İstanbul Adalet Sarayı önünde avukatlar tarafından bugün 104’üncüsü tutulan Adalet Nöbeti’nde, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektör atamalarını protesto eden öğrencilere ve akademisyenlere destek verildi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, “Akademik özerkliğin olmadığı, eşitliğin, özgürlüğün olmadığı bir ortamda Türkiye’nin marka yüzü olabilmiş bir üniversitenin içinin boşaltılması, niteliksiz hale getirilmesi çabasından ibarettir tüm yapılanlar" dedi. Boğaziçi akademisyenlerinden Prof. Dr. Kuban Altınel de “Boğaziçi Üniversitesi’nin özerkliği, özgürlüğü ve tüzel kişiliği, yaklaşık 14 aydan beri planlı bir siyasi saldırının hedefindedir. Bu, bir siyasi projedir” diye konuştu.

Avukatlardan Boğaziçi direnişine destek: Düşman ceza hukukunu öğrencilere karşı devreye soktular

Avukatlar 104. Adalet Nöbeti için bugün İstanbul Adalet Sarayı’nın C Kapısı girişinde bulunan Atrium alanında bir araya geldi. Alkışlar eşliğinde adliye meydanına çıkan avukatlar, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne Prof. Dr. Melih Bulu ve ardından Prof. Dr. Mehmet Naci İnci’nin rektör olarak atanması sonrası akademisyen ve öğrencilerin başlattığı mücadeleye destek verdi. Burada yapılan açıklamaya TTB Başkanı Erinç Sağkan ile Boğaziçi akademisyenleri ve öğrencileri de katıldı.

Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kuban Altınel, şunları söyledi:

"Biz, kendi yerleşkemiz üzerinde kendi nöbetlerimizi tutarak bir çoban ateşi yaktık. Aynı amacı onlar da burada Çağlayan’da gerçekleştirdiler. Adalet için yaktıkları çoban ateşi, adliyenin içinde yanmaktaydı. Ben her zaman inandım, çoban ateşlerini her zaman korkmadan yakmak gerekiyor. Bir gün çoban ateşleri bir araya geliyor ve gerçek bir aydınlanma oluşturuyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde neler oldu? Biz, bir sabah uyandık, 2 Ocak 2021’de bir rektörümüz olmuştu. Aradan bir iki hafta geçti, yine bir sabah uyandık, iki fakültemiz oldu. Hayretle karşıladık. Ne olduğunu aslında biraz anlamamıştık. Boğaziçi Üniversitesi’nin özerkliği, özgürlüğü ve tüzel kişiliği, yaklaşık 14 aydan beri planlı bir siyasi saldırının hedefindedir. Bu, bir siyasi projedir. İçeride elemanları olan, dışarıdan kotarılan bir siyasi projedir Boğaziçi Üniversitesi’ni işgal etmek. Bir yılı aşkın süredir üniversitemizde hukuka aykırı pek çok işleme şahit olduk. Biz, idari işlemler konusunda, iptali için Danıştay’a ve çeşitli idari mahkemelere 20’nin üzerinde başvuru yaptık. Çünkü hukuka başvurmak bir eylemdir. Hukuk umuttur, en önemli mücadele cephelerimizden biri oldu bizim için de. Adalet sisteminde bir sürü çarpıklık var ama siz, adalet sistemi içerisinde hukuki süreçleri işletmeye zorlamazsanız o çarpıklıkları da afişe edemiyorsunuz.

Birdenbire bu işler başlayınca bazı arkadaşlarımız medyada hedef gösterildiler, tehdit edildiler. Boğaziçi Üniversitesi bir kamu üniversitesi. Bunun bilincindeyiz. Önder bir üniversiteyiz, bunun da bilincindeyiz ama önder bir üniversite olmak yalnızca araştırmada, eğitimde dünya standartlarını sağlamak demek değil, özellikle bir kamu üniversitesinde biz, ülkemize karşı sorumluluğumuzu da yerine getirmekle yükümlüyüz. Ülke için bir aydınlanma merkezi, bir kamu değeri olan üniversitemizi korumaya ve bu üniversitelerin özerkliği ve özgürlüğü mücadelesine katkı vermek istiyoruz. Kimi bu mücadeleler bu ülkede uzun yıllar sürmekte. Üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliği için onlarca yıldır üniversite öğretim üyeleri, akademisyenler, aileler, öğrenciler çok acılar çektiler.

Türkiye’de demokratik, özerk, özgür üniversite idealimizden vazgeçmediğimizin altını çiziyoruz. Uzun bir süreç. 15 ayda, 20’nin üzerinde dava açtık. Önemli bir farkı öğrendik. ‘Yasa dışı’ demekle ‘hukuksuz’ demek aynı şey değil. Gayrimeşruluk ne demek, onu öğrendik. Bütün açtığımız davalar ret olabilir ama bu, üniversitemize yapılan müdahalenin gayrimeşruluğunu iptal etmez.

Biz şu anda ne yapıyoruz? Direnişimiz devam ediyor. Hukuka olan inancımızı yitiremedik. Boğaziçi Üniversitesi’ni ele geçirmeyi amaçlayan siyasi projeyi hazırlayanlar bizden daha güçlü olabilirler kaba kuvvet anlamında ama biz de haklıyız. Tarih bizden yana ve tarihi haklılar yazar. Haklıyız ve yaptığımız doğru. Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz.”

Prof. Dr. Altınel’den sonra söz alan TBB Başkanı Erinç Sağkan da 2018’de Ankara Barosu Başkan Yardımcısı iken Adalet Nöbeti’ne katıldığını hatırlattı. Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinin terörize edildiğini belirten Sağkan, satır başlarıyla şunları söyledi:

"ADALETTEN BAŞKA KİMSESİ OLMAYAN KİM VARSA ONUN SES TELLERİDİR BURADAKİ MESLEKTAŞLARIM"

İlk defa Adalet Nöbeti’ne katıldım, Ankara Barosu Başkan Yardımcısı’ydım. Daha sonra Ankara Barosu Başkanı iken İstanbul’da ve Türkiye’nin birçok ilinde yapılan adalet nöbetlerine katıldım. Şimdi, Türkiye Barolar Birliği Başkanı olarak Adalet Nöbeti’ndeyim. Şunu ifade etmek istiyorum; 4 yıldır ne değişti derseniz, bu Adalet Nöbeti pankartının arkasında duran kıymetli meslektaşlarımı burada görmediğiniz müddetçe Türkiye’de hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu çok net olarak göreceksiniz. 4 yıldır hiçbir şey değişmedi ama adalet nöbetleri o kadar büyük bir anlam taşıyor ki adaletten başka kimsesi olmayan kim varsa onun ses telleridir buradaki meslektaşlarım.

Adalete erişimde dezavantajlı olan kim varsa haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan, Türkiye’nin herhangi bir ilinde, nerede olursa olsun hukuksuzluğa uğrayan kim varsa onun yanında olan gruptur buradaki meslektaşlarım. Ranta açılan zeytinliklerin, canı en az bizler kadar acıdığı halde derdini anlatamayan hayvanların uğradığı zulme karşı ses çıkartmaktır adalet nöbeti. Ne zaman bu pankart buradan kalkarsa, o zaman o arzuladığımız, Anayasa’mızda yazan hukuk devleti olmuşuz ve artık bir haksızlık, hukuksuzluk varsa anayasal, demokratik hakların kullanılmasına gerek kalmadan yargı önünde bunun karşılığının verildiğinin anlaşıldığı gün olacaktır.

Bizler, bugün de antidemokratik uygulamalara karşı üniversitelerini savunan çok kıymetli akademisyenlerin ve öğrencilerin yanında olduğumuzu ifade etmek için huzurlarınızdayız. Yapılanın ne olduğunu aslında çok iyi biliyoruz. Çok fazla gördüğümüz bir yöntem. Türkiye’de nerede iyi bir şey varsa içini boşaltmaya çalıştılar.

Akademik özerkliğin olmadığı, eşitliğin, özgürlüğün olmadığı bir ortamda Türkiye’nin marka yüzü olabilmiş bir üniversitenin içinin boşaltılması, niteliksiz hale getirilmesi çabasından ibarettir tüm yapılanlar ve buna karşı Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, akademisyenlerinin direnişine sahne oluyor Türkiye. Hesaba katamadıkları bir unsur vardı. ‘Yaparız, istediğimizi istediğimiz şekilde atarız, kimsenin sesi çıkmaz, yaptık oldu deriz ve olur’ dediler ama öyle olmadığını ortaya koydular. Öyle olmadığını Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gencecik öğrenciler ve kıymetli akademisyenler, yağmurda, karda, çamurda anayasal demokratik haklarını kullanarak ortaya koydular.

"TERÖRİZE ETTİLER, LİNÇ KAMPANYALARI YARATTILAR AMA BAŞARAMADILAR"

Ne yaptılar? Çok iyi bildiğimiz üzere terörize ettiler. Nefret söylemiyle sosyal medyanın önüne, toplumun önüne bir linç kampanyası yaratarak bu isimleri attılar. Birçok öğrenci hakkında yargılamalar başlattılar ancak başaramadılar. Boğaziçi Üniversitesi’nde son derece meşru bir direniş devam ediyor. Biz de onların tam da yanı başlarındayız. Ne zaman ki Türkiye’de akademik özerklik sağlanır, ne zaman ki bilimsel özgürlük sağlanır, o güne kadar direnişlerini devam ettiren Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ve akademisyenlerinin tam da yanı başında olmaya devam edeceğiz.”

Boğaziçi protestoları nedeniyle haklarında davalar açılan öğrencilerin avukatlarından Seher Eriş de şöyle konuştu:

Cumhurbaşkanı kararıyla Boğaziçi Üniversitesi’ne bir rektör atandı. Üniversite bileşenleri, akademisyenler, öğrenciler, işçiler yan yana durarak yaşanan bu hukuksuzluk karşısında birlikte mücadele etmeye başladı ve ‘üniversiteyi bileşenleri yönetsin’ sesleri daha da yükseldi. Dalga dalga büyüyen itirazlar karşısında bunu bastırmanın yolu olarak devlet, medya ve kollukla saldırısını katmerleştirdi. Öğrenciler, sabah baskınlarıyla evlerinden alındı, kapıları kırıldı.

Üniversite içerisindeki eylemlere saldırılar gerçekleştirildi. Anayasal hakları olan toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını kullanan öğrenciler, hukuka aykırı bir şekilde defalarca polis saldırısına maruz bırakıldı, pek çok öğrenci yaralandı. Üniversite önünde gerçekleşen eylemlerin geniş çevrelerce sahiplenmesi ve ses getirmesinin hemen akşamında havuz medyası ve trollerin hedefi haline gelen öğrenciler, kriminalize edilmek istendi.

İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan gerçek dışı açıklamalarla demokratik gösteri hakkı kriminalize edilmeye çalışıldı. Düşman ceza hukukunu öğrencilere karşı devreye soktular. Toplumun gözü önünde öğrencileri terörist olmakla itham ettiler. Normal şartlarda savcılık tarafından çağırılsa ifade vermeye gidebilecek öğrenciler, sabahın erken saatlerinde, gece yarıları evlerinin kapıları ve duvarları kırılarak gözaltına alındı. Evde bulunan insanların başlarına silah dayandı. Aileler darp edildi. Hukuk dışı uygulamalarla karşı karşıya kalmaya devam ettiler.

Öğrenciler, otobüslerden, metrobüslerden, tramvaylardan, sokakta yürürken gözaltına alınıyorlardı. Sebebi de ‘eylem yapma ihtimali olabilir’. Potansiyel tehlike olarak görülüyorlardı. Elektronik kelepçe uygulaması kadın cinayetlerindeki faillere uygulanmazken demokratik hak talep eden öğrenciler elektronik kelepçelerle evlere bağlanmak istendi. Üniversitelerde de bazı özel güvenlik ve özellikle amirleri açıkça öğrencileri hedef alarak kasten yaralama suçlarını işleyecek şekilde saldırıyorlardı.

Haklıydılar ve hala haklılar. Bu süreçte toplam 13 öğrenci tutuklu yargılandı, sonra tahliye edildi. Onlar saldırdıkça direniş büyüyordu. Onlar saldırdıkça direniş yayılıyordu, başka türlüsü beklenemezdi. Öğrenciler haklıydılar, akademisyenler haklıydılar ve hâlâ haklılar.” (ANKA)