Avukat Mahmut Kaçan, sınırı geçerek Van'a ulaşan hayatta kalabilen ya da donarak yaşamını yitiren mültecilerin soyulduklarını tespit ettiklerini söyledi

Avukat Mahmut Kaçan: Mültecilerin öldükten sonra soyulduklarını tespit ettik

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Mahmut Kaçan, "Mültecilerin yaşamlarına kasteden bazı kişiler 'ceset soyuculuğu' yapıyor. Soğuktan donan mülteciler ya öldükten sonra ya da daha yaşarken soyuldukları, elbiselerinin, ayakkabılarının, kimlik ve paralarının alındığını tespit ettik" dedi.

Mezopotamya Ajansı'nda yer alan habere göre, mültecilerin sığındığı kentlerin başında gelen Van’a her yıl binlerce giriş yapılıyor. Afganistan, Pakistan ve İran başta olmak üzere birçok ülkeden binlerce mültecinin geldiği kent, aynı zamanda mülteci mezarlığına döndü. Valilik kayıtlarına göre, 2019 yılının 8 ayında 25 bine yakın mültecinin kente giriş yapmak isterken sınırlarda yakalandı. Yıl içerisinde yüzden fazla mülteci ölümü kayıtlara geçti. Geçen ilkbaharda karların erimesiyle birlikte Özalp, Saray ve Çaldıran ilçe sınırları içerisinde yaklaşık 50 mültecinin cansız bedeni bulundu. Yine kent merkezinde yıl içerisinde yaşanan kazalarda da 50'den fazla kişi yaşamını yitirdi. En son 18 Temmuz'da Özalp'ta bir minibüsün devrilmesi sonucu 17 mülteci hayatını kaybetmişti.

İNSANİ OLMAYAN KOŞULLAR

Van Barosu yıl içerisinde yaptığı incelemede Başkale sınırında 25, Çaldıran ilçesinde 15 mültecinin cansız bedenine ulaşmıştı. Kentte ulaşabilen mülteciler ise adeta insani olmayan ortamlarda yaşıyor. Başvuruları kabul edilmeyen mülteciler Göç İdaresine bağlı Geri Gönderme Merkezlerinde tutulurken, başvuruları kabul edilen mülteciler ise başta otogar olmak üzere, konteynır, çadır ve yıkık dökük evlerde barınıyor.

Baronun Göç ve İltica Komisyonu'ndan Avukat Mahmut Kaçan, yıl içerisinde yaptıkları incelemeleri, Türkiye'nin mülteci politikasını ve mültecilerin hukuki hakları ve neler yapılması gerektiğine ilişkin Mezopotamya Ajansından Adnan Bilen ve Özlem Yayan'a değerlendirmede bulundu.

Sınır kenti olması nedeniyle özellikle Suriye savaşından önce en çok mültecinin geldiği kentin Van olduğunu hatırlatan Kaçan, hatta o dönem Birleşmiş Milletler Ofisi'nin bile kentte açıldığını söyledi. Mültecilerin Türkiye'ye girişlerinde ilk temas ettikleri kentin Van olduğunu sözlerine ekleyen Kaçan, kurdukları Göç ve İltica Komisyonu ile mültecilere hukuki destek verdiklerini kaydetti.

'VAN'DA DONMAKTAN KURTULANLAR EGE'DE BOĞULUYORLAR'

Mültecilerin hassas ve kırılgan bir grup olduğunu, bu kırılganlığın sınır ötesinden başlayıp geldikleri kentlerde de devam ettiğini anlatan Kaçan, "Mülteciler yol güzergahında çok büyük hak ihlallerine uğruyor. Geçtikleri ülkelerin erişilebilir ve şeffaf bir sığınma prosedürü olmadığı için bu insanlar endüstriye dönmüş insan kaçakçılarının avına düşüyor. Bu insanların büyük bir bölümü yaşadıkları mağduriyetler bu yolla ikiye katlanıyor. Mesela bu yıl iklim şartları nedeniyle çok sayıda insan hayatını kaybetti. Soğuktan donan bu insanların cesetleri kar eridikten sonra ortaya çıktı. Hatta gidip inceleme yaptığımızda birçok cesedin vahşi hayvanlar tarafından yenildiğini gördük. Bir şekilde Van'a gelmeyi başarmış kişiler sığınma amacıyla başvurduklarında başvurularının kabul edilmediğini söylüyorlar. Özellikle bir yıldır göç idaresine başvuranların kayıtları alınmıyor. Kayıt yapılmayınca da bu insanlar uluslararası korumadan faydalanamıyor ve her an sınır dışı edilme riski yaşıyorlar. Onlar da başka bir yolla Avrupa ülkelerine geçmek zorunda kalıyorlar. Yani Van sınırında donmaktan kurtulanlar maalesef bu kez Ege Denizi’nde boğuluyor" dedi.

Bu süreç içerisinde mültecilerle ilgili önemli tespitler elde ettiklerini ifade eden Kaçan, özellikle donarak yaşamını yitiren mültecilerin üzerinde elbise bulunmamasını şöyle değerlendirdi:

"İnsan kaçakçılığı ile uğraşan ve istismar eden bazı kişiler mültecilerin büyük bir bölümünü rehin alıyor. Hatta cesetlerdeki elbiselerin alınmasına varan bir duruma götürüyor. Sınırda karların altında cesetleri çıkan mültecilerin üzerinde ince kıyafetler vardı. Mülteciler o iklim koşullarında böyle bir kıyafetle yolculuk edilemeyeceğini bilir. Biz ilk başta 'iklimimizi bilmedikleri için böyle giyiniyorlar' diyorduk. Ama sonradan yaptığımız araştırmalarda öğrendik ki, mültecilerin yaşamlarına kasteden bu kişilerin aynı zamanda birer ‘ceset soyucuları’ olduğu ortaya çıktı. Donan bu mültecilerin ya öldükten sonra ya da daha yaşarken soyuldukları, elbiselerinin, ayakkabılarının, kimlik ve paralarının alındığını tespit ettik"

'DEHŞET VERİCİ DURUMLAR YAŞANIYOR'

Mültecilerin yaşamlarını yitirmesiyle ilgili Türkiye'de ciddi bir soruşturmaların yürütülmediğini vurgulayan Kaçan, "Donarak hayatlarına kaybeden ya da kazayla ölen mülteciler için ciddi bir çalışma ve kavuşturma süreci işlemiyor. Kimlikleri tespit edilenler ülkelerin konsolosluklarına, kimlikleri belirlenemeyenler ise kimsesizler mezarlığına defnediliyor ve bu süreç kapanıyor. Türkiye'de öncelikle iltica prosedürünün şeffaf olması gerekiyor. Kişiler ülkeye giriş yaparken Göç İdaresine erişimlerinin kolay olması gerekiyor. Van'daki donmaya bağlı ölümler genelde bir iki noktada oluyor. Bu alanların denetlenmesi, gelen insanlara uluslararası hukukun belirlediği şekilde muamele edilmesi gerekiyor. Yani o sınırlarda dehşet verici durumlar yaşanıyor ama insan ölümlerinin olmaması için bir önlem de alınmıyor" dedi.

'HÜKÜMETİN ELİNDE BİR SİLAH OLMAMALI'

Türkiye'de mülteci meselesinin iktidarın içerde krizlerinin üzerini örtmesi dışarıda da diplomatik bir araç olarak kullanıldığına dikkati çeken Kaçan, şöyle devam etti:

"Mülteci meselesi bir iktidarın kullanacağı bir silah olmamalıdır. Maalesef Türkiye'nin bu mülteci politikasına ilişkin herkes sessiz. Ne zaman mülteci meselesi çıksa ya da Avrupa ülkelerinden birine çatışılsa mültecilerle ilgili parasal meseleler ortaya atılıyor ve maalesef Avrupa kurumları da buna sessiz kalıyorlar. Türkiye'deki mülteciler hukuka uygun korunuyor mu? sorusuna verilecek yanıt hayırdır! Özellikle son günlerde İstanbul'da toplanan mülteciler sınır merkezlerindeki illerin geri gönderme merkezlerine götürülerek buradan ülkelerine gönderiliyorlar. Bu büyük bir hukuksuzluk ama kimse buna karşı bir ses çıkarmıyor. Sanki mültecilerle ilgili tüm kurumların Türkiye ile sessiz bir anlaşmaları var. Eskiden mülteciye dönük bir durum olduğunda herkes ayağa kalkıyordu ama son bir kaç yıldır kitlesel sınır dışı edilmeler olduğu halde herkes sessizlik içerisinde."

'KRİZDEN MÜLTECİLER SORUMLU DEĞİL'

Mültecilere yönelik ırkçı ve nefret söyleminin en üst boyuta çıktığını sözlerine ekleyen Kaçan, bu ırkçı söylemlerden etkilenerek hemen harekete geçen büyük bir kesimin olduğunu anımsattı. Kaçan, "Mültecileri saldıran bu kişiler, yaşadıkları her türlü siyasal, ekonomik probleme sanki iktidar neden olmuyor da mülteciler neden oluyor gibi yaklaşıyorlar. Mültecilere ait evlerin yakılması, linç edilmeleri sıradan insanların tasarladığı şeyler değil. Bir kentte bir anda herkesin mültecilere karşı örgütlenmesi tesadüf olabilir mi? Toplumun bu konuda eğitilmesi gerekiyor. Türkiye'de yaşanan sorunların kaynağı mülteciler değil ki? Yani Van'daki durum diğer kentlerden çok farklı. Van'da mültecileri yönelik bir dayanışma kültürü var. Yani en azından ırkçı ayrımcı bir durum yok. Bu nedenle ekonomik olarak kötü olsalar bile ırkçılığa maruz kalmıyorlar bazen bu bile bir teselli durumu" diye konuştu.