Kısa bir süre önce AB üyesi 23 ülke ortak bir Avrupa Ordusu kurma konusunda anlaştılar bilindiği gibi. 70 yıl sonra gelen bir anlaşmaydı bu. Anlaşmaya imza atan 23 ülke toplamda 5 milyar avroluk (5.8 milyar dolar) bir Avrupa Savunma Fonu oluşturacaklar öncelikle.

Bu gelişme üzerine birkaç yıl önce yazdığım bir yazı geldi aklıma. O zaman da bir AB ordusunun kurulmasının zor olacağını savunuyordum, şimdi de. Bakın ne yazmışım:

Zaman zaman gündeme gelir nedense. Hatta 1952 yılında daha da ciddiye binmiş bir öneriydi bu. Almanya, İtalya, Belçika, Lüksemburg, Hollanda kolları sıvamışlardı bu konuda. Eğer Fransa itiraz etmeseydi belki de kurabileceklerdi.

Avrupa Ordusu’ndan söz ediyorum. Avrupa Birliği’nin (AB) hemen hemen her alanda rekabet içinde olduğu ABD ile askeri alanda da karşı karşıya gelmesine yol açacak bir “Avrupa Ordusu” kurma düşüncesi bir kez daha dile getirildi çünkü. Bu kez söz eden de Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker.

ABD ile Avrupa arasında hem tartışma hem de bir rekabet konusu olan Avrupa Ordusu fikrini ortaya atanların gerekçesi AB üyesi ülkelere ya da komşularına yönelik, “barışı tehdit eden” gelişmelere anında müdahale etmek. Juncker, önerisini daha da çekici hale getirmek için ordunun kurulmasının Avrupa ülkeleri arasında bir daha savaş olmayacağının göstergesi olduğunu ileri sürdü. Tabii asıl neden Avrupa’nın dünyadaki sorumluluklarını yerine getirmek.

Neden? AB, dünyadaki sorumluluklarını yerine getiremiyor mu peki? Juncker’in bu sözlerinden aslında AB’nin ABD ile ortak müdahale kararı alırken zaman zaman çatışma içine girdiğinin itiraf edildiğini anlıyoruz.

AB ile ABD arasında yakın zamanda bazı ülkelerde operasyona girişme konusunda anlaşmazlıklar olduğu biliniyor. Libya’da Kaddafi’yi devirmek için düğmeye basıldığında AB ülkeleri ile ABD arasında öncelik kapma yarışı yaşandığını, Fransa’nın Kaddafi’ye “ilk kurşunu” sıkarak, hem ABD’den hem de AB ülkelerinden daha erken davrandığı da anımsanıyor. Suriye krizinin son iki yılında Başkan Barack Obama’nın doğrudan müdahale konusundaki isteksizliği de (bunun yerine başta Türkiye olmak üzere bölgesel güçleri devreye sokma tercihi vardı hep) AB’nin eleştiri konusu oldu uzun süre. (AB içinde de Suriye’ye askeri operasyonu desteklemeyenlerin olması genel olarak müdahale istenmediği anlamına gelmez). Afganistan, Irak gibi emperyalistler açısından çıkmaz sokak sayılan ülkelere bazı AB ülkelerinin asker yollamaktan vazgeçmeleri de AB ile ABD’nin, elbette çıkarları gereği, bazen aynı kanaate sahip olmadıklarının işareti.

En son Kırım’ın bir referandumla Rusya’ya bağlanması sırasında (batı buna Rusya tarafından yutulma olarak bakıyor) AB ülkeleri ABD’yi tepkisinde pasif olmakla suçladılar. Herhalde bu anımsanmış olmalı ki Juncker, “Rusya, Avrupa ordusu olsaydı Kırım’ın işgalinden vazgeçer miydi?” sorusuna “hemen kullanamazdık belki ama Avrupa’nın ortak ordusu Avrupa değerlerinin savunulması noktasında Rusya’ya açık bir etki yapılmasını sağlardı” yanıtını verdi.

Peki NATO’ya ne olacak? Bu sorunların “çözümünde” NATO devre dışı mı kalacak? Juncker bu konuda da açık sözlü: “NATO’nun her üyesi aynı zamanda AB üyesi değil. Bu rekabetle alakalı bir şey de bir değil aksine Avrupa’yı güçlendirmekle ilgili konu. Ayrıca ortak Avrupa ordusu, ilerleme ve askeri malzeme alımı için yoğun bir ortak çalışma ve kayda değer derecede tasarruf sağlar.”

Juncker’in “Avrupa’nın güçlenmesi” ifadesi elbette izaha muhtaç. AB kim karşısında “güçlenmek” istiyor sorusu çıkıyor karşımıza. Bunun yanıtı elbette ABD. Çünkü AB’nin özellikle Ortadoğu’da farklı farklı çıkar ilişkileri var. Bu ABD ile sık sık çatışma yaşamasına da yol açtı. Avrupa, ABD’nin NATO aracılığıyla “hazır kıta” askeri olmak istemiyor. Bir ordu kurulması fikrinin temel nedenlerinden biri bu.

Adı Avrupa Ordusu ama NATO üyesi olan kimi ülkelere de katılmaları için çağrılar var. Kanada bunlardan biri. AB üyesi olmayan ülke AB’den gelen “katıl “önerisine sıcak baktığını açıklamıştı. Yani, NATO üyesi ülkeler de eğer yoğun olarak Avrupa Ordusu’nda yer alırsa, iyice ABD güdümüne girmiş NATO’nun gücü azalmış, Avrupa kıtasında yeni bir emperyal savaş makinesi doğmuş olacak.

Daha 2013’de bu konu bir kez daha AB Zirvesi’nde gündeme gelmiş, İngiltere Başbakanı David Cameron Avrupa Ordusu fikrine karşı olduğunu açıklayarak “kendi kapasitemiz, ordumuz , hava gücümüz” var diyerek bu fikre karşı çıkmıştı. Bugün de bu karşı çıkışını sürdürüyor. İngiltere’nin bu itirazları genel olarak Brüksel’le güç paylaşımına olan karşıtlığından kaynaklanıyor. Malum hala AB para birimi avroya geçmeyen bir ülke İngiltere. Fransa da başından beri Avrupa ordusu kurulmasına karşı, çünkü bu Fransa’nın AB içindeki rakipleri olan Almanya ve İngiltere ile yeni kapışma konusu da olabilecek, başka nedenlerin yanı sıra. Avrupa Ordusu’nun en güçlü destekçisinin Almanya olduğunu da anımsatayım.

Yani ABD’nin “hazır kıta” askeri olmak istememelerine rağmen AB içinde her üye ülkeden destek görüyor değil Avrupa Ordusu fikri. “Başka nedenler” deyişimi de açıklayayım yeri gelmişken: Kurulsa bile böyle bir ordunun ABD’nin gücüyle baş etmesi zor. Çünkü ABD’nin kendi ordusuna harcadığı para tüm AB üyesi ülkelerinden fazla. AB üyesi ülkeler 2011’de 281 milyar dolar harcadı savunmaya. Bu olağanüstü “çok para” bile ABD’nin harcadığının yanında devede kulak sayılır. ABD aynı yıl tam 711 milyar dolar harcadı, düşünün. AB ülkelerinin hepsinin kurulacak böyle bir orduya mali katkıda bulunması kolay değil. Birçok Avrupa ülkesinin kamuoyu askeri harcamaların çokluğuna karşı ve bunu seçim sandığında belli de ediyor.

Kaldı ki AB ülkeleri dış operasyonlar için sadece 100 bin asker sevk edebilecek kapasiteye sahip. ABD’nin ise 400 bin asker sevk edebilecek gücü var.

Ayrıca AB ülkelerinin “strateji kültürleri” birbirlerinden çok çok değişik. Sonra çok farklı çıkarları var ülkelerin. Fransa Irak’ta savaşmıyor örneğin. Ama Orta Afrika Cumhuriyeti’nde var. İngiltere, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde yok ama Suriye’de Irak’ta var. İsveç, Avusturya, İrlanda Suriye’de yoklar.

Kurulur mu kurulmaz mı göreceğiz ama zaman zaman dile gelmesi önemli yine de. Bu ABD’yi de “tetikte” tutan bir tehdit bir yanıyla çünkü. ABD eski Savunma Bakanı Robert Gates “Soğuk Savaş dönemi politikacıları olarak bizler artık yaşlandık. NATO, ABD kamuoyunun umurunda değil” uyarısı da bu çerçevede dikkate alınmalı.