Almanya’da artan sağ popülizme karşı Sol Parti Grup Başkanı Sahra Wagenknecht’in öncülüğündeki yeni bir sol hareket kuruldu. “Aufstehen – Ayağa Kalk” sağ popülizme karşı partiler üstü yeni bir sol hareket iddiasıyla yola çıktı. Sol Parti, Yeşiller ve SPD’den siyasetçilerin yanı sıra yazarlar, sanatçılar ve akademisyenlerden de harekete destek var.

Wagenknecht’in yanı sıra Yeşiller partisinin eski lideri Ludger Volmer ve Flensburg kentinin Sosyal Demokrat Partili Belediye Başkanı Simone Lange’in de kurucularından olduğu hareket, yaşam koşullarını, sendikal hakları öncelikle vurgulayan bir sol popülist hareket olarak tanımlanabilir. Temel motto çeşitli yelpazelerdeki solun bütün bileşenlerini harekete geçirmek, sol potansiyeli açığa çıkarmak.

Wagenknecht hareketin hedeflerini şöyle açıklıyor: “Almanya’da başka bir politikanın yapılabilmesi için başka bir çoğunluk gerekli. Buna tekrar erişebilmek için de güçlü aktörlerle çatışmayı göze alacak sol bir toplayıcı harekete (Sammlungsbewegung) ihtiyaç var. Böyle bir hareketin temeli maddi yaşam koşullarının herkese iyi ve şans eşitliği temelinde dağıtılması için çaba harcanmasını esas alan, geleneksel klasik sosyal demokrat politikadır.”

Sol denge kurulabilecek mi?
Lange de farklı partilerden seçmenlere aynı yönde hareket etme çağrısında bulundu. Yeşiller partisinin eski liderlerinden Volmer de, ‘Ayağa Kalk’ hareketi ile sağ partilere karşı sol bir denge oluşturma beklentisi içinde olduklarını söyledi. Volmer, bu hareket ile toplumsal bir tartışma başlatarak, halkın gerçekten ne istediğinin ortaya çıkartılmasını hedeflediklerini de sözlerine ekledi.

Hareketin Sol Parti ile arasındaki en önemli farkı ise mülteci politikası oluşturuyor. Sol Parti, prensip olarak kapıların mültecilere açık tutulmasını savunurken, “Aufstehen” hareketi öncelikle Almanya’ya gelemeyen mültecilere yardım edilmesini ve iltica nedenlerinin ortadan kaldırılmasını istiyor.

Hareketin bir hedefinin de sağ popülist parti Almanya için Alternatif’in (AfD) yükselişinin engellenmesi olduğunu dile getiren Wagenknecht, ‘sokakları PEGIDA ve sağcılara bırakmaktan üzüntü duyduğunu’ söyledi. Wagenknecht, bunun Almanya’da yeni kitlelere ulaşmayı hedefleyen bir ittifak olduğunu belirtti.

Son dönemlerde Avrupa genelinde Chemniztz’deki anti faşist hareketlerin sokağa çıkmasının ardından İtalya’dan Fransa ve Avusturya’ya kadar birçok ülkede solun harekete geçtiği görülüyor.

Chemnitz’ten Bern’e ortak mücadele
Almanya’da Chemnitz’te anti faşistlerlin Kerpen’de Hambach Forest direnişçilerinin ormanı korumak için enerji tekellerine karşı verdiği mücadelenin yükselttiği hareketlilik kıtanın diğer ülkelerine de ilham verdi.

Bir süredir yaprağın dahi kıpırdamadığı Avrupa’da toplumsal hareketler üzerindeki ölüm sessizliğini ağır ağır da olsa atmaya başladı. Neo liberal politikaların yoksulluğa teslim ettiği emekçiler kıtanın dört bir tarafında sosyal kesintilere karşı harekete geçti.

İsviçre’nin başkenti Bern’de binlerce kadın ayrımcılığa ve “eşit işe eşit ücret” talebi ile eşitsizliğe karşı yürüdü. İspanya’da emekliler, Fransa’da işçiler sokaklara çıktı. Fransız işçiler “geleceğimiz için sokaktan vazgeçmeyeceğiz” diyerek mücadeleyi yükseltme sözü verdi.

Corbyn’nin estirdiği sol dalga
Tüm bunlar olurken hafta sonunda İngiltere’de muhalefetteki Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi Liverpool’da kongresini yaptı. Corbyn’in partiyi merkezden daha sol bir çizgiye çekmesi programa da yansırken, parti sözcülerinden John McDonnell, iktidara geldiklerinde ilk iş olarak Kamu Mülkiyeti Birimi kuracaklarını söyledi ve “Demiryolu, su, enerji ve postayı tekrar kamu mülkiyetine alacağız. Çıkaracağımız ilk yasa bu olacak” dedi.

Mücadele yoksa faşizm var
Kapitalizmin yapısal krizinin faturasını çalışanlara çıkarmak isteyen neoliberal aklın yol açtığı buhran, derinleşiyor. Kriz sadece çalışanların haklarını ve sosyal devleti törpülemekle kalmıyor, doğanın talanını da beraberind egetiriyor. Krizin yol açtığı fatura derinleştikçe aşırı sağcılar da güçleniyor. Almanya’dan İspanya’ya, Fransa’dan İsviçre’ye dört bir tarafta üzerindeki ölü toprağı atan toplumsal muhalefetin, emekçileirn direnişi her şeye rağmen umut veriyor.