AB-Türkiye Brüksel Zirvesi gerçekten hem Türkiye hem de Avrupa tarihinde trajik karşılığı olan bir gündü.

Bir haftada iki ‘tarih’ yapma kapasiteli Yeni Türkiye, sanki play station’da Rus jeti düşürmüş yaramaz naifliğiyle NATO’nun ve AB’nin bağrına yerleşerek “aslında biz Avrupa halkıyız” dese de Yeni Türkiye’nin Avrupa sınırlarıyla emperyal güçlerin kapıştığı haritalar arasında ‘cihatçı-sığınmacı’ biriktirilecek ara bölge ülke olacağını herkes biliyordu.

İslamofobi adıyla ‘yeni faşizmin’ hortladığı, başkentlerinde askeri güçlerin gezdiği, gettolara tıkılmış asimile edilmeyen göçmen nesillerin hızla ‘kriminalize’ edildiği Avrupa için İslamcı Türkiye’ye vize kolaylığı sadece ucu açık bırakılmış 72 şartlı bir hayaldi.

Yani taktik zihin uyuşturan, travmatik hamlelerle kendine içeride dışarıda ‘şiddet alanı yaratan’ Yeni Türkiye gibi günü kurtarmışlardı.

Ve 21. yüzyıla yaşlı ve çirkin çıkar örgütü kimliğiyle geçiş yapan AB, kapitalist varlığına engel Avrupa ideallerinden geriye dönüşsüz kurtulurken umurlarında elbette evrensellik iddiası taşıyan Avrupa değerlerinden ne insan hakları ne hukukun üstünlüğü ne de düşünce ve ifade özgürlüğü vardı.

Olsa olsa Türkiye’ye müzakere fasıl ve vize muafiyeti vaadiyle ‘yüzyılın küresel insan pazarlığını’ çok ucuza getirmenin mutluluğu vardı.

Çünkü Avrupa emperyalizminin temsilcileri Avro Bölgesi patronu Merkel ile Sosyalist Başkomutan Hollande, Yeni Türkiye Başbakanı’nın önünde birbirlerini kucaklarken 2.5 milyon Suriyeli sığınmacıyı 3 milyar avroya Türkiye’ye iskan etmenin sevincini saklayamıyorlar.

Ve sığınmacıları denizde karada başlarından savdıktan sonra ‘teröre karşı mücadelede’ rahat rahat Doğu Akdeniz’in yani Suriye paylaşım savaşında kapacakları militer role ısınabilirlerdi.

Ayrıca Avrupa’da yakalanan tüm göçmenler, bu Batı karşısındaki yenilgisini yüzyıllık şahlanış ve 2. Kurtuluş savaşıyla ödünleyen ve Suriye iç savaşının fiili parçası haline gelmiş, tarihin cilvesi varlığını yeni öğrendiğimiz Bayırbucak Türkmen hamisi Yeni Türkiye’ye tık diye teslim edilecekti.

Suriye’ye uzun yıllar için konuşlanmış Rus bombalarından kaçan IŞİD militanları, küresel cihat çeteleri, AB’den sökülmüş atılmış sığınmacı nüfus ve Batılı sömürgecilerin çıkarttığı iç savaşlarda üreteceği çaresiz insanlarla güya Avrupa’nın can parçası olacak.

Ve yılda 3 milyar avroya aynı kadere doğru yürüyecektik.

AB tarihinde böylesine riskleri minimize verimli pazarlık görülmemişti.

Ne demişti Pazar günü zirvede AB Konsey Başkanı Donald Tusk; açıkça “ana hedefimiz Avrupa sınırlarını korumak” ve artık faşist Doğu Avrupa ülkelerinin çektikleri dikenli tellerden önce sınırlarda sığınmacı bariyer ülke Yeni Türkiye nöbeti devralıyordu.

Ülkemize ait yoğun hak ihlalleri ve işlenen demokrasi suçlarını mutat ‘endişe’ küpü AB, İlerleme Raporu’nu 1 Kasım öncesinde geciktirip yerine günübirlik Merkel’i acele yollayarak, ‘bombalı saldırı, katliam, yargısız infaz mahalli ülkenin’ imajını parlatmanın ne kadar isabetli olduğunu konuşuyorlardı.

Yeni Türkiye Başbakanı’nın “ülkemizde dinamik demokrasi var” sözlerini başlarıyla onaylarken kim bilir alçakça katledilen ülkenin faili meçhul cinayet belleği, insanı değer bilip savunan Tahir Elçi’yi, MİT TIR’ları haberini yayınlandıkları için tutuklanan Can Dündar ve Erdem Gül’ü bu ‘kaotik dinamizmin’ içine katmışlardı.

Türkiye’deki yozlaşmış demokrasi, basın, ifade özgürlüğü ihlalleri, şehir kuşatmaları, hukuk hakkı kalmamış canlı hedef muhaliflerin yerine sığınmacı nüfusun kapatıldığı ‘sıkı güvenlikli kampların’ hayalini görüyorlardı.

Öte yandan Brüksel’de NATO Genel Sekreteri ile kameralar karşısına çıkan Başbakan, düşürülen Rus savaş uçağı için yarım ağız NATO desteğini dünya aleme duyururken...

Paris’te göstericilere atılan gaz bombalarıyla açılış yapan Dünya İklim Zirvesi’nde gezegeni en çok kirleten ‘kapitalist’ toplantısında Yeni Türkiye’ye Rusya Federasyonu lideriyle fiziki göz kontağı ayarlaması bile yapılamıyordu.

Putin, Paris’te elinde IŞİD’in petrol taşıma güzergâhını gösteren uydu görüntü ve belgelerle iki ülke arasında her alana yayılan krizin daha da derinleşeceğini haber veriyordu.

Yani düşürülen uçakla feodal gururu incinmiş milli Rusya, İslamcı Yeni Türkiye, sığınmacıları temizlemiş ‘Hristiyan kapitalist’ AB ile ABD güdümlü savaş aygıtı NATO, Selefi vahşet örgütlenmesi IŞİD ve lejyoner cihat çeteleri, Doğu Akdeniz’in çılgın tarih yapımında gün değil ‘an’ kolluyorlardı.

Yeni Türkiye’nin Avrupa’nın parçası olması işte böyle bir şeydi.