Geride bıraktığımız, yılın ilk Grand Slam’inin ardından, kadınlar ve erkeklerdeki finalleri BirGün için masaya yatırdık.

Kadınlarda finali kazanan Serena Williams 19. Grand Slam zaferine ulaştı. Geçtiğimiz yılın son büyük turnuvası olan Amerika Açık’ı da kazandığı düşünülürse, 33 yaşında tekrar bir yükseliş sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Gerçi dünya sıralamasının 1 numarasındaki isim olarak, kendi nesli içinde onu zorlayabilecek bir isim yok. Aktif tenisçiler içinde Serena’dan sonra en çok Grand Slam kazanan tenisçinin kardeşi Venus Williams olduğunu (7), finali oynadığı Maria Sharapova’nın sadece 5 Grand Slam şampiyonluğu olduğunu düşünürsek onun rakipsizliğini ifade edebiliriz. Ama Serena’nın kendisinden önceki efsane tenisçileri zorlama hedefi var. Cumartesi günkü şampiyonluğu ile toplam rakamda, 1920’lerde turnuvalara ambargo koyan vatandaşı Helen Wills Moody’i yakaladı. Artık önünde 22 şampiyonlukla Steffi Graf, 24 şampiyonlukla Margaret Court var. Yaşı göz önüne alındığında Court’u yakalaması zor ancak Graf’ın ikincilik koltuğunu zorlayabilir.

Finalin özeti ilk servislerin oyuna giriş oranı ve ace sayısındaydı adeta. Williams 68 ilk servisinin 44’ünü oyuna sokup bunların 37’sini puana çevirirken, Sharapova 72 ilk servisinin 42’sini içeri sokup ancak 28’ini kazanabilmişti. William 17, Sharapova ise 5 ace atmıştı maç sonunda. Toplamda kazanılan puanlarda şampiyonun 64’e karşı 76 gibi bir üstünlüğü var ki final seviyesindeki maçlarda bu önemli bir fark yaratabiliyor. Rakamları bir kenara bıraktığımızda oyun içinde de Birleşik Amerikalı tenisçinin farkını görebiliyordunuz. Wiliiams, Sharapova’nın oyuna sokamadığı her ilk servisinin ardından çizgiden 2 adım daha içeriye girip, ikinci servisleri önde karşılayarak birçok puan aldı. Sharapova özellikle ikinci sette risk alması gerektiğini anladıktan sonra maça tie-break oyununa kadar tutundu, ama ilk servisleri sürekli başına bela oldu. Tabii bu tabloya Williams’ın fiziksel üstünlüğü de eklenince onu mağlup etmek çok zor oluyor. Zira kadınlar tenisine Steffi Graf gibi file önü oyununu da çok iyi oynayan bir tenisçi uzun süredir gelmiyor ve bu da geri çizgideki başarılı oyununa mental ve fiziksel avantajını da ekleyen tenisçilerin başarılı olmasını beraberinde getiriyor.  

Tek erkekler finali de aslında mental açıdan iki tenisçinini kozlarını 

paylaştığı, daha doğrusu Novak Djokovic’in ortaya kozunu sürüp Murray’e blöfünü yedirdiği bir mücadele oldu. Aslında, 72 dakika süren ilk sette Murray, Djokovic’i tehdit edebileceğini göstermiş, oyunlarda 4-1 geride iken seti tie-break’e götürmeyi başarmıştı, hatta seti almaktan 2 puan uzaktı. Djokovic tie-break dönüşü oynanan ilk oyunda vuruşlardan sonra yere düşmeye, kramp emareleri göstermeye başladı ve Murray “geri dönüyorum” diye düşündü. Döndü de. İkinci seti alıp üçüncü sette de öne geçti ve o sırada Sırp tenisçinin yine dizlerinin bağının çözüldüğünü hissettik. Daha sonra oynanan 13 oyunun 12’si aynı tenisçiye gitti. Ama Murray’e değil, bitap görünen Djokovic’e. Herkes onun Wawrinka ile oynadığı 5 setlik mücadele sonrası, bir başka uzun maçı kaldıramayacağını düşünürken o aynen yarı finalde olduğu gibi son seti 6-0 kazanıp şampiyonluğa uzandı. Maç sonu istatistikleri kadınlar finalinin aksine ilk değil ikinci servislerden kazanılan puanların önemini ortaya çıkarıyordu. İlk servislerden alınan puanlar ve servislerin hızı birbirine yakındı ve, ama Djokovic, ikinci servisleri rakibine göre 24 km daha hızlı atmış bu servislerden 14’e karşı 34 puan kazanmıştı ki maç sonunda toplam puanların arasındaki fark da 18’di.

Djokovic sekizinci Grand-Slam zaferine ulaştı. Mayıs ayında bugüne kadar hiç kazanamadığı Roland Garros’ta zafer için toprak korta çıkacak.