Salvador Dali, İspanya’nın güneyindeki Cadagues’ten zeytin manzaraları çizmiş. Boticelli, Dürer, Delacroit, Monet, Van Gogh, Gauguin, Dali, Picasso ve pek çok ressam zeytini imge olarak kullanmış resimlerinde. Puşkin bir şiirinde “Ekmeği, zeytini ve hurmayı” kutsamış. Rainer Maria Rilke ise gül sarmaşıklarını sarmış zeytin dalına. Oscar Wilde’ın, Nazım Hikmet’in, Lorca’nın şiirlerinde bir metafor olarak vardır zeytin.

Ay kocaman… Zeytin kara

İbrahim KARAOĞLU

Yıllar önce, bir grup sanat entelektüeli, ressam ve yazarla birlikte “Modernizmi, Van Gogh’un sanatçı kişiliğinde, onun ateşli düşünceleri ve tutkulu yolculuğu üzerinden yeniden düşünmek”, tartışmak amacıyla Fransa’da bir proje gerçekleştirmiştik. Onun Fransa’da yaşadığı mekânları görerek, izlerini sürerek ona doğru bir yolculuk yapmaktı amacımız. Bir yaz günü, kalabalık, uğultulu Lyon Garı’ndan Arles’a doğru yola çıkıp, saatlerce uçsuz bucaksız buğday tarlalarını, uyuyarak akan ırmakları, yeşil ovaları izlemiştik hızlı trenin penceresinden. Her birimiz Van Gogh’un dilsiz haritasının içinde, ona ilişkin okuduklarımızın/bildiklerimizin kılavuzluğunda dolanmaya başlamıştık. Güneye, Akdeniz’e ulaştığımızda onun kenti Arles’daydık. 37 yıllık yaşamının son 10 yılında resimler yapmış. İki bine yakın resminden en ünlülerinin çoğunu da Arles’da yapmış. Van Gogh’un esin perisi Arles’da oturuyormuş sanki. David Brooks’a göre “Van Gogh 1885 gibi erken bir tarihte başyapıtlar üretmeye başlasa da bir sanatçı olarak tam anlamıyla çiçek açtığı dönem Arles dönemiydi.” Arles’ın Van Gogh’ta, Van Gogh’un da Arles’da derin izleri olmuş.

Bir gece turu yaptığınızda, sanki az önce Van Gogh yanan mumlarla dolu fötr şapkasıyla geçmiş ve gördüğünüz her şeyin resmini yapıp yapıştırmış sokaklara (Cafe Teras’ı, Yıldızlı Gece’yi) diye düşünürsünüz ve Rhone Nehri’nin rıhtımına geldiğinizde karşınızdaki eğilip bükülen “Yıldızlı Gece”yi de maviye boyayıp asmıştır gökyüzüne Van Gogh.

Zeytin ağaçlarını da en çok resmeden sanatçılardan biri o. Arles’da, Saint Remy’de gezerken tablolarını yaptığı pek çok zeytinliğin panolara asılmış resimleri karşılar sizi. Yürüdüğünüz sokaklarda, zeytinliklerde, doğanın en gizli yerlerinde izleri var. Kendisi de doğanın bir yerine sessizce saklanmış, oradan bize bakıyor sanki. Aslında ben onun resimlerinin içinden hep bize baktığını sanıyorum. Zeytinleri çok sevmiş Van Gogh. Onların büyüsünü yüceltmek için resimlerini çizmiş. İnsan ve yaşam arasındaki ilişkiyi zeytinin yaşam döngüsüyle yansıtmaya, duygularını onlarla sembolize etmeye uğraşmış.

Bir mektubunda, “Zeytin ağaçları çok karakteristik ve ben bu özellikleri yakalamaya çalışıyorum. Gümüş rengindeler, bazen mavimsi, bazen yeşile çalıyorlar, bazen sarı üzerine düşen parlak bir ağartı, pembe, mor, yer turuncusu, demir kırmızısı… Fakat zor, gerçekten çok zor. Ama bunu seviyorum ve altın ve gümüş rengiyle çalışma fikri beni çekiyor. Ayçiçeklerinde sarılar için yaptığıma benzer bir şekilde belki bunları da günün birinde kişisel izlenim olarak aktarırım” demiş Van Gogh. En az on sekiz resminde en temel izlek olarak yansıtmış zeytin ağaçlarını. Resimleriyle kutsamış onları.

Gümüşi yapraklarından yansıyan Akdeniz ışığıyla hayata gülümseyen, geçmişi ve geleceği yaşam dolu sevinçlerle kutsayan soylu bir ağaç zeytin. Kimi yazarlara göre “dünyamızı biçimlendiren olağanüstü bitkiler”den biri. Palentologlar, elli bin yıl öncesine uzanan bir geçmişi var diyorlar zeytinin. Antik çağlara ait kitaplarda en çok zeytinin adı vardır. O dönemin paralarında yer alan zeytin dalı bereketi temsil eder. Troyalı kadınlardan kalan altın küpelerde zeytin yaprakları vardır.

En kadim belleğimiz mitolojinin de en önemli bitkisidir zeytin. Dini kitaplarda, mitolojik öykülerde kutsanmıştır hep. Homeros’a “Siz gelmeden önce de buraydım. Siz gittikten sonra da burada olacağım” diyen ağaçtır zeytin. Minyatürden freske kadar sanat tarihi zeytin figürleriyle mühürlüdür. “Bir ölçek buğday bir dinara ve üç ölçek arpa bir dinara ve zeytinyağı ve şarabı zarar etme” diyor İncil.

Pierre Auguste Renoir son yıllarını bahçesinde asırlık zeytin ağacı olan bir evde geçirmiştir. Arkadaşına yazdığı mektupta “Renklerle dolu. Hafif bir rüzgârla zeytin ağaçlarımın renk tonu değişiyor. Renk yapraklarda değil, asıl yaprakların arasındaki boşlukta. Zeytin ağacı, ah o canavar! Bana ne çok sorun yarattığını bir bilsen” diye yazmıştır. Pek çok ressam zeytin ağacının büyüsünü yüceltmek için değişik stil ve formlarda çizmiştir. Bir doğa aşığı olan Monet, çok esinlenmiştir zeytinden. Degas’nın zeytin ağaçları tablosu, empresyonizmin benzersiz resimlerindendir. Çoğunlukla dini konuları yansıtan El Greco, kendi karekteristik figürleriyle “Zeytin Bahçesinde Mesih”i çizmiştir. Henri Matisse’in “Zeytin Ağaçları Arasında Gezinti” resmi en önemli tablolarından biridir. John Singer Sargent, gerçekçiliğin ve izlenimciliğin şaşırtıcı etkilerini yansıtan zeytin ağaçları çizmiştir. Salvador Dali de İspanya’nın güneyindeki Cadagues’ten zeytin manzaraları çizmiştir. Boticelli, Dürer, Delacroit, Monet, Van Gogh, Gauguin, Dali, Picasso ve pek çok ressam zeytini imge olarak kullanmıştır resimlerinde.

Puşkin bir şiirinde “Ekmeği, zeytini ve hurmayı” kutsamıştır. RainerMaria Rilke ise gül sarmaşıklarını sarmıştır zeytin dalına. Oscar Wilde’ın, Nazım Hikmet’in, Lorca’nın şiirlerinde bir metafor olarak vardır zeytin.

En çok Federico Garcia Lorca’nın zeytinle olan ilişkisi hüzünlendirmiştir beni. İspanya’nın en coşkulu sanatçılarından biridir, Lorca. Sanatın gücünü onun toplumsal sorunlara bakışıyla ölçen, içini burkan toplumsal eşitsizliği yaşamın aynasından imgelerle yansıtarak insanların ruhlarına ışık tutarken dünyayı insan duyarlığı ve sıcaklığıyla sımsıkı saran; özgürlük tutkusuyla, insan sevgisiyle dolu ince ruhlu bir şairdir/yazardır Lorca. Yaşamın tüm acılarını ruhunun prizmasından süzerek, belleğini şiire dönüştüren sıra dışı bir şairdir. Ölüm, faşizme karşı mücadele ve yoksulların çığlığı en önemli izlekleridir onun. Zeytin, en önemli imgelerinden biridir. “Çığlıklarla yüklü zeytin ağaçları” vardır şiirlerinde.

1936-1939 yılları arasında yaşanan İspanya İç Savaşı’nda binlerce kişi öldürülmüştür. Onlardan biri de Lorca’dır. 18 Ağustos günü, Granada’nın kuzeyindeki bir zeytin ağacının önünde öldürülmüş ve şiirindeki dize gerçeğe dönüşmüş, “çığlıklarla yüklü zeytin ağaçları” tanık olmuştur ölümüne. Ancak, İspanyolların da büyük insanlığın da belleğinde en güçlü imgeleriyle durmaktadır o. Ölümüne tanık olan zeytin ağacının altı, Lorca sevenlerin uğrak yeridir. Her yıl binlerce insan orayı ziyaret eder ve binlerce insan orada Lorca’nın ruhuna dokunur. Franco’nun ölümünden sonra “Lorca Parkı” olarak düzenlenmiştir öldüğü mekân. “İspanya’da ölüler, başka yerlerdeki ölülerden daha canlıdır” dermiş Lorca. Bir zeytin ağacının altında yaşıyor hâlâ ve hep yaşayacak…