Pınar Selek davasının etrafında sürmekte olan hukuki kepazeliğin içimizde yarattığı isyan ve öfke selini bir nebze gidermemizi sağlayan tek unsur

Pınar Selek davasının etrafında sürmekte olan hukuki kepazeliğin içimizde yarattığı isyan ve öfke selini bir nebze gidermemizi sağlayan tek unsur Türkiye’de yıllardır Pınar Selek’e verilen eşsiz destekti. Bir buçuk senedir araştırmalarını Berlin’de sürdüren Pınar’la ilk kez 8 Mart 2010’da Paris’te Oya Baydar ile birlikte katıldığı konferansta karşılaştık. Bundan daha anlamlı bir Kadınlar Günü hediyesi düşünmek mümkün değil…

Pınar’ı desteklemek için 2. Paris Belediyesi’nde düzenlenen konferansa kalabalık gelen Fransız feministleri, aynı gün Fransa’da bir Destek Komitesi oluşturmayı önerdiklerinde, bu fırsatın üzerine atladım. Bu oluşum, sadece Pınar’a şahsen yardım edebilmenin küçük tatmini için değil, esas olarak Fransa’da Pınar’ın “görünürlüğünü” arttırmak için aradığımız fırsatı sağlıyordu. Bu komitenin temel taşları, canla başla kendilerini Pınar Selek’e adamakta bir an bile tereddüt etmeyen, insanın içini ısıtan bir heyecanla ve azimle çoğunlukla iş yaşamlarından önemli tavizlerde bulunup, her daim hazır ve nazır olan genç, dinamik ve içten bir grup Fransız kadın oluşturuyor. Bu olağanüstü desteği bilmenizi isterim.

Doğrusunu isterseniz, Pınar konusunda zaten Fransızlara kızıyordum, bu değerli sosyolog ve aktivistin birinci yabancı dilinin Fransızca olduğunu hatırlatıp, onun Berlin’de değil de Paris’te bulunması gerektiğini her yerde söylüyordum. Bu duygunun bencil bir yanı da vardı elbette. Pınar’ı tanıyıp da, onu yanıbaşınızda alıkoymak isteği duymamak mümkün değil. İlk andan itibaren onu sarmalayıp içinize almak, korumak ve  sevmek istiyorsunuz.

Sonuç olarak Almanlar, Alman PEN’i aracılığıyla, ve her zamanki gibi daha etkili ve sistemli bir gayretle, bir buçuk yıldır Pınar’ı Berlin’de "Sürgündeki Yazarlar" bursuyla ağırlıyorlar. Alman medyalarında sık sık Pınar’la ilgili haber, röportaj, yazı, yorum çıkarken, Fransa’da belli çevreler dışında "Pınar Selek olayı" kamu oyunda hiç yer almamıştı. L’Humanité gazetesinde 26 Şubat 2010’da çıkan Hassane Zerrouky imzalı kısa bir haber yazısı dışında, geniş kitlelere hitap eden medya ve basında olay duyurulmamıştı.

Bu eksiğe rağmen, başta Fransız feministleri olmak üzere, İnsan Hakları’na duyarlı, Türkiye’deki benzeri davaları izleyen birçok sivil toplum kuruluşunun sitelerinde Pınar’a destek yağıyor. Bu destek siyasi alanda da giderek hissediliyor. Avrupa Ekoloji Avrupa Parlamentosu vekili ve Avrupa Birliği-Türkiye delegasyonu başkanı Fransız siyasetçi Hélène Flautre, partisinin sitesinde 8 Şubat’ta yayınlanan yazısında "Hepimiz Pınar Selek’iz!" diye seslenerek, davayı nasıl izlemeye aldıklarını duyuruyordu. Ardından, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) tüm iletişim ağlarından çağrıda bulunarak Pınar Selek davasının takipçiliğini dünya çapına yaymaya hazırlandığını bildiriyordu.

Pınar Selek Türkiye’de yalnız değildi, bunu biliyorduk. Almanya’dan tüm Avrupa’ya (hatta dünyaya) yayılmakta olan destek sayesinde artık Pınar buralarda da yalnız değil. 9 Şubat 2011’de davayı izlemeye tüm dünyadan gözlemciler gelecek ve Hélène Flautre’un dediği gibi “Nous sommes tous Pınar Selek!” (Hepimiz Pınar Selek’iz) diye sesleneceklerdir. Ve umarız bu kepazeliğin son perdesinin artık geri dönülmez bir beraat kararıyla bitmesinin tanığı olacaklardır...