Avrupa'ya göçün 60. yılı: Göçmen var politika yok

Ali ARAYICI*

Bundan tam 60 yıl önce, Türkiye’den Avrupa’nın bazı kapitalist/emperyalist ülkelerine; akın eden ucuz işgücü göçü başladı. 30 Ekim 1961’de, Almanya ile Türkiye arasında İşgücü Anlaşması imzalandı. Bu ülkeyi sırasıyla 15 Mayıs 1964’te Avusturya, 16 Temmuz 1964’te Belçika, 19 Ağustos 1964’te Hollanda, 8 Nisan 1965’te Fransa, 10 Mart 1967’de İsveç, 5 Ekim 1967’de Avustralya ve 5 Ocak 1975’te Libya izledi. Bu anlaşmalar, Türkiye ve Avrupa açısından birçok şeyi değiştirdi.

Ülkemizde, bugüne kadar gelen geçen tüm siyasi iktidarlar, yurtiçinde ve dışındaki göçmen işçileri; kendi öznel çıkarları doğrultusunda kullandı. Bu insanların genel sorunlarını temelden çözücü projeler üretmedi. Bunların, bulundukları ve kendi ülkelerinde, göçmenlikten kaynaklanan dil bilmeme, iş ve ev bulma, uyum, anadilde-kültürde öğretim, askerlik, emeklilik, vatandaşlık-çifte vatandaşlık, oy kullanma, seçme ve seçilme hakkı gibi sorunları hep görmezlikten gelindi.


GÖÇMEN POLİTİKASI

Bugün, yurtdışında yaklaşık 6,5 milyon Türkiye kökenli göçmen yaşıyor. Ayrıca, yurtiçinde büyük bir kesimi Suriye kökenli olmak üzere, 5,5 milyon sığınmacı ve yabancı işçi barınıyor. Yurtiçinde ve dışında 12 milyon göçmen bulunduran Cumhuriyet Türkiye’sinin, hâlâ daha göçmen emekçi ve çocuklarına yönelik demokratik bir göçmen politikası mevcut değildir. Yurtdışında okul çağındaki 1,2 milyon çocuğun eğitim-öğretim, anadilde-kültürde öğretim, ikidil-kültür arasında “kaybolma”, “asimilasyona” uğrama ve ulusal-kültürel kimliğini yitirme; 2,5 milyon göçmen işçinin seçme-seçilme, oy kullanma, askerlik, vatandaşlık-çifte vatandaşlık, serbest dolaşım, emeklilik gibi değişik sorunları vardır. Bu durum, yurtiçinde yaşayan sığınmacı ve yabancı işçiler için de geçerlidir. Bu insanlarında, buna benzer onlarca sorunları vardır.

Devletin, yurtdışı ve yurtiçindeki göçmenlerin sorunlarının temelden çözümüne yönelik, belirgin bir devlet politikasının olmaması; gerçekten içler acısı bir durumdur. Bu sorunların temelden çözümünde, demokratik bir göçmen politikasının ne kadar önemli olduğu tartışılamaz.

Devlet, gerçekten göçmen işçi ve çocuklarının sorunlarına kesin çözüm bulmak istiyorsa, her şeyden önce; yalancı, aldatıcı, çıkarcı, sömürücü ve onları bir “meta” olarak görme anlayışından kurtulmalıdır. Onların, bulundukları ve kendi ülkelerinde karşılaştıkları, genel sorunlarının temelden çözümüne yönelik; resmi olarak demokratik bir göçmen politikası üretmesi gerekir.

GÖÇMENLERİN GÖRÜŞÜ

Siyasi iktidarlar, yurtdışında ve yurtiçindeki vatandaşların sorunlarının çözümünde, onlara yönelik çalışmalarda ve politikalarda; göçmen işçilerin kurdukları sosyo-kültürel ve eğitsel yönlü derneklerin, üslendikleri görevlerin bilincinde olduklarını bilmelidir. Göçmenlerle ilgili kararları almadan önce, öncelikle göçmenlerin kurdukları derneklere danışmalı ve görüşlerini dikkate almalıdır. Bu gerçeği dikkate almadan, alınan kararlar ve üretilen projeler gerçekçi değildir.

Devletin yetkilileri, göçmen işçileri ve çocuklarının sorunlarına yönelik ürettikleri politikaları, göçmen işçilerine ve onların kurdukları sivil toplum örgütlerine danışmadan almamalıdır. Nedeni nedir? Siyasi iktidarın yetkilileri, yurtdışının öznel koşullarını yeterince iyi bilmediğinden dolayı; bizzat bu koşulların içinde yaşayan, kendi sorunları temelinde etkinlik gösteren kişileri ve kurdukları örgütsel yapıları ciddiye almalıdır.

Bu insanlara danışılmadan ve kurdukları örgütsel yapıların görüşlerini almadan; bu insanlar hakkında karar verme, projeler üretme ve söz sahibi olma haklarını kendilerinde bulmamalıdır. Devlet, göçmen işçileri ve çocuklarını yakından ilgilendiren konularda ve proje çalışmasında; bizzat sorunu yaşayan acısını çeken insanlarla, örgütsel yapılarıyla dayanışma ve işbirliği içinde olmalıdır.

UYUM BAKANLIĞI ŞART

Bugün, yurtdışı ve yurtiçindeki göçmen işçilerin genel sorunlarıyla kimlerin ve hangi bakanlıkların ilgilendiğini; üst düzey yöneticiler dahi doğru-dürüst bilmiyor. Siyasi iktidarın, son 20 yıldır uyguladığı yanlış dış politikalar sonucunda, Türkiye’ye sığınan yaklaşık 4 milyon Suriyelinin durumu karşısında; AKP hükümetinin içine düştüğü acizliği ve çaresizliği bilmeyen yoktur.

Sorunun çözümü konusunda, İçişleri Bakanlığı, Göçler İdaresi ve devletin bazı kurumları farklı sesler çıkarmaya başladı. Bu insanlara karşı, “atalım, kovalım” gibi ırkçı yaklaşım ve faşizan baskılar arttı. Bir an önce, bu farklı seslerin önüne geçilmesi ve sorunun tek elde yönetilmesi gerekir. Yurtdışında ve yurtiçinde 12 milyonluk göçmen bir nüfusa sahip Türkiye’de; böyle iç ve dış göçlerle ilgilenen bir “Göçmenler ve Uyum Bakanlığı”nın olmaması gerçekten utanç vericidir.

Türkiye’de, bu sorun güncelliğini koruyan en önemli sorunlar arasındadır. Bugün, Avrupa’nın pek çok ülkesinde, iç ve dış göçlerle doğrudan ilgilenen böyle bakanlıklar mevcuttur. Bu durum karşısında, yurtiçi ve yurtdışındaki göçmen işçilerin ve çocuklarının sorunlarını takip eden, kesin çözüm yolu bulan ve çeşitli projeler üreten; iç ve dış göçlerle yakından ve doğrudan ilgilenen “Göçmenler ve Uyum Bakanlığı”nın kurulması artık bir zorunluluk haline geldi.

*Prof. Dr. /Paris