Avrupa Birleşik Devletleri çözüm mü?

Y unanistan’ın karşı karşıya kaldığı ekonomik krizden bu yana, “Avrupa Birleşik Devletleri” fikri ciddi ciddi tekrar tartışılmaya başladı. Aslında tartışma Avrupa Birliği’nin ortak para birimi Avro’ya geçiş kararı aldığı günlerde başlamıştı. Tartışmayı Avrupa Sol Parti’nin (European LEFT) doğmasında etkili olan Alman solu Avro’ya geçiş sürecinde bir uyarı olarak çok yoğun bir biçimde gündeme getirmişti. Ortak para birimi kullanan bir kıtanın ülkeleri arasındaki eşitsizliği artıracağı, krizin ortaya çıkacağı uyarıları yapılmış ve Avro’ya geçişle birlikte diğer geçişlerin de gündeme gelmesi tartışılmıştı.

Örneğin bugünkü Die Linke’nin öncülü olan o zamanki Demokratik Sosyalizm Partisi’nin Meclis Grup Başkanı Gregor Gysi, 2 Mayıs 1998’de Alman Meclisi’nin Avro kullanmayı kabul ettiği oturumunda yaptığı konuşmada bugün Yunanistan’ın başına gelecekleri tek tek anlatmıştı.

Gysi şunları söylemişti:
“Avrupa ortak parası icat ediyoruz ama Avrupa için ortak bir yasa koyucumuz yok. Avrupa Anayasası yok. Avrupa’da hakların korunması garanti altında değil. Buna karşın ulusal parlamentoların yetkilerinin önemli bir kısmını Brüksel’deki yürütme organına bağlıyoruz. Parayla, ortak parayla bir kıta birleştirilemez. Tarihte birleştirilemedi, bugün de gelecekte de birleştirilemez. Eğer diğer önlemler alınmazsa ülkeler arasında eşitsizlik kaçınılmaz olur ve para birliği de yıkılır…”

ABD örneği gibi
Die Linke, ki Yunanistan iktidar bloğu SYRIZA da die Linke çizginde, sık sık ortak para biriminin ancak ortak bütçe, ortak yasalar, ortak anayasa gibi kavramlarla düşünülmesi gerektiğini vurguluyordu. Somut öneri halini de alan bu fikrin öne sürdüğü yol haritasını kabaca şöyle özetleyebiliriz:

Gelecek Avrupa parlamentosu seçimlerinde partiler ülke çapında değil Avrupa çapında aday çıkarmalı. Yeni seçilen Avrupa Parlamentosu, 2 yıl içinde Avrupa Federal Devletleri’nin temelini atmaya yönelik Avrupa Anayasası hazırlamalı. Avrupa Anayasası bütün Avrupa haklarının referandumuna sunulmalı ve bu referandumda kabul edilirse diğer seçimlere geçilmeli. ABD örneğindeki gibi bir başkan, ortak bir hükümet ve ortak parlamento çalışmaları sürdürmeli.

Aslında tartışma yeni değil. Son 200 yıldır, Avrupa’da söz söylemiş herkes bu konuda da fikir beyan etmiş ve hem sağdan hem de soldan Avrupa Birleşik Devletleri konusunda polemikler, tartışmalar yaşanmış. Şimdi de yaşanıyor. Marksistlerden, neoliberallare kadar birçok kesim, çok çeşitli nedenlerle Avrupa Birleşik Devletleri’nin kurulmasını savunurken yine aynı çevrelerde bu fikre karşı çıkanların sayısı hiç de az değil.

Sol Parti (Die Linke) içinde Birleşik Avrupa Devletleri fikrini saçma bulanlar olduğu kadar Die Linke dışında bu fikri “ne kadar anlamlı” bulan sağcılar, sosyal demokratlar, Yeşiller var. Tarihte nasıl ki, bu konuda Kautsky, Luxemburg, Lenin, Troçki kendi aralarında farklı şeyler söylemişler, hatta bazen bu konuda liberallerle kesişenler olmuşsa bugün de liberallerle kesişen kendi arasında anlaşamayan sosyalistler var.

Liberaller, sosyal demokratlar ve yeşiller de savunuyor
Örneğin sosyalist Gysi’nin bu fikrini, Belçika eski başbakanı ve Avrupa Parlamentosu Liberal Grup Başkanı Guy Verhofstadt ve eski devrimci yeni Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grup Balkanı Daniel Cohn-Bendit canla başla destekliyor. Hatta her iki grup başkanı 2012 yılında Avrupa İçin Vizyon başlığı ile Avrupa Birleşik Devletleri’ni savunan bir manifesto bile yayınladı.

Manifestodan bir bölüm şöyle:
“Ulusal hükümetlerin parlamentoları iflas etti. Onlar sadece ulusal çıkarları düşünüyor. Avrupa vizyonları ve Avrupa fikirleri yok. Avrupa’yı kendi haklarına anlatamıyorlar. Bu da ırkçılık, popülizm ve milliyetçiliğin tekrar doğmasına neden oluyor…”

Hem liberal hem de Yeşil grup başkan vekiline göre, Güney Avrupa ülkelerindeki Avro ekonomik krizinin nedenleri, kriz yaşayan ülkelerden değil Avrupa Birliği’nin yapısal sorunlarından kaynaklanıyor. Avrupa Birleşik Devletleri’nin kurulması dışında krizin çözümü için başka da bir yol yok.”

Her iki grup başkanı, 2012’de yayınladıkları manifestoda sadece ekonomik nedenlerin değil global dünyada bir sosyal model olması açısından da Birleşik Avrupa Devletlerinin kurulmasını zorunlu gördüklerini açıklamışlardı.
Avrupa muhafazakârları ve sosyal demokratları ise, hem kendi aralarında hem de parti içinde en az destek ve karşı olma konusunda ikiye bölünmüş durumda. Bu konuda sosyal demokratlar daha prensip sahibi gibi görülüyor.

Avrupa Birleşik Devletleri projesini Avrupa’da parti programına alan ilk büyük parti de Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD). SPD, 13- 18 Aralık 1925 tarihleri arasında gerçekleştirdiği kongresinde Avrupa Birleşik Devletleri kurulmasını programına koydu. Bu amaç SPD’nin 1959 Heidelberg programına kadar parti programında kaldı.

Bugün SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel de Avrupa Birleşik Devletlerini savunan politikacılar arasında. Gabriel bunu “Avrupa’nın yeniden kurulması” tartışması içinde görüyor. Gabriel’in basına yansıyan düşünceleri şöyle: “Halkların düşüncelerini dikkate almayan elitlerin Avrupa’sı iflas etti. Avrupa’nın tepeden tırnağa değişmesi için reformlara ihtiyacımız var…”

Sokağın Avrupası
Avrupa’da ekonomik kriz ve krizden çıkış tartışmaları, SYRIZA’nın ve lideri Çipras’ın daha SYRIZA iktidara gelmeden önce de gündemindeydi. Paris’te 2010 Aralık’ta yapılan Avrupa Solu program kongresine Yunanistan Synaspismos Genel Başkanı olarak katılan Alexis Çipras, Avrupa Birliği’nin yıkılmasını ve yerine serbest piyasaya karşı olan bir Avrupa Birliği’nin kurulmasını en açık savunan delegeydi.

Kongre sonunda genel olarak bu fikir kabul görse de, bununla ilgili dokümanlar hazırlanırken ya da sonuç bildirgesi farklı dillere çevrilirken, her ülkenin kendine göre esnek çeviri yaptığı gözlemleniyordu. Örneğin Almanca tekste orijinalinde “yeniden kurulsun” biçiminde yer alan madde, “yeniden temellendirilsin/anlamlandırılsın” anlamına gelecek bir biçimde çevrildi. Ancak içerik aslında Çipras’ın savunduğu gibi.

Bahsedilen kongrede Avrupa’nın ekonomik ya da mali birlikten çok ya da bundan daha önemlisi “siyasi birlik” olması gerektiğini söyleyen sosyalistlerin sayısı hiç de az değildi. Teknik olarak sosyalistler, 1 Aralık 2009 tarihi itibariyle yürürlüğe giren Avrupa Birliği’nin temel anlaşması niteliğindeki Lizbon Antlaşması’nın iptal edilmesini istiyor. Bu talep, Avrupa Birliği yeniden yapılandırılsın ya da yıkılsın diyen herkesin üzerinde birleştiği bir nokta.

Ancak, Avrupa’nın en önem verdiği maddeyi sahiplerine iptal ettirmek mümkün olmadığı için, sosyalistlerin, yine meşruiyetini Lizbon Anlaşması’ndaki “halk insiyatifleri”nden alan sokağa ve parlamento dışı muhalefete yöneldikleri görülmekte. Yunanistan’da SYRIZA’nın yaptığı tam da bu işte.

Kapitalizmin Avrupa Birleşik Devletleri değil, sokağın Avrupası, emeğin Avrupası. Ancak bu tartışmanın daha çok sular götüreceği de aşikâr.