İktidardaki sağ partiler salgını, otoritelerini yeniden üretmek, yeniden pekiştirmek, muhalefeti baskı altına almak ve neoliberal politikaların altında ezilen halkı etkisizleştirmek için bir fırsat olarak gördüler.

Avrupa sağ popülistlerinin pandemi krizine tepkisi: Pandemi krizini fırsata çevirdiler

Mine YILDIZ*

Her ne kadar Covid-19’un etkisi dünyanın her yerinde aynı olmasa da, birçok ülke için bu salgın, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük sağlık, ekonomik, sosyal/insani krizdir. Popülist partilerin genellikle büyük krizlerden fayda sağladığı varsayılır. Ancak bu krizde, pek de öyle olmadığı söylenebilir. Avrupa’da aşırı sağ popülist partiler, Covid-19 salgınının yol açtığı krizi siyasallaştırmakta zorlanıyorlar.

Sağ ve sol partiler Covid-19 krizine farklı şekillerde tepki verdiler. Sağ popülizm yeni çatışma hatları belirledi; Milliyetçiliğe (ve neo-natalizme) yoğunlaştırılmış bir vurguyla “biz, yani kendi ulusumuz” karşısında, sadece göçmenlere karşı olanı sertleştirmekle kalmadı, aynı zamanda sadece Avrupa Birliği’ne (AB) karşı değil, aynı zamanda bazı üye devletlere karşı bir hat oluşturdu.

Bu durum sağ popülizmin “Avrupa şüpheciliğiyle” içi içe olduğunu doğruladı. Kendisine Macaristan’ı yeniden “büyük” yapma misyonu yükleyen aşırı sağcı lider Orban, göçmen karşıtlığını sert bir dille tekrarlamaya devam etti. Macaristan’a, Avrupa’yı Ortadoğulu akınından koruma görevi biçti. Ekonomik konularda AB’den beklediği ölçüde yardım göremeyince de AB kurumlarını daha çok eleştirmeye başladı. Sağ popülist partiler, salgın sırasında Avrupa’ya göç/göçmen sorunlarını sıklıkla vurguladı ve Almanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, İspanya ve Birleşik Krallık, salgının ülke dışından bulaşma riskine karşı sınırların kapatılması talebiyle gündeme geldi. Avrupa’nın iki sağcı popülist lideri (Fransa’da Marine Le Pen ve İtalya’da Matteo Salvini) siyasi iktidarı/hükümeti, sadece göçmen sorunlarıyla ilgilenmek, kendi vatandaşlarına duyarsız kalmakla, Hollanda’da Geert Wilders (özellikle pandeminin ilk haftalarında) hükümeti, pandemiyi önlemek için yeterince çalışmamakla suçladılar. Yani küresel sağlık krizinin başlangıcında sürekli olarak hükümetlerine saldıran partiler arasında Fransa’da Le Pen’in Ulusal Cephesi (RN), İspanya’da Vox ve Hollanda’nın aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) başı çekti (Şu günlerde Hollanda’da partinin kapatılması tartışması yaşanıyor. Ülkenin önde gelen gazetelerinden Trouw, seçim programında “Hollanda’yı İslam’dan arındırmayı, İslam dinini yasaklamayı, camileri kapatmayı ve Müslüman göçmenlerin gelişini engellemeyi” vadeden PVV’nin kapatılmasını istiyor).

Ancak sol partiler bu tür söylemler yerine ulusal sağlık sistemlerindeki eksiklere ve neoliberalizmin felakete yol açan sonuçlarına odaklandı. İspanya’daki Podemos ve İtalya’daki Beş Yıldızlı Hareketi, koalisyon hükümetlerinin üyeleri olarak siyasi eylemlerini salgınla ilgili bilimsel ve teknik kurulların önerilerine dayandırırken, daha fazla kamu yatırımı ihtiyacını vurguladılar.

SAĞ POPÜLİST OLMAK

Avrupa sağ popülist partilerin Covid-19 konusundaki söylemlerini iktidarda veya muhalefette olup olmadıkları biçimlendirdi. Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya gibi ülkelerde iktidarda olan sağ partiler, bilimsel argümanları aldıkları siyasi kararlarını haklı çıkarmak ve siyasi liderlerinin karar alma yeteneğini öne çıkarmak için kullandılar.

İspanya’da Vox, Almanya’da AfD (Alternative für Deutschland), İngiltere’de Brexit Partisi ve Polonya’da Konfederacja (Konfederacja Wolność i Niepodległość) gibi sağ popülist marjinal partiler, daha milliyetçi (neo-milliyetçi) gündemlere dayalı söylemlerini radikalleştirdi.

İktidardaki sağ partiler ise kriz döneminde teknik ve bilimsel argümanları kullanarak, alandaki uzmanların tavsiyelerini izleyerek krizi depolitize etmeye (siyaset dışı) çalıştılar. Kriz iktidar partileri için insanlara/uluslarına adanmışlıklarını, yönetim becerilerini ve politik alandaki yeterliliklerini göstermek için mükemmel bir fırsattı. Bu liderler, pandemi sürecini/krizi, otoritelerini yeniden üretmek ve/veya pekiştirmek, muhalefeti baskı altına almak/susturmak ve denetleme mekanizmalarını saf dışı bırakmak, küresel kapitalizm ve neoliberal politikaların altında ezilen halkı etkisizleştirmek için bir fırsat olarak gördüler.

Muhalefette olan bazı sağ popülistler ise salgının ilk dalgasında, krizi siyasallaştırmaya çalışıp iktidar partilerini/hükümetlerini suçladılar. Ancak hiçbirinin Trump kadar ileri gitmediğinin de altını çizelim: “Virüsün kökeni üzerinden krizi siyasallaştırma çabası...” Trump, ABD’de pandemi vakalarının artmasıyla birlikte önce ülke içindeki siyasi rakiplerini, sonra da Çin ve Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) düşman ilan etmişti. Avrupalı bazı popülist liderlerin coşkuyla desteklediği Trump, önde gelen destekçilerini zamanla kaybetti. Bazı sağ popülistler ise gelecekteki siyasi kaygıları ve ilerde oluşması muhtemel koalisyon hükümetlerinde yer alma stratejilerinin bir gereği olarak, sağ hükümetlere çok sert eleştirilerde bulunmamayı tercih ettiler, tıpkı kendini muhafazakâr ve milliyetçi bir kurum olarak tanımlayan, aşırı sağcı popülist ve aynı zamanda göçmen karşıtı İsveç Demokratları (Sverigedemokraterna, SD) gibi: SD salgının ilk haftalarında hükümeti övdü. Hedefleri gelecekteki sağcı hükümetlerde potansiyel koalisyon ortağı adayı olmak.

Avrupa ülkelerinde ilk haftalarda virüsle savaşmak için çok az şey yaptıkları iddiasıyla hükümetlerine saldıran bazı popülist liderler, sonrasında da çok fazla şey yaptıkları için saldırdılar (kapanmalar, sokağa çıkış saatlerinin sınırlandırılması gibi). Örneğin İtalya’da VOX partisi, halkın serbest dolaşım hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle hükümete saldırmıştı.

BİTİRİRKEN

Covid-19 pandemisi, sağ popülist liderlerin kişisel hırs ve çıkarlarının böylesi ciddi bir kriz durumunda bile, kamunun/halk sağlığının/kamusal ortak iyinin bile önüne koyduklarını gösterdi.

Sağ popülistlerin bu sağlık krizinden kazançlı çıktığını söylemek çok mümkün görünmüyor. Zira Avrupa’da yapılan kamuoyu araştırmaları da bunu doğruluyor. Kamu sağlığını korumak ile ekonominin çarklarını döndürmek arasında bocalayan sağ popülist iktidarlar dengeyi tutturamamış durumdadırlar.
Avrupa’da özellikle muhalefetteki sağ popülist partiler halktan bekledikleri desteği elde edebildiklerini söylemek şimdilik biraz zor görünüyor. Sağ partiler krizi siyasallaştırma konusunda tam bir başarı sağlayamadılar. Çünkü insanlar kriz zamanlarında liderlerini destekleme ve bir bayrak altında toplanma eğilimi gösterdiler. Ayrıca krizin kendine özgü doğası ve benzer sağlık politikaları ve krizle mücadele etme yöntemlerinin diğer Avrupa ülkelerinde de uygulanıyor olması, özellikle muhalefetteki sağ popülist partilerin halk desteğini artırmalarını büyük ölçüde engellemiş ve krizin istismar edilmesini son derece zorlaştırmıştır.

* Brüksel Vrije Üniversitesi, Ortadoğu Koordinatörü