Hitler ve Mussolini’nin anıt mezarları yok, orası malum. Ancak varlıklarını daha sinsi ve gizli şekillerde sürdürüyor olabilirler mi?

Avrupa’nın faşistleri geri döndü: Aslında hiç ölmediler

Clive Irving

Avrupa’da faşizmin hayaletleri hortladı. İspanyol sosyalist Başbakan Pedro Sanchez bunun farkında ve ülkenin faşist diktatörü Francisco Franco’ya mütemadiyen hürmet gösterilmesinden öyle rahatsız ki, Franco’nun naaşını 1975’ten beri gömülü olduğu kabrinden taşıyacağına yemin etti.

Bu, cesur bir hamle. Franco faşist yol arkadaşları Hitler ve Mussolini’den çok daha uzun süre dayandı. Faşistler arasında eceliyle ölen tek liderdi. İspanya, Franco’nun iradesi altında nasıl bu kadar uzun kalabildiğini hala anlamaya çalışıyor.

Franco’nun naaşını taşıma niyetini duyuran Sanchez, “İspanya, İspanyolları kutuplaştıran sembollere tahammül edemez. Faşist diktatörlüklerin acısını çekmiş Almanya ve İtalya gibi ülkelerde asla kabul görmeyecek bu durum, burada da aynı muameleyi görmelidir.”

Franco’nun hayaletini defetmeye niyetlenen Sanchez, ülkesinin demokratik temellerini sağlamlaştırma niyetinde. İspanya, Katalonya’nın bağımsızlık taleplerinin baskısını hissetse de, Macaristan ya da Polonya gibi yabancı düşmanı demagoglara teslim olma riskiyle karşı karşıya değil.

Ancak Sanchez’in tabirini kullanacak olursak, Almanya ve İtalya’nın faşist hayaletlere teslim olması gerçekten “kabul edilemez” mi?

Hitler ve Mussolini’nin anıt mezarları yok, orası malum. Ancak varlıklarını daha sinsi ve gizli şekillerde sürdürüyor olabilirler mi?

Hitler 12 yıllık liderliğinin büyük bölümünü Bavyera’da, Alplerde bulunan Berghof isimli istirahat yerinde geçirdi. Sık sık gider, kimi zaman altı ay kalırdı. Nazi inancının ruhani bir merkezi varsa, burasıdır. Berghof’un hemen karşısında Untersberg dağı vardır ve bu dağın imparator Şarlman’ın ruhunun barındığı söylenir. Şarlman dokuzuncu yüzyılda Hristiyan Avrupa’sının büyük bölümünü ele geçirmişti ve adı Hitler tarafından anılan bir rol modeldi.

Berghof istirahathanesi, Müttefikler tarafından ikinci dünya savaşının sonuna doğru bombalandı ve yok edildi. Ancak şimdi ağaçların ve çalıların büyüdüğü alana çıkan iki patikayı görmek hala mümkün. Bunlardan biri servis yolu, diğeri ise dünya liderlerinin büyük diktatöre saygılarını sunmaya gelmek için kullandıkları büyük girişe ait.

Berghof’un içinde bulunduğu Obersalzberg Nazi yerleşkesinin neo-Naziler için “kutsal ziyaret yeri” haline gelme tehlikesini fark eden Bavyera yönetimi, Obersalzberg belgelerini 1999 yılında açıkladı. Burada amaç, Nazi dehşetini gözler önüne sermek, soykırım mekanizmalarını belgelemekti. Führer’in tarikatlaşmasını engellemeye yönelik etkili bir panzehirdi. Almanya Hitler’in hayaletini elinden geldiğince mezarda tutmayı başardı. Ancak aynı şeyi İtalya ve Mussolini konusunda söylemek zor. Bu noktada Gabriele D’Annunzio’nun rolünden söz etmemiz gerek.

D’Annunzio, Mussolini’nin ilk ve en garip destekçilerindendi. Çelişkilerle dolu bir karakterdi. Hem şair, hem hayduttu; minyon ancak gür sesli; hem askeri maceralara, hem estetiğe düşkün; zarif kadınları kendine çeken çirkin bir adamdı.

D’Annunzio faşist sokak tiyatrosunun usullerini belirlemeye başladığında, Mussolini’nin mutlak gücü eline geçirmesine epey zaman vardı. Roma selamı ve “Viva Il Duce!” sloganının sürekli tekrarı D’Annunzio’nun fikriydi.

İtalya’nın saldırgan hamlelerine öncelik eden askeri operasyonlardan birinde bizzat komuta görevi üstlenmişti. 1919 barış görüşmelerinde Yugoslavya’daki Fiume limanının kontrolünü isteyen İtalya’nın talebi kabul görmemişti. Buna öfkelenen D’Annunzio, birkaç yüz askerden oluşan ordusunu almış, limanı ele geçirmiş ve 15 ay boyunca işgal etmişti.

Liman, Mussolini iktidara gelene kadar tekrar özgür kalsa da, yaşanan işgal D’Annunzio’yu bir faşist kahramanı konumuna koydu. Kendi küstah kişiliğine bir anıt dikmeye karar verdi ve Garda Gölü kıyısına Il Vittoriali villasını inşa etti.

D’Annunzio hayatı boyunca Mussolini’yi rahat bırakmadı; Etiyopya’nın işgali gibi yeni askeri maceralara atılması için ısrar edip durdu ve Hitler ile fazla yakınlaşmaması uyarısında bulundu. 1938 yılında, 74 yaşında öldü.

Mussolini 1945 yılında, ölümüne iki ay kala Il Vittoriali’yı ziyaret etti ve kısa bir konuşma yaptı. “Sen ölmedin, arkadaşım,” dedi. “Ve Akdeniz’de İtalya isimli bu ada var oldukça ölmeyeceksin. Ölmedin ve İtalya’nın merkezinde dönebileceğimiz bir şehir, bir Roma olduğu sürece ölmeyeceksin.”

Kimine göre, kuzeyden İtalyan göllerine dayanan müttefik kuvvetleri karşısındaki zor durumun farkında olan Mussolini, bu konuşmada yalnızca D’Annunzio’nun ruhunu değil, kendini de kastediyordu.

Öyle bile olsa, Garda Gölü’nün kıyısındaki villanın ne kadar güçlü bir faşizm sembolü haline geleceğini ikisi de tahmin etmemişti. Il Vittoriali sessiz sedasız bir türbeye dönüştü – resmiyette “19. yüzyılın Nietzsche-vari ‘übermensch’ efsanesinin vücut bulmuş hali olan adama” adanmış, ama içten içe Mussolini’ye adanmış bir türbeye...

2008 yılında villayı ziyaret ettiğimde içeride siyah tişörtlü rehberler vardı. D’Annunzio’ya ve faşistlere saygıdan kendilerinden geçmişlerdi. Villanın dış duvarlarına grafitiyle “Viva Il Duce” yazılmıştı ve kimse bunları silmeye lüzum görmemişti.

O dönem gördüklerim nispeten zararsız, “küçük bir tarikat” gibi gelmişti. İtalya’nın faşizme dönebileceğini kimse düşünmüyordu. Dönemin Başbakanı Silvio Berlusconi komik bir istisnaydı.

Garda Gölü Lombardy’de bulunuyor ve Lombardy tarihsel açıdan İtalyan faşizminin “son kalesi” olmuştur. Şimdi dönüp baktığımızda, Lombardy’nin 1991’de yeni bir siyasi hareketin doğuşuna ve gelişimine ev sahipliği yaptığını görüyoruz: Kuzey Ligi. Parti yılar içerisinden şu anki Başbakan Mattero Salvini liderliğinde aşırı sağa yöneldi.

Salvini’nin sığınmacılara yönelik “sıfır tolerans” politikası Trump’ınkiyle hayasızca benzeşiyor. Kuzey Afrika’dan botlara binen sığınmacılar denizde geri çevriliyor. Aşırılıkçı popülizmi İtalya’yı ele geçiriyor. Ülkedeki Roman nüfusun sayımını yapmayı teklif etti ve vatandaşlığını kanıtlayamayanların sınır dışı edilebileceğini ima etti. Son zamanlarda Putin ile ilişkiler kurmak noktasında ise Trump gibi hevesli görünüyor.

Bu, yeni İtalyan faşizmi. Mussolini’nin tuzaklarını barındırmıyor, ama D’Anunzio’nun öfkeli milliyetçiliğine benzer öğeler barındırdığı gün gibi açık.

The Daily Beast’den çeviren Fatih Kıyman