Google Play Store
App Store

Avusturya’da hükümet kurma görevi verilen aşırı sağcı FPÖ ile muhafazakar ÖVP arasındaki görüşmeler çöktü. Hükümet kurma görüşmeleri tekrar çıkmaza girerken Cumhurbaşkanı Van Der Bellen, siyasi parti liderleriyle yeni görüşmeler başlattı.

Avusturya’da sil baştan: Aşırı sağın hükümet görüşmeleri çöktü
Cumhurbaşkanı Van Der Bellen, ocak ayında hükümet kurma görevini aşırı sağcı FPÖ'nün lideri Kickl'a vermişti.

Serdar Paulo ERDOST/Viyana

Avusturya’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) lideri Herbert Kickl, çarşamba günü öğleden sonra Federal Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen'e, merkez sağ Halk Partisi (ÖVP) ile yapılan müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlandığını ve hükümeti kurma yetkisini geri çekti.

Avusturya seçimlerin üzerinden 137 gün geçmesine karşın bir hükümet kriziyle karşı karşıya bulunuyor.

AB KARŞITI TUTUMUNDA ISRARLI

Göç karşıtı aşırı sağ parti FPÖ lideri Kickl‘in, özellikle etki alanı güçlü İçişleri Bakanlığı’nı istemesi şaşırılacak bir olgu değildi. İltica ve göç konuları İçişleri Bakanlığı bünyesinde bulunmakta.

Bundan öte, tüm izleme, kontrol ve takip organları bu bakanlık altında toplanmakta. Politik partiler, seçimler, halk oylamaları, vatandaşlık hakları, merkezi kişi kayıtları ve en önemlisi güvenlik, İçişleri Bakanlığı’nın çalışma alanını oluşturmakta.

Doğaldır ki bu bakanlık FPÖ için koalisyon görüşmelerinin belirleyici ayağı olacaktı. Bunun yanı sıra FPÖ, endüstri ve ticaret sermayesini temsil eden ÖVP için yaşamsal önem taşıyan Maliye Bakanlığı’nı almak için de ısrar etmişti. Avrupa Birliği’ne (AB) üyeliğe çok eleştirel bakan ultra milliyetçi Kickl, koalisyon görüşmelerini sürdürdüğü merkez sağ parti ÖVP tarafından sürekli Avrupa düşmanlığı yapmakla suçlandı.

Ukrayna savaşı konusunda komşu ülkeler Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve Slovakya Başbakanı Robert Fico gibi Vladimir Putin’in yanında yer alan Kickl, Avusturya’daki resmi kurumlardan AB bayrağını indirmeyi koalisyon görüşmelerinde şart koymuştu. Müzakereler böylece gergin bir ortama girdi.

HER KESİMDEN KARŞI SESLER

Yalnız bu ayrılıklar koalisyon pazarlığının çökmesinin nedenleri değildi. Bir dizi demokratik kuruluş, inanç grupları ve parlamentodaki siyasi partiler, FPÖ‘nün hukuk devletinin kurumlarıyla birlikte altını oyacağını, düşünce özgürlüğünü kısıtlayacağını ve AB düşmanlığı açısından hükümete yakışmayacak bir parti olduğunu her olanakta yinelemişlerdi. Medya, adalet yapılanması, etnik, kültürel ve dilsel renkliliğin, ırkçı öğeleri içinde barındıran FPÖ‘nün Başbakanlığı ile büyük bir tehditle karşı karşıya geldiğine dikkati çekmişlerdi. Buna ÖVP’de bakanlık yapmış siyasi kişilikler de katılmışlardı.

"DNA'mız pazarlığa açık değil" diye yazmıştı kısa bir süre önce muhafazakâr Hristiyan demokrat ÖVP eski lideri Josef Riegler. "Pragmatik uzlaşmalar olabilir ama siyasi kimliğimizi kabul etmeyen hiç kimse bizle hükümet kuramaz" diyordu. Bununla Riegler, Nazi toplama kamplarında diğer muhalif siyasiler ile birlikte tutulduklarına tarihi bir gönderme yaparak, partisindeki kurtuluşun önemli isimlerini yurtsever olarak anıyordu.

Riegler'den önce eski Viyana ÖVP Başkanı Bernhard Görg, eski ÖVP Federal Parlamento Milletvekili Ferdinand Maier ve eski Tarım Bakanı ve AB Komiseri Franz Fischler gibi eyalet, federal ve Avrupa düzeyindeki eski üst düzey yetkililer, FPÖ liderliğinde federal düzeyde bir koalisyon kurulmasına karşı çıkmışlardı.

Bu arada sosyal demokrat parti SPÖ lideri Andreas Babler ve Yeşiller Başkanı Werner Kogler, tehlike olarak gördükleri FPÖ başkanlığındaki koalisyonu engellemek amacıyla, demokratik yaşamın geleceği ve hükümet krizini aşmak için sürekli çözüme açık olduklarını, hatta ÖVP azınlık hükümetini bile destekleyeceklerini bildirdiler.

MÜZAKERE PROTOKOLÜ KAMUYA SIZDI

Geçen hafta sonuna girerken beklenmedik ve alışılagelmedik bir gelişme oldu. Cuma günü koalisyon müzakere konularını içeren 233 sayfalık protokol basına sızdı. Bu protokolde daha işlenmemiş ve karara bağlanmamış birçok çalışma başlıkları yer alıyordu. Bu belge ile koalisyon görüşmelerinde tarafların nefeslerinin tükendiği ve kamuda müzakerelerin kesilmesini meşru kılma isteği anlaşıldı. Daha bu aşamada bakanlık pazarlığı yapmak, çıkmaz sokağın habercisi olmuştu.

FPÖ ve ÖVP başta birçok ekonomik konuda ortak bileşkeleri olduğunu, anlaşmanın çok sürmeyeceği umudunu yaymışlardı. Avusturya Sanayi Federasyonu (IV) Başkanı Georg Knill, 9 Ocak’ta düzenlediği basın toplantısında yerli sanayinin, işgücü, enerji ve bürokrasi açısından rekabet gücünün azaldığını ve maliyetlerin yüksek olması nedeniyle de sıkıntı yaşadıklarını aktardı. Her 15 işletmeden birinin küresel rekabete dayanamayarak kapandığına dikkati çekti. Bu yüzden, ücret yan ödemelerinde işveren payının düşürülmesini, enerji fiyatlarının işletmeler için ucuzlatılmasını ve bürokrasinin azaltılmasını talep etti. Yani harcamalarda tasarruf edilmesini temel olarak savunduklarını vurguladı.

Çalışan kesimin yükünün azaltılması konusunda devlet gelirlerini artırmak amacıyla -ki bu sosyal dayanışmacı toplum için vazgeçilmez bir araçken- gerekli vergi reformu sanayicileri ilgilendirmiyordu. Servet, emlak ve bankalar vergisinin konu edilmesi arzu edilmiyordu. Bankalar son üç yılda rekor kazançlar elde ettiler. Bu rakam vergiler çıkarıldıktan sonra yaklaşık 30 milyar avro tutuyor. Bu alanda bankaların geleceklerini tehlikeye düşürmeden, devlet bütçesine daha fazla katkı yapması birçok işçi odaları uzmanları tarafından olanaklı görülüyor. Bu vergi katkısının yılda 500 milyon avro tutacağı hesaplanıyor. Bütçe açığının yılda 6,3 milyar avro olduğu göz önüne alındığında konunun önemi görülebiliyor. Bankalardaki yüksek tasarruf sahiplerinin sermayelerinin vergilendirilmesi de ayrı bir konuyu oluşturuyor. Buna, hisse senedi gelirlerinin vergilendirilmesini de eklemek gerekiyor.

Kamuya sızan müzakere protokolünde bu ekonomik konular tamamen açık. FPÖ’nün bu konuda bankalara vergi yükü getirilmesi ile ilgili istemi (son anda), ÖVP için tabu anlamı taşıyor. Protokolden anlaşılacağı üzere sanayicilerin taleplerine daha sıra bile gelmemiş.

DEMOKRATİK YAŞAMIN KONTROLÜ

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) ve AB Temel Haklar Şartı'na ilişkin henüz net bir bir mutabakat yok. AİHM şu an itibariyle aslında anayasal statüye sahip. Gösteri ve toplantı haklarının zorlaştırılması ve ayrıca "”her türlü aşırılığa (sol, sağ, siyasi veya dini) karşı mücadele için” toplanma hakkına ilişkin “sert önlemlerin” ele alınması da kızağa alınmış durumda.

Adalet sistemindeki herhangi bir Korona önleminin “gözden geçirilmesi”, “ele alınmayan” listede yer alıyor. Aynı şekilde, o dönemde mevzuattan “zarar gören” vatandaşlar ve şirketler için “tazminat” ödenmesi ve aşı zararından mağdur olanlar için “zararların” ödenmesi de “ele almayan” listede bulunuyor. Bunlar ağırlıklı olarak FPÖ’nün istekleri.

Fakat “çocuk suçluluğundaki tehdit edici gelişmeler nedeniyle” cezai sorumluluk yaşının 14'ten 12'ye düşürülmesi söz konusu olduğunda, ya da kamu hizmetlerinde ve eğitim kurumlarında reşit olmayan kız çocuklarına başörtüsü yasağı getirilmesinde anlaşma sağlanmış.
“DÖW'ün (Avusturya Direnişinin Arşiv Belgeleri) FPÖ üzerine verdiği aşırı sağcılık raporunun kaldırılması” isteği de henüz mutabakat sağlanmayan konular arasında. 
Daha bunun gibi bir dizi siyasal ve sosyal yaşamı konu alan ve basının kontrolü amaçlı maddeler karara bağlanmamış.

PAZARTESİ GÜNÜ İPLER KOPUYOR

ÖVP, FPÖ'ye, bu pazartesi net bir Avrupa konumlandırması gibi tartışmasız "temel ilkelerin" yer aldığı iki sayfalık bir bildiri verdi. Burada “federal hükümetin temeli” olarak “açık bir Avrupa yanlısı konumlanma ve uluslararası işbirliği” tanımlanıyor. Bu bir son söz anlamına geliyordu. Pazartesi akşamı yaklaşık 90 dakika süren görüşmenin ardından baş müzakerecilerin, bekleyen gazetecilere herhangi bir açıklama yapmadan Parlamento'daki toplantı salonunu arka çıkıştan terk ettikleri bildirildi.

6 Ocak’ta hükümeti kurma görevini alan FPÖ lideri Herbert Kickl ise bunun ardından 12 Şubat, Çarşamba günü, görevi Cumhurbaşkanı‘na geri verdi. Kickl, ardından yaptığı baın toplasında başarısızlıktan ÖVP'yi sorumlu tuttu. FPÖ, güvenlik ve iltica alanlarındaki seçim kampanyasıdaki merkezi temaları hayata geçirmek istediklerini ve bu nedenle Maliye ve İçişleri Bakanlıklarının FPÖ’de olmasının doğallığına değindi. Bunun ÖVP tarafından başından beri bilinmesi gerektiğini aktardı. Kickl, önce departmanların sonra da içeriğin müzakere edilmesi yaklaşımının ÖVP'den geldiğini vurguladı. Kendisin tam tersini tercih ettiğini ya da en azından paralel olarak müzakere etmek istediğini dile getirdi.

Koalisyonun görüşmelerinin sonuçsuz kalması aslında önceden hesaplı kasıtı içerse bile, müzakereler sırasında merkez parti ÖVP üzerine koalisyon ile ilgili gelen baskıları da hesaba katmak gerekmekte. Kamuya sızan protokolde açık konuları yoğunluğu her iki tarafın yaklaşımının istekli olmadığı yönünde. Ekstrem sağcı FPÖ yeni seçimlere güveniyor ve tarihi şansını zorluyor. Kamu yoklamaları FPÖ’nün bu süreçten kazançlı çıkacağı yönünde. Burada ÖVP‘nin ise sorumluktan kaçmadıklarını, fakat aslında FPÖ’nün anlaşmadan yana olmadığı imajını elde elmek için siyasi bir kumara eğilim gösterdiği duyumu hakim.

CUMHURBAŞKANI YENİ YÖN VERİYOR

Artık söz Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen’indi. Çarşamba günü, saat 18:30 da kameralerın önünde uzlaşmanın, "bir hazine, bir tür kültürel varlık" ve "bir hükümetin başarısının reçetesi" olduğunu belirterek, demokratik temel anlaşma zeminine dikkati çekti. Cumhurbaşkanı, yeni seçimler, azınlık hükümeti, uzmanlardan oluşan bir hükümet ve hala olanaklı bir çoğunluk hükümetini olasılıklar içinde gördüğünü iletti. Bunun üzerine şimdi, FPÖ dışındaki parti liderleriyle yeni görüşmeleri başlattı.

Seçimlerden 137 gün sonra Avusturya şu anda geçici bir hükümet tarafında yönetiliyor. Parlamentoda, aşırı sağ FPÖ dışındaki dört partinin, merkez sağ ÖVP, sosyal demokrat SPÖ, yeni liberaller NEOS ve Yeşiller Partisinin bu süreçten demokrasiyi koruma anlamında bir ders çıkarıp çıkarmadıkları şu anda bir sınavdan geçiyor.