Ay alfabesi

A-Ay: Reha Erdem’in yüreksöken, kalpçalan ilk filmi, 1988. Siyahbeyaz oluşundan müziklerine, göndermelerine, tabii oyuncularına, senaryosuna, yönetimine, ay deyince aklıma gelen ilk kelime: A-Ay!

Barut: Sevdiğim şair Ali Asker Barut. Gurbetçi. Güzel şiirler yazdı, yazıyor, Ay Sözlüğü (Adam Y., 2000) kitaplarından biri: “Ay gücenik bir bakışmış/çekilmiş tenhalara/içinden üzülmüş/…/

Ay gümüşmüş/düşmüş suya/üşümüş”.

Cennet: Çocuktum ufacıktım, aya baktım büyüdüm! Necati Cumalı’nın Ay Büyürken Uyuyamam(1971) kitabını okuduğumda yeniyetmeydim, yaş 15. Büyüleyici bir kitaptır, ay gibi. Çocuktum, cennete inanıyordum ve ayda sanıyordum! Umarım hala ordadır!

Çelenay: Ayın her zamanki hali, dört mevsim. Hangi evresinde olursa olsun, ay kâinatın aklını karıştırmak, gönlünü çelmek için gelmiş gibi. Kâinatın aklı karışır da, insanın kalbi durur mu, o da başlıyor karışmaya haliyle. Ayın hali, kalbin hali, aynı hal diyelim, çelenayı sevelim!

Dolunay: Dolu dolu ay, doyasıya ay. Ayla dolun, ayla yıkanın yunun, arının diyor sanki bize gece göğünden. Bizi birbirimize çağırıyor, dolunay dostay dosdoğruay. İnsan yaşadığını da, sevdiğini de hatırlıyor, itiraf ediyor ve Nazım Hikmet gibi “Yaşamak güzel şey be kardeşim!” diyor, aylardan ay duygulardan dolunay!

Esrik: Sarhoş, kendinden geçmiş, mecnun anlamında kullanılıyor, Divanu Lügat-it Türk’te de bu anlamları yazılı. Tuna Kiremitçi’nin ilk şiir kitabı, muhteşemdir, Ayabakanlar, bana göre esrik sıfatını hak edenlerdir. Hem esrik olmak, atarlı olmaktan bin kat yeğdir!

Fena Ay: Ayın fenası yoktur, alfabeye kanmayın! Her yazılanı doğru sanmayın!/ Nihayet bu alfabeyi yazan da bir ‘şair’/Sözcük bulamayınca uyduruyor fakir! (Bu demek değildir ki bu konuda yazmadım, yazdığımı da kıymetli okurdan saklamadım: “yeni ay fena çıktı aramıza” demişim “Ay” şiirimde yıllar önce!)

Gece: Ayın yatağı. İlhan Berk “bir yalnız/gökyüzünün sözlüğünde” dese de, böyle yalnızlık dostlar başına! Yıldızlı yalnızlık, mavi yalnızlık, pırıl pırıl yalnızlık. Üstelik gecesi var, kim demiş gece kurda aittir diye, gece ayındır, ay gecenin, bize bakmak düşer yalnızca: “gece apaçık gece/sır da onda kuyu da”.

Güneş: Ayın dünya ahret mi desem yoksa bir elmanın iki yarısı doğa kardeşi mi? Ay ne kadar ayartıcı, uyarıcıysa güneş de o kadar uyandırıcı! Kardeşler gibi tıpkı, huyları farklı! Birbirlerini tamamlıyorlar bu nedenle. Ay ve güneş, göğün kral ve kraliçesi.

Hindu: Herbert Reeves ünlü astrofizikçi. Kendisine, yazdıklarına çok özendiğim için, devri daim olup bir daha geldiğimde aranıza, Reeves gibi astrofizikçi olmak istiyorum ben de. Çok da havalı, astrofizik! O diyor ki: “Hindu geleneğinde olduğu gibi, taşlar ve yıldızlar bizim kardeşlerimiz.”

Işık: Aya dair rivayet muhtelif, bunların bazıları da kutsal kitaplarda bulunuyor haliyle. İncil’de Tanrının geceyi yönetmek için yolladığı ışık diye tanımlanıyor ay. Kuran’da ise bu yorum biraz değişir. Güneş için ziya, ay için nur sözcüğü kullanılır. Böylece, güneşin ışığın kaynağı olduğuna, ayın ise ışığını güneşten aldığına işaret edilir.

İlk Dördün: “Ayın gözlemleyemediğimiz evresi olan Yeni Ayda, güneş ışınları ayın arkasında kalır. Gözlem süresi kısa olan Hilal halinde ise, ay güneşin arkasında kalır. Ay bu evrede ters C biçimini alır. Yeni Ay evresinden 7 gün sonra gözlenen İlk Dördün evresindeyse, Ay D harfine benzer, sağ yanı aydınlıktır.” Ayın hallerini unutmayayım diye bir de buraya yazdım. Peki, Yahya Kemal’in “Nazar” şiirinin “Gece, Leyla’yı ayın ondördü” dizesindeki “ayın ondördü”yle aynı şey mi İlk Dördün? Hayır. Dolunay, genellikle ayın ondördünde olduğu için güzel, parlak anlamında kullanılıyor ayın ondördü.

Jules Verne: Aya Yolculuk ve Ay Çevresinde kitaplarını 1865’de yazdı. 1969’da aya ayak basılmasından tam 104 yıl önce. Hem denizleri hem gökyüzünü hem de onların derinliklerini merak etti, düşledi, denizaltılar, kapsüller ve başka deniz ve uzay araçlarıyla, roketlerle aya gidildiğini, denizlerin diplerine dalındığını bir güzel anlattı. Jülvern, büyülü bir sözcük gibi.

Kamer: “Şiir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır” diyen Ahmet Haşim’in yazdığı şiirde, hasta annesi teselliyi ayda bulur. 12 parçadan oluşan “Şi’r-i Kamer” çocukluk anıları, hüzün ve yalnızlık duygularıyla yoğundur: “ey eski kamer, sen bizi elbette bilirsin!” Eski kamer, eski ay.

Lunatik: Ay çarpmasına uğramış, ayzede, ama en güzeli aysar. Lunatik de çok güzel sözcük ama aysar başka. Ayın çekiminde yaşayan, ayla yaşayan: “dil karanlık/söylemese sular da aydınlanır ve aysar/ruhlarımız buluşurdu ya gövdenin sahilinde”. Bazılarını ay sarıyor işte böyle!


Mavi Ay: (ya da moonlighting) Mavi Ay demek yeterince güzel bir şey, eh bir de anlamını öğrenince, tadına doyulmaz bir şey, bir seyir: Bir ay içinde ikinci kez gerçekleşen dolunay. Gerçekten de maviymiş! Mavi Ay olmasaydı, melalden söz eder ve Ahmet Haşim’in “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” sözünü tekrarlardık değil mi? Melal de ayın hallerinden biri değil mi ya da melankoli? Hatta aysar gibi bakar ve “beni sarar melankoli” bile derdik!

Nostaljik Ay: Ay ona yüklenen anlamlardan ötürü, gerçeklikten çok bir imge gibi, imgelem ürünü gibi. İmge de bir gerçeklik türü öte yandan. Ay, lirik şiir, güneş epik şiir gibi. Ay bahçesi. Ay duygusu. Geçmiş ay. “Nerde bıldır yağan kar şimdi?” Nerde eski aylar şimdi?

Okyanus Ay: Geceleri laciverdi bir okyanus halini alan göğün yüzündeki deniz feneri.

Öz Ay: Herkese göre değişebilir, fakat ay deyince hilal geliyor gözümün önüne. İçbükey bir ay, içli ay, öz ay.

Portakal Ay: Yazlıklarda, deniz kıyılarında, sahil kasabalarında güneş batırmaya gidenler, güneşi renkten renge geçerken görüp mest olurlar. Portakal, narçiçeği, sarı, kırmızı, güneş bir gökkuşağı gibi tüm renklerden geçerek batar. Sonra da ay doğmaya başlar. Portakal rengini alır, seyrine doyum olmaz, sararır, sonra göğe doğru yükselir, parlaklık kazanır. Güneş batımı, ay doğumudur. Ve ay doğarken portakaldır.

Resimli Ay: 1924-1931 arası yayımlandı, Sabiha ve Zekeriya Sertel’in dergisi. Kapağında hilal var. Dergide Peyami Safa’dan Nazım Hikmet’e, Sabahattin Ali’den Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya, Suat Derviş’e pek çok isim var. Bir ara ‘Sevimli Ay’ olmuş adı, sansürün sevimliliğinden!

Sema: Ayın yurdu. Gök. 7 kattan oluştuğu, her katın felek olarak adlandırıldığı ve felek-ül Kamer, yani ay feleği olarak adlandırılan gök katının 1. kat olduğu rivayet olunur.

Şen Ay: Yaz akşamları, çay bahçeleri, açıkhava sinemaları, omuzlarda hırkalar, ay çekirdeği, çiğdem, gazoz, Şükran Ay, mavi, beyaz tahta sandalyeler, geçmiş akşamlar, geçmiş yazlar, şen aylar, “balıkçı, kahveci, gazozcu/şinanay da şinanay!”(Melih Cevdet Anday)

Tutulma: Dünya, Güneş ile Ay arasına girdiğinde ay tutulur. Dolunay zamanıdır. Dünyanın gölgesi Ayın sessiz yüzünden usulca geçer, nefesler tutulur. Ayın yolu her zaman Dünyanın gölgesinden geçmez. Geçse, Ay, her ay tutulur.

Uzay: İçinde ay olan sözcük. Sonsuz boşluk. Zamansız karanlık.

Üçüncü Ev: Ayın evleri. Ay üçüncü evde… Böyle bir resmi düşlemesi bile güzel. Ama Ali Asker Barut “Her çocuğun hatırasında ay üzgün bir şeydir” der.
Vay! (Yazısız.)

Yaralı Ay: Bir nev’i Yaralı Yüz durumu. Ay tutulurken Dünya atmosferinden geçen günışığının Ayı kan kırmızısına boyayarak yaralaması.

Zay: Ayın altında şehitler gidiyordu…