Herkes Avrupa’nın artık federal bir devlet haline gelmekten kaçamayacağı görüşünde birleşiyor. Ekonomik krizden çıkış tartışmaları aslında gelip Avrupa Federal Devleti’ne dayandı. Sol partiler ortak vergi, ücret ve yatırımlar gibi politikalarda birliği savunurken sağ partiler öncelikle bankaların, maliyenin ve bütçelerin sağlamlaştırılmasını gündeme getiriyor.

AB'nin 25 üyesi, Euro Bölgesi ülkelerine daha sıkı malî disiplin getiren ve yeni bir borç krizini önlemeyi hedefleyen anlaşmayı mart başında imzalamıştı. Bu anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için Euro Bölgesi ülkelerin Meclis’te veya halkoylamasıyla anlaşmayı onaylamaları gerekiyor. Geçen hafta bu anlaşmayı Almanya Meclisi de onayladı. Sol Parti anlaşmaya karşı çıktı ve iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Almanlar Meclis’te anlaşmayı imzalarken, AB liderler zirvesinde başka kararlar alındı. Son liderler zirvesinde alınan kararların önemli bir kısmı Merkel-Sarkozy kliğinin Avrupa’sına darbe niteliğinde. Bütün bu gelişmeler herkesin kafasını karıştırıyor ve artık Avrupa’da ekonomik ve siyasi anlamda neler olduğunu takip etmek iyice zorlaştı gibi görülüyor.

Başından beri “siyasi birlik olmadan para birliğine geçişin yanlış olduğunu” savunan Almanya Sol Parti’den Meclis Grup Başkanı Gregor Gysi, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru nedenini, son zirveyi, Avrupa’nın içinde bulunduğu durumu ve kriz politikalarını Almanya’nın Sesi radyosuna değerlendirdi. Değerlendirmenin çok kısaltılarak yapılan çevirisi şöyle: 

>>> Federal Meclis ve Eyaletler Meclisi AB Mali Anlaşması’nı ve Avrupa Kurtarma Mekanizması’nı (ESM) onayladı. Merkel, bunu avronun arkasında durduğumuzun dünya gösterilmesi anlamında çok önemli bir adım olduğunu söyledi. Sol Parti daha önceki kurtarma paketinde olduğu gibi her ikisini de reddetti. Sol Parti, özünde bir anti Avrupa partisi mi?
Hayır, ben tam tersini düşünüyorum. AB’nin avantajını oluşturan şey, 19. ve 20. yüzyıla bu birliği oluşturan ülkeler arası savaşlar damgasını vurmuşken, birlik oluştuktan sonra asla bu ülkeler arasında bir savaşın tekrar etmemiş olması. İkincisi ise, Avrupa eski ulus devletlerle hiçbir ekonomik şansa sahip değil. ABD, Çin ve Japonya’ya da karşı sadece bir  birlik olarak dayanabiliriz. Siyasi birliğin olmaması ve iyi organize olunamaması nedeniyle avro çok erken geldi.
Yani biz o zaman “avroya hayır” pankartı taşımadık ki, “Bu haliyle avroya hayır” dedik. Yalnızca avroya geçişin koşullarının oluşmadığı ifade edilmek isteniyordu. Bizim haklı olduğumuzu herkes şimdi kabul ediyor.

>>> Büyük bir borç sorunumuz var. Mali Paket, Euro Bölgesi ülkelerini daha fazla borç yapmamaya zorlamaya veya bağlayıcı kurallar koymaya yönelik bir girişim. Bunu temelde mantıklı buluyor musunuz?
Evet ve ama. Çünkü tarihten öğrenmek zorundayız. Yani Şansölye Brüning, bütün problemleri ücretleri kısmakla, emeklilikleri kesmekle çözmeye çalıştı. O zaman işlerin nasıl ters gittiği konusunda bugün hepimiz fikir birliği içindeyiz. Biz Avrupa’da başka bir yol izlemek zorundayız. Her şeyden önce, mali piyasaları kontrol altına almak zorundayız. Kesin, açık kurallara ihtiyacımız var. Açığa satışa, ‘hedge fon’lara ihtiyacımız yok, borsadan kumarhane yapmamalıyız.
İkincisi, İtalya ve İspanya gibi ülkelere özel bankalar aracılığı ile kredi vermemeliyiz aksine doğrudan vermeliyiz. Bunu aylardır söylüyoruz. Bankaların büyük hisse sahiplerini zengin yapmak için bu yol izleniyor.
 
>>>> Ama bazı ülkelerin ayakta kalabilmeleri için katı kurallara uymaya zorlanmaları doğru bir şey değil mi? Öyleyse siz de Mali Anlaşma’dan yanasınız.
Hayır, kesinlikle buna karşıyım. Örneğin yalnızca Yunanistan’da ne yaptığımızı söylemek istiyorum. Dedik ki, ücretleri düşürün, emeklilikleri kesin, insanları işten çıkarın... Bunlar koşullar. Bununla birlikte ama ekonomi tıkandı, vergi gelirleri düştü. Şimdi bu paraları neyle ödeyecekler? Bence tüm parayı kuma gömdük. Eğer şöyle deseydik: Adaletli vergi toplayın, Yunanistan servetinin yüzde 80’ine sahip 2.000 kişiye de bunu uygulayın. Bu güçlü bir başlangıç olurdu.
İkincisi, vergi kaçakçılığı ile etkili mücadele edin. Merkel, bütün bu ülkelere yatırımlarını batırmalarını dayatıyor. Ben tam tersine derdim ki, tam tersine, yatırım yapmak zorundasınız. Sonunda vergi gelirleri artardı ve ben de paramı geri alırdım.


>>>< Mali Birlik, siyasi birlik de deniyor, ulusal düzlemdeki yetkilerin Avrupa düzlemine devredilmesini öngörüyor. Bunun böyle olduğunu siz de söyler miydiniz?
Hayır, burada iki hata var. Biz bununla yetkileri Avrupa Parlamentosu’na değil, AB Birliği Komisyonu’na yani bununla birlikte hükümete devrediyoruz. Bu demokratik değil. İkincisi ise, bizim Anayasamızda bunun için yazılmış hiçbir şey yok.
 
>>> Ama biz referandumda kabul edilecek yeni bir Anayasa’yı beklerken avro çoktan iflas eder. Yeni Anayasa için vaktimiz yok.
Oraya kadar çok önemli tedbirlerin alınabileceği başka bir şey ama ben diyorum ki, Mali Anlaşma tamamen yanlış bir yöne doğru gidiyor. Herkesin, devlet borcundan söz ettiğini görüyorsunuz. Bu sanki şöyle anlaşılıyor: Devlet çok fazla harcama yapmış. Gerçeklik ise şöyle: Bütün devletler, bankaları ve ‘hedge fon’ları kurtardıkları için fazla borçlandı.

>>> Almanya’nın 2 trilyon avro borcu var. Bu sadece banka kurtarmak için yapılmadı.
Hayır, ama bunun için büyüdü. Yalnızca bankaları kurtarmak için 300 milyar. Bu ‘hiçbir şey’ anlamına gelmez. Bu Mali Anlaşma ekonomik gücümüzün yüzde 60’ı kadar borçlanabileceğimizi söylüyor. Ama biz yüzde 81, tam söyleyecek olursak yüzde 81,5’tayız. Sonra diyorlar ki, bu aşan miktarın her yıl yüzde 5’ini azaltmalıyız. Bu, şu an 25 milyar avro olurdu. Bunu nereden silmek istiyorsunuz? Biz hiçbir şey duymuyoruz.

Her şey kesin yazılmış, hiçbir manevra alanı bırakılmamış. Bu her zaman olduğu gibi, yine aynı insanları ilgilendiriyor, işçileri ve emeklileri. Avrupa’da milyonerlere vergi yok, servet vergisi yok.

Kriz başlarken Almanya’da 720 bin milyoner vardı şimdi 950 bin milyonerimiz var. Kriz sırasında yalnızca yoksulluk artmadı, zenginlik de arttı. Merkel ya da sosyal demokratlar gelip, “şimdi onlar da ödesin” diyorlar mı? Asla. Sadece biz bunu talep ediyoruz.
 
>>> Ekonomik gücümüzün, gayri safi milli hâsılamızın yüzde 80’ini borca yığdığımızı siz söylediniz. Böyle gitmeyeceği açık. Yani, sonsuza kadar borç yapma karşısında bir kural getirme ihtiyacımız yok mu?

Evet. Ama öncelikle Anayasa’da biz her zaman bir kurala sahiptik. Örneğin orada, “yeni borç, asla yeni yatırımdan daha fazla olamaz” diye yazıyordu.

>>> Bu sürekli ihlal ediliyor.
 
Aynen öyle. Bu önlenmeliydi. Bundan başka eğer borcu sınırlamak istiyorsak, her zaman iki yol vardır. Birincisi, giderleri kısmak; diğeri ise, gelirleri artırmaktır.

>>> Nerede kısıtlama yapardınız?
Ben tabii ki askeriyede kısıtlamaya giderdim. Gizli servisteki bütün her şeyde kısıtlamaya giderdim. Yüksek bürokraside de tasfiyeye giderdim. Eyaletlerde bazı yapısal değişiklikler üzerine de düşünmek zorundayız. Ama en önemlisi ise, gelirlerimizi artırmak zorundayız. Bu tür bir vergi sistemiyle sosyal adaleti sağlayamayız.

>>>> Doğru anlıyorsam siz, “Avrupa, birlikte gelişmek zorunda” diyorsunuz. Avrupa daha fazla yetkiye sahip olmalı. Ama aynı zamanda yetkilerin ulusal düzlemde kalması için mücadele veriyorsunuz.  Bu birbiriyle nasıl uyumlu hale geliyor?
Anayasamız başka türlüsüne izin vermediği için öncelikle bu nedenle uyumlu hale geliyor. Anayasayı geçip gidemem. İkincisi, bunun için doğru, demokratik yapılar olmasını isterim. Ama şimdi biz yalnızca bankalar ve Hedge Fonları için siyaset yapıyoruz. Biz Yunanları ya da İtalyanları kurtarmıyoruz ki, para doğrudan bankalar ve Hedge Fonlara gidiyor.
 
Hiçbir riske girmiyorlar. Ben bugün bir büyük banka olsaydım, “harika” derdim, “zarar edersem, zararı vergi ödeyenler üsteniyor; kâr edersem hepsi benim oluyor.” Evet, bir söyleyin hele, biz nerede yaşıyoruz? Şimdi yürürlükte olan bütün bu tarz değişmeli. Eğer daha fazla Avrupa istiyorsak, Avrupa’yı sosyal devlet ve demokrasiyle nasıl ilişkilendireceğimizi düşünmek zorundayız. Şu an sosyal devlet ve demokrasi yok edilmekte.
 
>>> Gelecekte Avrupa çapında sadece bütçe, vergi ve maliye hakkında karar verilmemesi aksine sosyal politikalar, asgari ücret ve emeklilik hakkında da karar verilmesi gerektiği konusunda Sol Parti fikir birliği içinde mi?
 
Ben yetki kaydırması yapmak istemiyorum. Ülkeler burada büyük rol oynuyor. Ama tabii ki, eğer para birliği varsa, pazar birliği oluyor. Ama eğer pazar ve piyasa birliği ile para birliği varsa; vergi politikası, ücret politikası ve sosyal politikalarda oylama yapılmalı. Sosyal harcamalar, emeklilik ve ücretler yükseltilmeli ve vergi adaletli olacak biçimde düzenlenmeli. Ama biz bir karışıklık yarattık. Ortak para birliği ve ortak pazar uygulamasına geçtik ama birbirimizle karşılıklı hiç konuşmadık. Şimdi burnumuzun üstüne düşüyoruz.

Biliyorum, Avrupalılık bilinci şimdilik o denli gelişmiş değil ama en sonunda, büyük bir olasılıkla bir Avrupa Federasyonu’ndan zaten kaçamayacağız. Ama bu gerçekten sosyal ve demokratik olmalı. Halklar, bunu hissetmeli.

>>> Almanya Meclisi’nin Mali Anlaşmayı ve ESM paketini oyladığı gün siyasi açıdan olukça tuhaf bir gündü ve açıkça politikanın ikilemini gösterdi. Alman Parlamentosu karar vermeden birkaç saat önce Brüksel’de AB liderler zirvesinde daha ileri kararlar alındı. Bu bile gösteriyor ki, siyaset, sonuçların arkasından koşuyor ve parlamenterler karar mekanizmasının en son halkasında duruyor. Buradan çıkış ne? Ya da politika bu krizle çok mu çaresiz kaldı?
Büyük bir olasılıkla politika boğulmuş durumda çünkü bir Avrupa yapılanması yok. Bunu da önce Merkel ve Sarkozy becerdi. Bu nedenle Sarkozy seçim kaybetti. Ama Merkel, politikasının yanlış olduğunu görmüyor. Sonra da İtalyanlar bize karşı sadece futbolda kazanmıyor, Fransızlar ve İspanyollarla birlikte Almanya’ya ve AB zirvesine karşı da istediklerini yaptırıyor.
 
>>> AB zirvesinin kaybedeni Angela Merkel anlamına mı geliyor bu?

Elbette onun yanlış politikasının sonucu bir yenilgi bu. Bir örnek vereyim. Uzun bir zamandan beri şunu soruyorum: Neden bizim yüzde 1 faizle özel bankalara verdiğimiz parayı bu bankalar yüzde 6 faiz ile İspanya ve İtalya’ya veriyor? Havale aracılığı ile milyarlarca kazanç elde ediyor. Neden bizim vergilerimiz büyük hissedarları daha da zengin etsin? Şimdilerde ilk kez, özel bankaları aracı kullanmadan ve onları daha da zengin yapmadan bu ülkelere parayı doğrudan göndermeyi düşünmeye başladıklarını söylüyorlar. Ben bunu aylardır söylüyorum.

>>> AB zirvesi, ülkelerin kemer sıkma koşullarının gevşetilmesini, 'finansal transfer vergisi' uygulanmasını ve 120 milyarlık kalkınma paketini karara bağladı. Bütün bunlar Sol Parti’nin sürekli savunduğu şeylerdi. Aslında bu zirveden gerçekten memnun olmanız lazım.
120 milyar avroluk kalkınma evet, bu önemli bir şey. Ama bu fonların yeniden yapılandırılması ve tahsisi. Bir avro bile ortaya yeniden koyulmadı. Bunlar yeterli değil.. 
 
>>> Ne kadara ihtiyacımız var?
Bu ülkelerde gelişmeyi başlatmak için, gerçekten şimdi ekonomi gelişiyor demek istiyorsak, bu zamana kadarki paranın 2-3 katına ihtiyacımız var. İkincisi finansal transfer vergisi çok önemli. Yeterli değil ama önemli. Şimdi bunun nasıl düzenleneceğini bekliyorum. Şimdi bu hâlâ tartışmalı. Paketin içine türev ürünler ve yüksek frekanslı ticaret de giriyor mu, girmiyor mu? Eğer her ikisi de girmiyorsa hiçbir işe yaramaz.

Ama türev ürünler ve yüksek frekanslı ticaret de pakete giriyorsa, yani adam internetin başına oturuyor ve bir tıkla milyonlarla oynuyorsa, bu da vergilendirilmeli. O zaman bir etkisi olur çünkü spekülasyonları durdurur. Eğer finansal transfer vergisini şimdi benim anlattığım gibi yaparsak, 27 milyar avro daha fazla gelire sahip oluruz. Ama hükümet bununla ilgili sadece 2 milyar avrodan söz ediyor ve ben çok şüpheliyim. Bu demek ki, türev ürünler ve yüksek frekanslı ticareti pakete dahil etmeyecekler.

>>> Bir kez daha AB zirvesine dair sizin bilançonuzu özetleyelim.  Fransa Devlet Başkanı Francois Hollande, son zirvenin önemli bir etap ve büyük bir başarı olarak gördüğünü açıkladı. Buna katılıyor musunuz?  
Kaybeden ülkeler Merkel’a karşı biraz başarı kazandı. Daha az Merkel’a sahip olmak onları mutlu edecektir. Ama gerçek bir çözüm henüz bulunmuş değil. Hep haklı çıkmak istiyormuşum gibi geliyor ama şimdi söylemek zorundayım ki, avroya geçiş sırasında siyasi bir birlik olmadan bunun başarılı olamayacağını biz hep söyledik, ama yalnız kaldık.

Herkes, diğerini de bir zenginlik olarak görmeli

Gregor Gysi, Sol Parti’de bu zamana kadar partinin sol kanadı tarafından desteklenen Oscar Lafontaine ile hareket ediyordu. Son kongrede Lafontaine’in başkan olmasına karşı çıktı. Gysi, buna dair sorulara da yanıt veriyor.

>>> Bu krizin tuhaflıklarından biri de Sol Parti’nin krizden siyasal olarak kârlı çıkmaması. En azından iki yıldır kendi içinizdeki iktidar mücadelesi bunun nedenlerinden biri. Bir buçuk ay önceki kongredeki konuşmanızda siz de Meclis grubunda birbirine karşı nefret duyan partililerden söz ettiniz. Bundan sonra nasıl gidilecek? Kongre sonrası parti nasıl görünüyor? Partinin bölünmesi tehlikesi gerçekten var mı?
Hayır, ben dedim ki, bölünme ancak, parti kongresinde bir taraf diğer tarafa karşı açık bir üstünlük sağlarsa olmalı. Ama bu olmadı ki. Ama parti kongresi akıllı bir karar aldı ve bütün her şeyi dengeye oturtmaya çalıştı. Elbette partide belirli bir kesimin hâkimiyeti var. Yani, bizim yeni eyaletlerde (Doğu) 40 bin, eski eyaletlerde (Batı) de 25 bin üyemiz var. Şimdi bizim 12 kişilik Yönetim Kurulumuz var ve bunun içinde 9 kişi, eski eyaletlerde doğmuş ve sosyalizasyonu oraya ait; yalnıza 3’ü, yeni eyaletlerde doğmuş. Bu oranlar durumu karşılamıyor. 

>>> Ama Doğu ve Batı, Ortodoks ve realist yarılması çok daha derinde.   Bunları tekrar bir arada tutmayı nasıl başaracaksınız?
Tek bir basit yol var. Herkes kendi sınırlılıklarının farkına varmalı ve diğerini de bir zenginlik olarak görmeli.

>>> Bu partide oldukça zor…
 
Doğru. Ama insan bunu becerse, parti düzelir. 1989’da biz puluralizmi tercih ettik ve bununla birlikte yaşamayı öğrendik. Kongredeki konuşmam sertti, kabul ediyorum. Ama konuşmam insanları korkuttu, bunun için şimdi iyimserim. Birçok üyede istediğim değişimi görüyorum. Birçok insan bana, “bizi yerin dibine batıran bir konuşma yaptın” dedi. Doğru değil bu. İnsanlar diyor ki şimdi, bir kez söylendi, şimdi başka türlü yapıyoruz, başka türlü gidiyoruz. Meclis Grubu’nda birden bire siyasi bir hava hâkim olmaya başladı ki ben bu havayı iki yıldır özlüyordum.

>>> Ama şimdi başka bir iktidar kavgası ufukta görülüyor. Gelecek seçimde kim partinin başbakan adayı olacak?
Bu soru bile değil. Seçim programımızı belirleyeceğimiz Parti Kongresi’ne kadar bekleyelim. Ben yüzde 99 oranında eminim ki, oraya kadar adayımızı sorunsuz ve oybirliği ile belirleriz. 

>>> Bu pozisyonu kendinizin dolduracağını düşünebilir misiniz?
Şimdi hiçbir şey söylemeyeceğim. Ben önce siyaset yapmak istiyorum. Öncelikle seçim programımızın hazırlanması için çalışacağım, anayasa için de öneriler geliştiriyoruz. Siyasi olarak ilerlememiz benim için önemli. Federal Meclis’te bizim gruptaki herkesin siyasi çalışma yapma istemesinin mutluluğunu yaşıyorum.

>>> Oscar Lafontaine partide daha hangi rolü oynayabilir?
Lafontaine olağanüstü bir Alman ve Avrupalı politikacı şahsiyet. O, her zaman bir rol oynayacaktır. 

>>> Ama partiyi neredeyse dağılmanın kenarına getirdi. 
Hayır, bu adil değil. O, bizi önce bir araya getirdi. O olmasaydı, bu zaten baştan oluşamazdı ki. Burada o çok fazla şey yaptı.

>>> Onun Federal düzlemde hâlâ siyasi bir rol oynayacağını düşünüyor musunuz?
Bu ara ben de onunla fikir ayrılığı içindeydim. Ama onunla ikimiz çok açıkça bir konuşma gerçekleştirdik. Benim için rahatlatıcı oldu. Ben iyimserim. Lafontaine gibi bir adamı bir eyaletle sınırlayamazsınız. Nerede olursa olsun o Federal ya da Avrupa çapında siyasi bir rol oynayacaktır. Size garanti ediyorum bunu. Onun için öncelik hiçbir zaman makam olmaz. Zaten sürekli böyle siyaset yapıyor. Benim için de böyle olduğu için onu anlıyorum.