Erdoğan’ın Avrupa’da yaşayan Türkleri “arka bahçe” olarak kullanma girişimleri, Avrupa’da yaşayan Müslümanlar aleyhine yasalar çıkarılmasına neden oluyor. Avusturya İslam yasası işte böyle çıktı…

Avusturya’da Erdoğan yasası

Avusturya Ulusal Meclisi’nde 25 Şubat’ta kabul edilen “İslam Yasası”, 12 Mart’ta Meclis’in diğer kanadı Federal Konsey’de de görüşüldü ve kabul edildi. Böylelikle, Avusturya İslamla ilgili olarak, Avrupa’da diğer ülkelerin de takip etmesi muhtemel bir dizi yeni kararı hayata geçirmeye başlıyor. Yasa en çok Türkiye ve Almanya’da tartışılıyor.

Türkiye’nin tartışmalara girmesinin en önemli nedeni artık hükümetin Türkiye’den Avusturya’ya imam atayamayacak olması. Bundan böyle Türkiye, orada kurdurduğu Diyanet İşleri vasıtasıyla Avusturya’daki İslamı kontrol altında tutamayacak.

Bu yasansın Almanya’da da uygulanabileceği tartışılıyor. Yasanın mantığı özetle şu: Avusturya, islamı bir din olarak görüyor ve başka bir ülkeden Avusturya’daki Müslümanlara yapılan her türlü maddi – manevi katkıyı “siyaset” olarak algılıyor. Erdoğan’ın bu ülkelere düzenlediği cumhurbaşkanlığı seçim gezileri ve AKP’nin paralel karşıtı girişimleri bardağı taşıran son damlalar. 

Seküler devletin din yardımı
Avusturya yeni yasayla Müslümanların hak ve sorumluluklarını yeniden tanımlamayı hedefliyor. Seküler devlet ile dini bir azınlığa ait topluluk ilişkilerini düzenlemeyi amaçlayan yasa, sadece bu alana ilişkin getirdiği düzenlemelerle kalmayıp hem ülkede hem de Avrupa’nın birçok ülkesinde azınlık-çoğunluk ilişkileri, sekülerlik, demokrasi gibi yeni tartışmaları da gündeme getirdi. Örneğin yasaya göre, Müslüman dernekleri, camiler ve topluluklar başka bir ülkeden maddi yardım kabul edemeyecek. Ancak, Avusturya’daki Ortodoks kilisesi Rusya’dan her türlü yardım kabul edebiliyor. Bu konunun seküler demokrasiye açıkça ters olduğunu söylemek gerekiyor.

Avusturya’da devlet, kilise vergisi toplayarak kiliselere bunu ulaştırıyor. Her ne kadar kilise vergisi inananların gönüllü katılımı temelinde alınsa da, gönüllülerin verdiği bu parayı devletin toplayıp kiliseye ulaştırmasını din ve devlet işlerinin tamamen ayrışması anlamına gelen sekülerlikle bağdaştıramayan hatırı sayılır bir kitle var. Bu tartışma da din ve devlet ilişkisinin yanında doğrudan devlet ve demokrasi ilişkisi olarak değerlendiriliyor.

Devletin İslama da vergi toplaması, İslama da katkıda bulunmasından çok devletin kiliseye vergi toplamaktan tamamen vazgeçmesi tartışılıyor. Zaten Avrupa’da Almanya, Avusturya, Finlandiya, Danimarka, İsveç ve İsviçre dışında kilise vergisi toplayan ülke kalmadı. Ancak şunu tekrar vurgulamakta yarar var: Bu ülkelerde kilise vergisi mecburi değil, devlet herkese kiliseye vergi ödemek isteyip istemediğini soruyor ve isteyenden vergi alıyor.

Hak vardı şimdi sorumluluk veriliyor
Bu tartışmaları bir yana bırakırsak, Avusturya’nın İslam yasası çıkarmasının altında pek tartışılmayan bir neden daha var. Aslında Avusturya bir İslam yasası çıkarmıyor ülkede zaten şimdi kadar bir İslam yasası vardı ve şimdi sadece bu yasa güncelleniyor.

Avusturya İslam yasası, 1912 yılına dayanıyor. Bilindiği gibi çoğunluğu Müslüman olan Bosna – Hersek 1878 yılından sonra Avusturya - Macaristan İmparatorluğu’na bağlandı ve İmparator 1. Franz Joseph 1912’de ilk İslam yasasını çıkardı.  Bu yasayla Müslümanlar Habsburg Hanedanlığı içinde din özgürlüğü, belli oranda otonomi ve yasal haklar elde etti. Bu statü Avrupa’da Müslümanlara tanınmış tek ayrıcalıklı statüydü.

İmparatorluk yıkıldıktan sonra kurulan Avusturya Cumhuriyeti bu yasayı ve statüyü olduğu gibi kabul etti. Bu zamana kadar da yasaya ciddi anlamda bir değişiklik yapmadı.  Avusturya şimdi bu yasayı güncelliyor ve bunu yaparken aslında yine Avrupa’da tek olan bu durumu güncellemiş oluyor. 1912’deki yasa İslama ayrıcalık veriyordu. Şimdiki “Avusturya İslamı” yaratmaya çalışıyor. “Almanya İslamı” çalışmaları zaten sürüyor. Ortadoğu’da siyasal İslama karşı Avrupa kendini “Avrupa İslamı” ile korumaya çalışıyor. 

1912 yılında kabul edilen yasada şimdi yapılan tek radikal değişiklik, finansmanla ilgili. Çünkü finansman bütün ilişkileri belirleyecek. Yeni yasa, İslami derneklerin ve camilerin yurtdışından finanse edilmesini yasaklıyor. Diğer maddelerle pek ilgilenmeyen Müslümanlar bu madde üzerinde tartışıyor.

Türkiye tartışmanın arkasında
Tartışmanın arkasında bir anlamda Türkiye hükümeti var. Avusturya’da en büyük Müslüman örgütlenmesi olan Türk İslam Birliği, tam da Türkiye’de Diyanet’in gördüğü işlevi orada görüyor. Aslında bir dernek gibi örgütlenen Türk İslam Birliği’nin personelinin de camilere atadığı imamlarının maaşı da Ankara’dan ödeniyor. Almanya’daki örgütlenme de aynı. Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) adı altında örgütlenen Diyanet hem bu derneğin başkanının ve personelinin parasını hem de atadığı imamların maaşını ödüyor.

Olay pratikte şöyle işliyor. TC, ülkelere  büyükelçilikler bünyesinde Din Hizmetleri Müşaviri atıyor. Büyükelçiliklerin kağıt üzerinde diyanetle camilerle falan bir işi olmuyor. Ancak Büyükelçiliklerin Din Hizmetleri Müşaviri her zaman dernek biçiminde örgütlenmiş bu DİTİB gibi kurumlara başkan seçiliyor. Yani TC büyükelçiliklerinde Din Hizmetleri Müşaviri değişirse bu derneklerin başkanları da değişiyor. Örneğin şu an TC Berlin Din İşleri Müşaviri Prof. Dr. Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, aynı zamanda DİTİB Genel Başkanı. Bundan önceki müşavir de bundan önceki başkandı. Berlin’de bulunan müşavirin Köln’de bulunan bir derneğe gelir gelmez başkan seçilmesi elbette takdire şayan bir durum.  Ancak bu hep böyle oluyor.

 

Asıl rahatsızlık Erdoğan’dan
Şimdi hem Avusturya hem de Almanya bu durumu değiştirmek istiyor. Dışarıdan imam getirilmesine de karşı olan Almanya örneğin bir süredir İslam ilahiyat fakültesi açıp imam yetiştirmeye başladı. Avusturya da 2016’dan itibaren açıyor. Yakında her iki ülkede de Almanca bilen, Almanya’da yetişmiş ve parası Türkiye ya da Suudi Arabistan’dan ödenmeyen imamlar iş başı yapacak. Peki, bunların parsını kim ödeyecek? Her iki ülkede de diğer dinlere yapılan yardımların İslama da yapılmasını savunan tezler olduğu gibi, devletin hiçbir dine yardım yapmamasını savunanlar da var.

Almanya ve Avusturya’da bu tür kararlar alınmasının asıl nedeni ise, Erdoğan’ın bu ülkelerde yaşayan Müslüman Türklere doğrudan müdahalesi. Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastiyan Kurz’un geçen yaz Erdoğan’ın seçim propagandası için Avusturya ziyareti öncesi yaptığı “Seçim kampanyasını buraya taşımak için gelmesin” açıklamasını hatırlayın. Ziyaret sonrasındaki “geldi ve huzurumuzu bozdu” açıklamasını da unutmayın.

Aynı rahatsızlık Almanya’da da var. Hele Almanya’da “paralelle mücadele” adı altında AKP hükümetinin yürüttüğü faaliyetler, İslami kesim arasında da huzursuzluğa neden oluyor. Erdoğan’ın tutumunun entegrasyonu engellediğini düşünüyor Avrupa. Halen Almanya’da tutuklu bulunan 3 MİT’çinin paralelle mücadele etmek için ülkede bulunduğu açıklamalarını hatırlayın. Daha çok bir sivil toplum örgütü gibi örgütlenen cemaate Avrupa daha alışkın ve AKP hükümetinin Müslümanlara müdahalesini  “içişlerine karışma” siyaseti olarak görüyor. Her ne kadar “dış güçler” tanımı diktatörlüklerde daha sık kullanılsa da bu konuda Avrupa, dış güçleri işe karıştırmak istemiyor.