Yaşanan Afganistan fiyaskosundan sonra Avrupa Birliği’nin (AB) NATO’dan, daha doğrusu ABD’den bağımsız savunma politikalarına yani bir Avrupa savunma sistemine ihtiyacı olup olmadığı tartışmaları tekrar gündeme geldi.

Bu tartışmalar, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana zaman zaman gündeme geliyor, ancak büyük ülkeler arasında görüş ve hedef birliği olmadığı için, ABD’nin itirazına gerek kalmadan her defasında arka plana itiliyordu.

Ancak eski ABD Başkanı Donald Trump’ın “Amerika first” politikası ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un iki yıl önceki meşhur “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti!” çıkışıyla konu artık sürekli gündemde. Avrupa Komisyonu Başkanı (Federal Almanya’nın eski Savunma Bakanı) Ursula von der Leyen de geçen ay Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada bir ‘AB Savunma Birliği’ ihtiyacını vurgulamış ve bu doğrultuda bazı adımlar atılabileceğinin işaretlerini vermişti.

‘AVRUPA ORDUSU’ TARTIŞMALARI

Konu siyasetçiler ve üst düzey teknokratlarca tartışıldığında “NATO’ya alternatif ya da NATO’ya rağmen” kurulacak bir ‘Avrupa Ordusu’ değil, ‘Avrupa Savunma Birliği’ gibi daha ortadan bir kavram tercih ediliyor. Ancak tartışmanın özü AB’nin kendi sınırları içindeki ve dışındaki krizlere, hızla ve gerektiğinde ABD’ye rağmen askeri müdahale etmesini sağlayacak; NATO’dan bağımsız bir ortak güvenlik sistemi kurulması. Yani AB’nin oluşturacağı bir karargâha bağlı kara, hava, deniz birlikleri kurulması. Tabii bir de bu birlikleri kriz bölgesine taşıyacak, operasyon sırasında gerekli lojistik desteği iletebilecek dev nakliye araçları… Yani söz konusu birlikler mevcut orduların içinden çıkarılsa bile, sırf bu nakliye araçları nedeniyle büyük bir bütçeyi gerektiren yeni bir savunma sistemi; bir Avrupa Ordusu kurulması… Tabii bu konuyu gündeme getiren her Avrupalı politikacı, bir yandan bu ihtiyaca işaret ederken, diğer yandan da “NATO’nun gerekliliğini ve daha da etkin olabilmesi için tüm çabaların gösterileceğini” vurgulamayı da ihmal etmiyor.

Almanya bu konudaki tartışmalarda Fransa gibi atak değil. Ancak Trump’ın Atlantik ittifakını tahrip eden çıkışlarının da etkisiyle geçtiğimiz yıllarda bu konu üst düzey politikacılarca bir ihtiyaç olarak dile getirildi. Zaten Almanya’nın Fransa’yla birlikte 1989’da kurduğu ortak komutalı askeri birlik de (büyük bir olasılıkla) zamanı geldiğinde tartışılan ‘AB Savunma Birliği’nin çekirdeğini oluşturacak.

Önceki gün Almanya’nın başkenti Berlin’de gerçekleştirilen askeri tören, bu tartışmalara ilişkin ipuçları içeriyordu. ABD’nin ani kararıyla askeri birliklerini Afganistan’dan hızla çekmek zorunda kalan Alman Hükümeti, bu törenle hem kendisinin ve hem de 20 yıl boyunca Afganistan’da görev alan silahlı kuvvetlerin yaşanan fiyaskoda bir suçu olmadığı mesajını vermeye çalıştı. Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin başkentin merkezinde ilk kez böylesine görünür kılındığı törende konuşan Cumhurbaşkanı Steinmeier ve Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer, Afganistan operasyonundan çıkarılan ve çıkarılması gereken derslere işaret ettiler.

Bölgeye asker göndermenin gerekli ve doğru olduğu, askeri görevin başarıldığı, (ABD’ye yönelen terörün yenilgiye uğratıldığı!) belirtilen konuşmalarda, “Afganistan‘da istikrarlı bir devlet yapısının oluşturma” konusunda başarısız olunduğu, orada görev yapan askerlerin karşısında kabul edildi.

Ama daha önemlisi bunun ötesinde verilen mesajlardı. Detayları açıklanmayan bir ‘yol ayrımı’ söz konusuydu. Bu yol ayrımı da dış politika ve uluslararası güvenlik konularında Almanya’nın bundan sonra daha samimi, daha akıllı ve daha güçlü bir biçimde dünya çapında sorumluluklar almasını gerektirdiği vurgusuydu. ABD’ye yönelik bir açık eleştiri yoktu, ancak bu mesajın bir adresinin de ABD ve NATO olduğundan şüphe yok.

KOALİSYONA HAZIRLIK

Önümüzdeki haftalarda ya da aylarda kurulacak yeni koalisyon hükümetinin, bu söylemi sürdüreceği kesin. Almanya’nın üstü kapalı mesajlarına karşın Fransa bu konuda daha açık davranıyor. Fransa Genelkurmay Başkanı Thierry Burkhard’ın Almanya’nın en önemli günlük gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yayınlanan açıklamaları bu doğrultuda. Tabii o da “Fransa’nın istediği NATO’ya karşı bir Avrupa savunması değil“ diyerek ve politikacılar gibi ABD’ye hasmane bir mesaj vermekten kaçınıyor. Ardından da Amerikalıların bir askeri müdahaleye karar vermediği durumlarda, Avrupa’nın çıkarlarını korumak için devreye girecek bir Avrupa savunması oluşturmanın zorunluluğunu savunuyor. “Savaşın, savaş başlamadan kazanılması gerektiği”ne işaret eden generalin verdiği örneklerden biri de Doğu Akdeniz’de Fransa’nın da sonunda taraf olduğu Türk Yunan krizi.

Ağustos 2020’de bölgeye savaş gemileri göndererek karşı tarafa kararlılıklarını açık bir şekilde gösterdiklerini belirten Fransız General, “Oldubittileri kabul etmemeye kararlıyız. Hedefimiz, ‘bu bir oyun değil, ciddiyiz’ demekti” diyor. Yunanistan’la Fransa arasındaki ortak savunma anlaşmasının da bunun sonucu olduğunu vurgulayan Burkhad, Türkiye’nin Suriye’de 30 km. derinliğinde bir güvenlik kuşağı oluşturmak için operasyona geçmesini de aynı şekilde bir “oldubitti” olarak değerlendiriyor.

Ancak Almanya ve Fransa arasında bu konuda bir görüş birliği olmadığı ortada. Örneğin Fransız gemileri, Yunan gemileriyle birlikte Doğu Akdeniz’de Türkiye’yle karşı karşıya geldiğinde Federal Almanya bu durumu “gerilimin gereksiz bir biçimde arttırılması” olarak değerlendirerek her iki tarafı da uyarmış ve devreye girip, krizi yatıştırmıştı.

Fransa ve Almanya’nın görüş birliği içinde olmadığı başka konular da var. Tabii bir de Polonya, Macaristan gibi her geçen gün AB’nin temellerinden biraz daha uzaklaşan üye ülkeleri de hesaba katmak gerekiyor.

Yani AB’nin ABD’den ve NATO’dan bağımsız ve etkin bir ortak savunma sistemi oluşturması pek mümkün görünmüyor. Ama konu gündemde kalmaya devam edecek.