Avrupalılar geleceğini tartışıyor
8. Avrupalılar Forumu'nda Avrupa'nın geleceği ile artan ırkçılık tartışıldı. Neoliberal politikaların artık sonuna gelindiğini, kapitalizmin bu haliyle sürdürebilir olmadığını vurgulayan katılımcılar, “yeni” sistemin ne olacağı konusunu ise tartışmaya açmadı.
Ezgi DENIZ GÜNEYTEPE
Macaristan’ın başkenti Budapeşte'de 8’ncisi gerçekleşen Avrupalılar Forumu’na pek çok siyasi parti, sendika, emek ve barış örgütleri katıldı. Forumun ana gündem maddeleri özelleştirme, Ortadoğu’da mevcut savaş ve Avrupa Birliği'nin (AB) ekonomik geleceği oldu.
Forumda özelleştirmenin vardığı seviye ile sonuçlarına dikkat çekildi. Foruma katılan Macaristan’ın Eğitim Sendikası Başkanı Tamás Totyik, Doğu Blokunun yıkılması ile başlayan özelleştirme sürecinin 2008 yılı ile doruk noktasında ulaştığını dile getirdi. Özellikle eğitimde yapılan özelleştirmenin ardından öğrenciler arasında ciddi boyutlara ulaşan eğitim kalitesinin farkının olmasının, ülkenin ekonomisine de zarar verdiğini kaydeden Totyik, eğitim seviyesi yüksek vatandaşlarının yurtdışına göç ettiklerini ve Macaristan’ın kendi işçi açığını, yoğunlukla hizmet sektöründe, Asya´dan gelen göçmenler ile kapatmaya çalıştığının altını çizdi.
Özelleştirmenin getirdiği bir diğer sorunun ise yeniden “dinselleştirme” olmasına dikkat çekildi. Totyik´e göre kiliseler yeniden güçleniyor ve laiklik ciddi bir tehdit ile karşı karşıya kalıyor. Totyik, Macaristan’ın eşit, kamucu ve laik bir eğitim için mücadele etmesi gerektiğinin altını çizdi.
AB SANAYİYİ BAŞKA COĞRAFYALARA KAYDIRIYOR
Araştırmacı-gazeteci Veronika Susova- Salminen “Doğu Avrupa ülkelerinin artık neoliberal sürece tamamen adapte olduğunu ve özelleştirme sürecinin sonuna geldiklerini” savundu. Susova-Salmine göre AB artık sanayileşmesini farklı coğrafyalara kaydırıp, AB´yi sadece hizmet sektöründe yükseltmeyi düşünüyor. Susova – Salminen, AB'nin temel nedenlerinden birinin yüksek enerji fiyatlarına sahip olması, bir diğerinin ise Doğu Avrupa'nın artık “ucuz işçiliğinin” olmaması olarak açıkladı. Susova Salminen, Doğu Avrupa ülkelerinin ucuz enerji fiyatlarına erişiminin olmamasının, üretim maliyetini yükselttiğini de söyledi. Forumda Rusya ve Ukrayna'dan gelen ucuz enerjinin uzun vadede erişimi olmayacağı gerçekliğinin yanı sıra sanayinin AB'den ayrılacağı yönünde görüş belirtildi. Katılımcılar neoliberal politikaların artık sonuna gelindiğini, kapitalizmin bu haliyle sürdürebilir olmadığı ve artık “yeni” bir sistemin olması gerektiğini hususunda görüş birliği yaptı. “Yeni” sistemin ne olacağı ise forumda tartışmaya açılmadığı gibi çözüm olarak sosyalizm de gerçek kamuculuk da öneriler arasında yer almadı. Forumda öne çıkan bu eleştirilerin yerine bir alternatif sunulmaması, pek çok katılımcının tepkisini çekti.
TÜM ARAPLAR TERÖRİST DİYE DAMGALANIYOR
Forumun diğer öne çıkan isimlerinden biri ise İngiltere’den katılan 'Başka bir Avrupa Mümkün Platformu'ndan Seema Syeda oldu. Syeda, İngiltere’de geçtiğimiz aylarda meydana gelen ırkçı saldırıların medya ve devlet tarafından nasıl önünün açıldığını detaylarını anlattı. Müslüman kökenli göçmenlere karşı ciddi bir nefretin örgütlendiğini ve bununla birlikte Filistin halkının haklı mücadelesine gölge düşürmek istenildiğini ifade eden Syeda, özellikle Arap vatandaşlara karşı yükselen ırkçılığın, tüm Arap yurttaşların 'terörist' olarak damgalanmasını faşist bir tutum olarak nitelendirdi. Syeda, “Artık konuşmaktan çok sokağa çıkmanın vakti geldi. Faşistler tüm köşeleri tuttu. İngiliz polisi de barış aktivistlerine acımasızca saldırıyor. Bizim daha cesaretli, cüretkar ve radikal olmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
AVRUPA SOL PARTİLERİ SOYKIRIMA KARŞI NET TAVIR KOYMALI
Forumda Filistin Demokratik Birliği'nden Ratebeh Alaedin de Arap vatandaşlara karşı dünya genelinde ırkçılığın artmasının tehlikeli bir boyuta ulaştığını dile getirdi. Bu ırkçılığın, İsrail´in saldırganlığını derinleştirdiğini ve on binlerce masum insanın ölümüne neden olduğunu kaydeden Alaedin, Filistin'de yaşanılanı görmesi için AB'ye çağrıda bulundu. Filistin halkının "son Filistinli ölene kadar mücadele edeceğini ve vatanlarından vazgeçmeyeceklerini" belirten Alaedin, Batılı devletleri vatanlarını işgal etmesi ile suçladı. Egemenlerin sürekli halkları karşı karşıya getirmesine karşı solun sesinin cılız çıktığını eleştirirken, Avrupa Sol Partilerine artık daha net ve yüksek sesle bu soykırıma karşı çıkmaları çağrısını yaptı. Alaedin, umutlarının, günün birinde iki ülkenin insanlarının barış içinde yaşayacakları demokratik ve laik bir ülkenin olduğunu dile getirdi.
ORTADOĞU'DA FAŞİZM TEHLİKESİ VAR
Forumda Filistin halkının direnişi, geçtiğimiz yılda olduğu gibi bu yılda da neredeyse her oturumun gündem maddesi oldu. Bazı konuşmacılar Filistin atkısı ile sahneye çıkarken, Almanya'dan gelen konuşmacılar ise çekimser tutumları ile dikkat çekti. ABD ve İsrail'in yayılmacı politikalarının hiçbir ülke için “barış” getirmeyeceği ve bu iki ülkenin faşist yönetimlerinin tüm dünya için büyük bir tehlike olduğunu söyleyen İsrail Komünist Partisi'nden (MAKİ) Nimrod Flaschenberg´in konuşması büyük beğeni aldı. Flaschenberg´e göre İsrail, Ortadoğu’da kapitalist ve faşist bir hegemonya kurmak istiyor. Bugün tüm dünya solunun görevinin Filistin halkını desteklemek olması gerektiğini savunan Flaschenberg, antifaşist mücadelenin buradan başladığının altını çizdi.
FORUMDA KAFALAR KARIŞIK
Avrupa Sol Partilerin son süreçte düşen performansı ve hükümetlerin sağcılaşması gibi etkenler, Avrupalılar Platformuna bir ayna gibi yansıdı. Die Linke ve Syriza gibi bölünen partilerin genel katılımın düşük olmasına ve politik içeriğin yüzeysel kalmasına neden oldu. Bir tarafta partiler içi, diğer tarafta partiler arası politik-ideolojik netliğin olmaması, toplumsal mücadele hattında da yetersiz örgütlülüğe neden oluyor. Öyle ki aynı tarihlerde, Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi birçok devlet liderlerinin katılımı olmasına rağmen, forumda herhangi bir şekilde yer dahi almadı. Bu noktada, mücadelenin neye karşı olacağı ise merak konusu.
Forumda heyecanın eksikliği ile kimi konuşmacıların gündemi yakalayamaması gözlerden kaçmadı. Kimilerine göre “burada konuşmanın anlamı” yoktu, kimilerine göre ise “tek çözüm sadece devrimin kendisiydi”. Mücadelenin konferans salonunda sınırlı olmadığını dile getiren katılımcılar ise devrim şarkılarını farklı dillerde ve yüksek sesle söyleyerek umut aşıladı.