Birkaç gündür Berlin’deydik, ÖDP’nin de bileşeni olduğu European Left-Avrupa Sol Partisi toplantısı için. Faşist diktatör Franco’nun ruhunun yeniden İspanya sokaklarında boy gösterdiği anlarda Almanya'nın bu tarihi başkenti önemli bir sol buluşmaya, Avrupa’nın dört bir tarafından gelen sol partilere ev sahipliği yaptı. European Left-Europäische Linke (EL) üyesi onlarca yapının bir araya geldiği iki günlük zirvenin önemli gündem maddelerinden birisi de haliyle Katalonya bağımsızlık referandumuydu. Finlandiya’dan Slovenya’ya, Fransa’dan Avusturya’ya, İtalya’dan Çek Cumhuriyeti ve Danimarka’ya çok sayıda ülkeden temsilci Avrupa Sol Partisi Başkanı Gregory Gysi’nin başkanlık yaptığı Rosa Luxemburg Vakfı’ndaki ilk günkü oturumda European Left’in (EL) referandum konusundaki tavrını da resmiyete geçirdi.

O resmiyet, Katalan referandumuna dair İspanya solunun onlarca partisinin ortaklaşa deklare ettiği Zaragoza Deklarasyonu’nun kabulüydü. Komünist Parti, Birleşik Sol, Podemos, Bask solu gibi çok sayıda İspanyol örgüt ve yapının kaleme aldığı EL tarafından da onaylanan Zaragoza Deklarasyonu’nda İspanya devletinin yaklaşımı/baskıları kınanırken, referandumun bir hak olduğu Katalanların seçme ve ifade etme özgürlüğüne saygı duyulması gerektiği belirtilip, sorunun demokratik yollarla diyalogla çözülmesi gerektiğine vurgu yapıldı.

Madrid ve Barcelona merkezli gerilime karşı “tarafsız” Aragon Eyaleti’nin başkenti Zaragoza’da kaleme alınan “sol deklarasyon” önemliydi. Katalan ve İspanyol hükümetlerinin karşılıklı restleşmesinin birlikte yaşama olanaklarını zehirlediği bir iklimde, başka türlü bir çözümün mümkün olduğu, sorunun diyalog ve müzakerelerle barış içinde çözülmesi gerektiğine dikkat çekilmesi tansiyonun yükseldiği bu süreçte simgesel anlamı büyük bir davranıştı.

•••

Özgürlük, kardeşlik ve birlikte yaşam için manifesto başlıklı bildiride özetle şu ifadelere yer veriliyordu: “İspanya’daki tüm ulusların ve milyonlarca vatandaşının temsilcisi olarak diyoruz ki, Katalonya sorunu diyalog ve demokratik siyasi sürecin işletilmesiyle, diyalog yoluyla çözülür. Katalanlar üzerindeki baskı ve yasaklar topluluk hayatını birlikte yaşam olanağını yok ediyor. Bütün bunlar demokrasinin temellerini zedeliyor ve endişe verici bir durum yaratıyor, sorunu daha da kronikleştiriyor. Politik sorunları çözmenin yegâne yolu diyalog ve müzakeredir. Bundan kaçmamak gerek. İspanyol hükümetini Katalan krizini demokratik yollarla çözmesi için tüm demokratik yollara başvurmasını ve sorunun aktörleriyle diyaloğa çağırıyoruz. Katalanların seçme özgürlüğüne saygı duyulmalı ve buna izin verilmeli. İspanyol hükümetinin baskıcı politikaları demokrasinin temelleri olan temel özgürlükleri tehdit ediyor. Madrid yönetimi, Katalonya vatandaşlarının serbestçe seçme hakkının önünde durmamalıdır.”

Berlin’deki sol buluşmada Katalan temsilci de kendilerinin “bağımsızlık” yerine federal bir İspanya’dan yana olduklarını dile getirdi. Avrupa Sol Partisi Başkanı Gregor Gysi de sorunun demokratik yollarla çözülmesi gerektiğinin üzerinde durdu.

Özetle İspanya solu da Avrupa solu da referandumu bir hak olarak görüyor ancak bunun yanında birlikte yaşamı savunup çözümün ayrışmadan değil, eşit federal bir birliktelikten/cumhuriyetten geçtiğine vurgu yapıyor. Sol, Katalanların tüm haklarının verildiği federal bir İspanya çatısı altında yola devam edilmesini isterken, bağımsızlık referandumu da dahil Katalanların gelecekleriyle ilgili istedikleri şekilde karar verebilmesinin de bir demokratik hak olduğunu savunuyor. Çatışma ve gerginliğin her iki tarafın yararına olmadığını, referandumun demokratik bir süreç olduğunu, insanların kendilerini yönetebilmesi gerektiği, bunun yanında esasında ayrılık yerine federal bir İspanya’da birlikte bir yaşamdan yana olduğunu savunuyor.

•••

Kuşkusuz ki İspanyol hükümetinin baskı, yasak ve saldırıları sorunu daha da karmaşıklaştırmaktan öte bir anlam taşımıyor. Ne seçim süreci boyunca konulan yasaklar ne de seçim günü uygulanan saldırılar ayrışmayı ve çatışmayı arttırmak dışında bir işe yarıyor. Bine yakın kişinin yaralandığı, plastik mermilerle yaşlı, kadın, çocuk ayrımı yapılmadan saldırıların düzenlendiği, insanların coplanarak yerlerde sürüklendiği bir siyasal atmosferin milliyetçi dürtüleri beslediği Katalan sağı güçlendirdiği ortada. İspanya baskıyı arttırdıkça sadece Katalanlar değil Basklılar başta olmak üzere diğer halklar da “Franco faşizmi geri döndü” diyerek ona göre konum alıyor.

İspanya’nın orantısız şiddet uygulayarak ayrışmayı derinleştirdiği, Katalan sağının ekmeğine nasıl yağ sürdüğü dün Alman gazetelerin de manşetindeydi.

Neues Deutschland, Junge Welt, TAZ gibi sol gazeteler şiddeti ve İspanyol hükümetini açıktan eleştirirken, Neue Osnabrücker Zeitung “En çok korkulan şey başa geldi. Farklı görüşte olanlara karşı bu tür tavırlar diktatörlere özgüdür, demokratlara değil. Barcelona’daki Kanlı Pazar Avrupa için utanç verici. İspanya’dan ayrılmanın akılcı olup olmadığını bırakın, Katalanların kendisi karar versin. Şiddetin daha da tırmanmış olması özgürlük taleplerinin şimdi daha da yükselmesine yol açacak” diye yazdı.

Frankfurter Rundschau gazetesi ise Katalonya’da olanların daha büyük kırılmaların ilk habercisi olduğu görüşünü savunurken şöyle diyordu: “Ayrılıkçıların zaferi polis şiddetinin, kanlar içindeki göstericilerin teşhir edilmesiydi. Katalonya hükümetinin eline, ‘Ey dünya kamuoyu buraya bak, azgın İspanya hükümeti barışçıl Katalanlar’a bu tavrı reva görüyor’ deme fırsatı geçmiş oldu. Hem Başbakan Rajoy hem de İspanya açısından durum bir fiyasko.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung da Madrid’i eleştirirken, “Rajoy bu tutumuyla uzun yıllardan bu yana Katalan milliyetçilerin kampanyalarına en iyi hizmeti vermiş oldu” diye yazdı. Reutlinger General-Anzeiger gazetesi de yorumunda “Seçmene karşı paramiliter sivil muhafızları devreye sokmuş olması, Rajoy’un siyasi algılamadan tamamen yoksun olduğunu da ortaya koymuş oldu” diye belirtiyordu.

Katalan referandumunun Avrupa’daki etnik ayrılıkçı fay hatlarını yeniden devreye sokmasından endişe ediliyor. Fransa’nın Korsika, İngiltere’nin İskoçya özelinde yaşadığı benzer sorunlar kısa süre içinde yeniden alevlenebilir. Bağımsızlıkçılar ve merkezi yönetimler karşılıklı olarak gerilimi/şiddeti artırırken bir kez daha anlaşılmış oldu ki, insanlığın her zamankinden de fazla sola, “sol duyu”ya ihtiyacı var!