasıl karşılanır? İnanç özgürlüğü husunuda Avrupa’daki çözümler nelerdir, bunlar Türkiye’de gündeme gelebilir mi?

Ümit Sarı: Avrupada Alevilerin sorunları demokrasi, laiklik ve evrensel hukuk ekseninde nasıl çözüldüğünü görseler, çözümün yolunu öğrenirler. Bu noktada AKP Hükümeti hiçbir konuda ama özellikle Alevilerin sorunlarını çözme noktasında hiçmi hiç samimi olmadığı ve Avrupada bu sorunun hangi yöntemlerle ve nasıl çözüldüğünü görmek istemediği için ben Türkiyede Alevilerin sorunlarının çözülceğine inanmıyorum. Sorun Alevi Sünni sorunu deyil sorunun temeli Insan hakları sorunu. AKP Hükümetide Insan haklarından çok uzakta olduğu için Alevilerin sorunu çözümü noktasında çok samimiyetsiz. Türkiye´de biz Alevilerle beraber diğer azınlık inançların sorunu ancak Laik bir sistemde devletin herhangi bir inanca müdahale etmediği sistemde yaşayabilir.

Şu noktanın altını net çizmek isterimki Alevi sorunu salt bir inanç sorunu olmayıp, bütün yurttaşların eşitliği ve özgürlüğü temelinde yurttaşlık sorunudur. Bütün farklılıklar eşit yurttaşlık temelinde, birlikte yaşamalı, bunun temel anahtarıda eşitlik, özgürlük, kardeşlik, telorans ve laikliktir. Bunlar ortak yaşam açısından hava kadar su kadar ekmek kadar önemlidir.

Avrupa Alevileri: “Osmanlının ortaçağ dünyasına değil, çağdaş dünyaya bak”

Avrupa Alevileri 'açılım'ı yorumluyor: Avusturya, Danimarka, İsveç

YENİ ASİMİLASYON POLİTİKALARININ KISKACINDAKİ ALEVİLİK YAZI DİZİSİNİ ÖNCEKİ YAZILARI:

Yeni asimilasyon politikalarının kıskacındaki Alevilik... - 1

Yeni asimilasyon politikalarının kıskacındaki Alevilik...- 2

Yeni asimilasyon politikalarının kıskacındaki Alevilik...-3

Yeni asimilasyon politikalarının kıskacındaki Alevilik...-4

avrupa-alevileri-osmanlinin-ortacag-dunyasina-degil-cagdas-dunyaya-bak-123542-1.