“Mahkeme kendi usulünü ve kararını tanımadı. Zaten mahkemenin sanığı koruyan bir tutum içinde olduğunu, etkili bir yargılama yapılamayacağını anlamıştık ama yine de umudumuzu kesmemiştik. Lice’de gerçekte ne yaşandığının ortaya çıkarılacağını ummuştuk. Bugün sanığın gelmeyeceğini öğrenmemizin ardından mahkemeye, adaleti gerçekleştirme gibi bir niyetlerinin olmadığını, kendilerine güvenimizi kaybettiğimizi, tarafsız olmadıklarını söyledik ve reddi hâkim talebinde bulunduk.”

Son konuşmamızda kızgındı Tahir Elçi, Lice davasının son duruşmasında mahkemenin dalga geçer gibi yargılamayı sanıksız sürdürdüğünü böyle anlatmıştı. Her ne kadar böyle bir yargılamayla gerçeğin ortaya çıkarılamayacağını söylese de katillere ceza verileceğinden umudunu kesmedi.

Diyarbakır, Lice’de 22 yıl önce aralarında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın da olduğu 16 kişi öldürüldü. Elçi’nin çabasıyla zamanaşımına bir gün kala açılan dava zorlukla ilerliyordu. Elçi, 22 yıllık katliam sonuca ulaşsın, ölenler öldükleriyle kalmış olmasın diye uğraşıyordu. Lice, avukatını kaybetti.

Cizre’de sokağa çıkma yasağı kararı verildiğinde de memleketini yalnız bırakmadı, yasağın kaldırılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvurusu reddedildi. Ret kararını “Anayasa askıya alınmıştır, Türkiye halklarına geçmiş olsun” diye yorumladı.

Cizre’de 90’lı yıllarda işkenceyle öldürülüp cenazeleri kaybedilenlerin de avukatıydı. Ailelerinin bir mezarı olsun, öldürenler ceza alsın diye çabalıyordu. Zamanın JİTEM’ine açılan davada bir ay önce karar çıktı, tüm sanıklar beraat etti.

Yine memleketinde, Cizre’de 12 yaşındaki Nihat oyun oynarken tüfekle vuruldu, sokak ortasında, hepimizin gözü önünde öldürüldü. Nihat’ın da avukatıydı. Soruşturmaya gizlilik kararı getirilince de kızmıştı, devlet polisini koruyor, demişti: “Yargının tarafgir yaklaşımı, sanıkları veya şüphelileri koruyucu yaklaşımı, adeta örtülü bir sözleşmenin uygulanması gibi duruyor.”

Cizre de, Nihat da avukatını kaybetti.

Musa Anter de sokak ortasında vurulmuştu, davası birkaç yıl önce başladı. Elçi onun da avukatıydı, “Bu cinayetin sadece genç bir korucu tarafından işlenmediği açıktır. Anter’in öldürülme biçimi bile bunun organize bir cinayet olduğunu göstermektedir. Ancak bu davada sadece dört kişi yargılanıyor, biri dışında tutuklama yok” demişti. Musa Anter avukatını kaybetti.

Diyarbakır’da gözaltına alınan Vice News çalışanı Iraklı Muhammed İsmail Resul, İngiliz gazeteciler Jake Hanrahan ve Philip Pendlebury ile tutuklanmıştı. İngiliz gazeteciler kısa süre sonra serbest kaldı, Iraklı Muhammed halen hapiste. Muhammed avukatını kaybetti.

Roboski’de 34 köylü bombalanarak öldürüldü. Yanlarında Tahir Elçi vardı. Bu kez dava bile açılmadı. Mahkeme takipsizlik kararı verince Elçi’yi aradım, “Böyle bir karar bizim için sürpriz olmaz. Olayda sorumluluğu bulunan kurumun bünyesinde yer alan askeri savcılık tarafından, soruşturmanın objektif tarafsız ve adil yürütülemeyeceğini söylemiştik” dedi. Ama mücadeleyi de bırakmadı, en son bu karara itiraz etmişti, yanıt bekliyordu.

Behice Alkın 11 yaşındayken mayına bastı, tek bacağını kaybetti. Devlet, “Siz de mayınlı araziden geçmeseydiniz o zaman, askerin hatası yok” dedi. Dava, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kaldı. Elçi sayesinde Behice Alkın 24 yaşında tazminata hak kazandı. O da avukatını kaybetti.

Birbiri ardında açılan, sonu gelmeyen KCK davalarını hatırlarsınız. Elçi Diyarbakır’daki KCK davasında yargılananların da avukatıydı. Tahliye taleplerinin yine, yeniden reddedilmesinin ardından aramıştım, “Ülkenin iki farklı bölgesindeki iki ayrı yargı uygulamalarını toplum da biz de şaşkınlıkla izliyoruz. İstanbul’daki yargıçlar sanıkların lehine uygulamalara giderken, Diyarbakır’da hukuki argümanlara, kanuna dayanmaksızın karar veriliyor. Anlaşılır gibi değil” demişti.

Ama bunca yenilgiden yılgınlığa düşmedi. Faillerin meçhul kalmayacağına inandı. Yoksa nasıl her seferinde aynı çabayla koşturur ki insan.

Avukatımızdı, avukatımızı öldürdüler.