Tarih, o tarihi yaşayan, köylü, yoksul, emekçi toplulukların hayatları üzerinden ele alınmıyor aksine büyük imparatorlukların ‘başarı’larının toplandığı bir sandık gibi açılmaya çalışılıyor. William H. McNeill, bu bakış açılarından farklı bir eğilim izliyor

Avrupa’nın bozkır halkları

Özgür Değirmenci

Tarihe bakarken temel odaklanma noktamız ne olmalı? Hangi gelişmeleri daha belirleyici olarak ele almalıyız. Bu sorulara, gelecek beklentisini farklı toplumsal tahayyüller üzerinden kuranlar farklı cevaplar vereceklerdir. Ülkenin ve toplumun geleceğini bir din ve millet geçmişini referans alarak inşa etmeye çalışanlar, tarihi de bunun için bir cephanelik olarak göreceklerdir. Diğer yandan toplumları anlamaya yönelik çabalarla geçmişe bakanlar, farklı noktalarda sürdüreceklerdir incelemelerini.

Günümüzde yapılan tarih tartışmalarının önemli bir konusunu sürekli olarak imparatorluklar oluşturuyor. Çağımızda yaşanan dönüşümler, savaşlar, kargaşa, dünya politikasında yeniden güçlenme arayışında olan ülke yönetimlerini, geçmişteki imparatorlukların ‘zaferleri’ni gündeme getirmeye itiyor. Türkiye’de son dönemlerde Osmanlı üzerinden yapılan tartışmalarda da bunun yansımalarını görüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı dönemdeki siyasal yapıyı, toplumsal durumu ele almak yerine, Osmanlı’nın dönemsel başarılarına odaklanıyor çoğunlukla tartışmalar. Geçmişten dersler çıkarmak yerine, Osmanlı, belirli bir dinsel ve ulusal kimlik üzerinden yapılan ya da topluma dayatılan gelecek tasarımlarının geçmişteki ‘hazine’si olarak değerlendiriliyor. Tarih, o tarihi yaşayan, köylü, yoksul, emekçi toplulukların hayatları üzerinden ele alınmıyor aksine büyük imparatorlukların ‘başarı’larının toplandığı bir sandık gibi açılmaya çalışılıyor. William H. McNeill’in Nika Yayınevi tarafından yayımlanan Avrupa’nın Bozkır Sınırları/Osmanlının Batıdaki İlerleyişi Neden Durdu? Kitabı, bu bakış açılarından farklı bir eğilim izliyor.

2016 yılında yaşamını yitiren William H. Mcneill, onlarca tarih kitabının yazarı. McNeill, Türkçede pek çok baskı yapan Dünya Tarihi (Çev: Alaeddin Şenel, İmge Kitabevi Yayınları) kitabıyla tanınsa da, insanlık tarihindeki, hastalıklar, doğal felaketler, silahlar gibi mikro konulara odaklanan pek çok eserin de sahibi.

McNeill’in Avrupa’nın Bozkır Sınırları kitabında, Rusya, Osmanlı gibi imparatorlukların Avrupa’nın doğal bozkır sınırlarını aşamamalarının nedenlerine ve sonuçlarına, bölge halklarını ve coğrafyasını önemli bir faktör olarak görerek odaklanıyor.
McNeill, Tuna ve Pontus Avrupası olarak adlandırdığı ve Avrasya bozkırlarının batısının büyük bir bölümünü kapsayan Macaristan coğrafyası üzerinden tarihe bakar ken, bu bozkırların bölgede etkili olmaya çalışan imparatorluklara olan etkilerini inceliyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun genişlemesinin sonu olarak görülen bir türlü istenen başarıların alınamamasıyla gerilemeyi de başlatan Viyana seferleri de, McNeill’in bakış açısıyla, doğal bozkır sınırlarının aşılamaması, aşılsa bile, orduların bozkır sınırlar aşıldıktan sonra istenen güçte kalmamasına bağlanıyor. 1570’lere kadar olan Osmanlı’nın ilerleyişi, bu yüzden duracaktır. Aynı kaderi, Rus İmparatorluğu da paylaşacaktır.

Diğer yandan McNeill’in tarih anlayışının ve tarih çalışmalarının değeri, insanlığın kültürel evriminin öncülüğünün, yeryüzünün hiçbir coğrafyasının, insanın hiçbir ırkının, hiçbir dilinin, hiçbir dininin tekelinde, denetiminde olmayıp, elden ele geçtiğini göstermesinde yatıyor. McNeill, birçok tarihçi gibi kültürel evrimimizin uygarlık kaynaklarına odaklanmakla kalmayarak, yerleşik çiftçi ve göçebe çoban halklar arasındaki ilişkilerin tarihe yön verecek etkilerine de ilgimizi çekiyor.

Avrupa’nın Bozkır Sınırları Kitabı, ‘dünya tarihi’ çerçevesi içinde geniş açıdan bir bakışla Eski Dünya ile Yeni Dünya kültürlerinin etkileşiminin Osmanlı Anadolusu’na dek uzanan etkisini görebilme olanağı veriyor. Bu metnin rolü, Doğu Avrupa’nın bozkırlarında mücadele eden büyük imparatorlukların geçmişinin düğüm olmuş öyküsüne bir bakış açısı sunmaktır.

Alaeddin Şenel’e göre, William McNeill’in tarih anlayışımıza belki de en önemli katkısı, Marksist tarihçilerin üretim biçimine, ilişkisine ve teknolojisine verdikleri ağırlığı, savaş teknolojilerinin ve topluluklar arası savaşçı ilişkilerin etkilerinin ortaya koyarak dengelemesinde olmuştur.

Avrupa’nın Bozkır Sınırları, tarihe imparatorluklar değil, o imparatorluğu sırtlayan insanların gözünden bakabilmek için bize olanaklar sağlıyor.