Aşırı sağ ve yabancı düşmanlığının tırmandığı, güvenlik duvarlarının örülmeye çalışıldığı, kimlik politikalarının tekrar önem kazandığı Avrupa’da yaşananları bir “karşı devrim” olarak tanımlayan Torreblanca açık sınırların ve çok taraflılığın AB projesinin devamı için şart olduğunu söyledi

Avrupa’da yaşananlar bir ‘karşı devrim’dir

Alp KADIOĞLU

İstanbul’da düzenlenen “Küreselleşme, Popülizm, Avrupa Bütünleşmesi ve Değerleri” panelinde siyaset bilimciler, uzmanlar Avrupa Birliği’nin (AB) yükselen popülizm ve milliyetçilikle imtihanını masaya yatırıldı. Boğaziçi Üniversitesi’nin Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’yle birlikte düzenlediği panelde Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Madrid Ofisi Direktörü ve El Mundo gazetesi yazarı Jose Ignacio Torreblanca, Avrupa’da yaşananları bir “karşı devrim” olarak tanımladı. AB’nin amacının milliyetçilik, korumacılık ve tek taraflılığı aşmak olduğunu belirten Torreblanca, kimlik politikalarının tekrar önem kazandığı mevcut dönemde AB’nin var olmakta güçlük çekeceğini belirtti. İspanyol siyaset bilimci açık sınırların, serbest ticaretin, liberal değerlerin ve uluslararası ilişkilerde çok taraflılığın AB projesinin devam etmesi için şart olduğunu dile getirdi.


Avrupa içindeki AB karşıtlarına karşı bir konsensüs oluşmaya başladığına dikkat çeken Torreblanca, “Brüksel’de ticaret, para birimi ve göç gibi konuların AB projesine karşı silahlaştırılmasına karşı bir duruş var. AB Komisyonu, AB değerlerini korumak için Macaristan ve Polonya’ya Lizbon Anlaşması’ndaki 7. madde gereğince yaptırımlar uygulamaya başladı” dedi. Liberallerin AB karşıtı partilere oy veren insanları anlaması gerektiğini belirten Torreblanca, göç karşıtı bir partiye oy veren insanların otoriterliğe de evet dediği anlamına gelmediğini, insanların kaygılarının küçümsenmemesi gerektiğini belirtti.

ENTEGRASYONA ZARAR VERDİ

Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinem Kocamaz ise neoliberalizmin sosyal devleti aşındırmasıyla AB gibi bir refah projesinin darbe aldığını belirtti. Kocamaz, 2008 Krizi’nden sonra “geri kalmış yerlerin merkezden intikam almak” için merkez siyasetten desteğini çekip aşırılıkçılığa kaydığını belirtti. Bu süreç içinde AB’nin Türkiye’ye yönelik bakışının da değiştiğini belirten Kocamaz, Macron gibi liderlerin Ankara’ya AB üyeliği yerine ortaklık teklif ettiğine dikkat çekti. AB ve Türkiye’nin güvenlikçi bir perspektifle birbirlerine bakacağını belirtti. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ziya Öniş ise Avrupa’nın krizinin güvenlik, kimlik, ekonomik ve göç krizlerinin bir toplamı olduğunu belirtti.

***

İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Frank SchImmelfennig: Popülizm liberalizmin bir sonucu

Orban ve Macron’un zıt kutupları temsil ettiğini düşünülebilirsiniz ama aslında AB’nin dış sınırlarını güçlendirmek konusunda fikir birliğindeler. Sınırların kaldırılması ve neoliberal ekonomik sistem popülizmin tohumlarını attı. Sorunlar ‘zamanı gelince bakarız’ tavrıyla ötelendi

avrupa-da-yasananlar-bir-karsi-devrim-dir-650349-1.

Panelin diğer konuşmacılarından İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Frank Schimmelfennig, paneldeki sunumunda Avrupa içindeki popülizmin AB’nin liberal politikalarının bir sonucu olduğunu belirtti. Popülizmin ve milliyetçiliğin de liberalizm kadar Avrupalı fikirler olduğunu söyleyen Schimmelfennig, Soğuk Savaş yüzünden Avrupa’nın liberalizmle eşdeğer tutulması yanılgısına düşüldüğünü savundu.

Schimmelfennig, “Sınırların kaldırılması ve neoliberal ekonomik sistem, popülizmin tohumlarını attı. Bunların toplumlar üzerindeki kötü etkileri ve ekonomik eşitsizlik için önlemler alınmadı. Kültürel bir iyimserlikle ‘zamanı gelince bakarız’ tavrıyla yol alındı. Günümüzde de AB entegrasyonu teorisyenlerinin kötümserliğe düştüğünü görebiliriz” şeklinde konuştu.

Schimmelfennig, AB’nin parçalanmayacağını, daha az liberal ve daha kapalı bir yapıya bürüneceğini şu sözlerle savundu: “Soğuk Savaş’tan sonra AB’nin hem iç hem de dış sınırları kaldıracağı fikri vardı. Şimdi ise AB’nin dış sınırlarını kapatmak, iç sınırlarını ise şimdiki haliyle tutmak amaçlanıyor. Macaristan Başbakanı Victor Orban ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un zıt kutupları temsil ettiğini düşünülebilirsiniz ama aslında AB’nin dış sınırlarını güçlendirmek konusunda fikir birliğindeler. Bu süreç bir açıdan AB’nin politik konsolidasyonunu sağlayacak ve sürecin sonunda da daha az liberal bir Avrupa ortaya çıkacak.”
Schimmelfennig panel sonrasında ise sorularımızı yanıtladı.

► Avrupa Birliği’ne (AB) şüpheyle bakan partilerin Avrupa’dan uzaklaşmanın zor olduğunu fark ettiğini söylediniz. Buna yol açan Brexit miydi?
Bence seçmenlerinin de bunu istemediğini fark ettiler. Marine Le Pen’in Avrupa karşıtı tutumu seçimlerde bu kadar kötü performans göstermesinin sebeplerinden biriydi. AB’ye şüpheyle yaklaşan partilerin de bu deneyimlerden sonra pozisyonlarını değiştirdiğini gördük. Belki en az değişimi Hollanda ve İsveç’teki partilerin pozisyonunda görmüşüzdür, ama yine de sol ve sağdaki AB karşıtı partilerin stratejilerini değiştirdiğini söyleyebiliriz. Brexit’in bu revizyonda etkisi olmuş olabilir. Popülistler yıllarca AB’yi terk etmenin ne kadar kolay olduğunu tekrar edip durdu. “Entegrasyonu bırakırsak, dışarıda kalırsak bizim için daha iyi olur” fikrini seçmene sundular. Ancak Brexit hadisesinin bize gösterdiği Birleşik Krallık gibi zengin büyük ve bir ülkenin bile bunu gerçekleştirmekte güçlük çektiği.

► İtalya gibi bir ülkede AB karşıtı Matteo Salvini gibi bir liderin başa geçmesi AB’yi sarsar mı?
Kesinlikle. Kurucu üyelerden birinde Salvini gibi bir liderin başa geçmesi sıkıntı yaratır, fakat Salvini hükümetteyken bu senaryonun neye benzeyebileceğini keşfetmiş olduk. Salvini göç karşıtlığı konusunda oldukça ısrarcı oldu ancak vaatlerinden bir tanesi de Avro’dan kurtulmaktı. Finansal piyasaların buna tepkisini gördükten sonra Avro’yu dile getirmeyi bıraktı. Avro bölgesindeki bir ülke için AB politika rejiminden çıkmak, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmasından çok daha zor. Salvini bunu anlayıp AB’nin finansal mimarisinden ziyade göç konusuna yoğunlaşıp kolay puan kazanmayı amaçladı.

► AB çekirdeği olarak adlandırabileceğimiz Almanya veya Fransa’da AB karşıtı partilerin iktidara gelmesi nasıl bir senaryo doğurur?
Almanya’da AB karşıtı Alternative für Deutschland (AfD) bile Avrupa Parlamentosu seçimlerinde pozisyonlarını değiştirdi. Başta AB’den çıkışı savunuyorlardı, ancak kampanya sırasında bunu dile getirmeyi bıraktılar. Le Pen’in kampanyasında da bu yaşandı. Fransa’daki yarı başkanlık sistemi yüzünden AB karşıtı birisinin iktidara gelmesi daha kolay. Böyle bir şey yaşanırsa her şey ihtimal dahilinde olur.

► AB’de bankacılık ve mali birliğin sağlanması ancak bir krizle gerçekleşebilir dediniz. Almanya bunları kabullenir mi?
2010’daki Avrupa borç krizi bir takım göstergeler sunuyor. Krizden önce Almanya’nın Avrupa çapında bir kurtarma fonu kurulmasına onay vereceği ya da bankacılık birliği için adımlar atacağı düşünülemezdi bile. Alman hükümeti ise krizin kendilerine de zarar vereceğini fark edip politikalarını değiştirmek zorunda kaldı. Kriz bittiği zaman ise Almanya’nın tavizler vermeye olan isteğinin azalmış ve hatta bitmiş olduğunu gördük. Büyük finansal güce sahip egemen devletleri AB gibi bir projeye sokmak tedrici bir reform süreciyle götürülemez. İnsanlara yük paylaşımı yapmamanın, mevcut görev ve güç dağılımında ısrar etmenin kendilerine zarar vereceğini göstermeniz gerek. Bunu da ancak büyük krizlerle gösterebilirsiniz.

► AB’nin dış sınırlarını güçlendireceğini söylediniz. Bu politika AB’nin sınırında bulunan Türkiye gibi ülkelerin pazarlık kozunu artırmıyor mu?
AB göç politikaları konusunda reformlar yapamadığı için sınır güvenliğini dışsallaştırmak zorunda kaldı. Türkiye bundan faydalandı. Daha önceden AB’nin iş yapmak istemediği birçok otokratik Kuzey Afrika ülkesi de bundan faydalandı. Pazarlıklar sonrası göçmenlerin AB’ye ulaşmaması için finansal, teknolojik yardımlar aldılar. Türkiye’nin de, vize serbestîsi veya AB süreci konusunda istediklerini alamasa da, en azından finansal yardım aldığını söyleyebiliriz.

cukurda-defineci-avi-540867-1.