Seçimlerde ortaya çıkan sonucun ardından Meclis muhalefetinin içine dönmesi toplumsal muhalefette de bir moral bozukluğu ve hayal kırıklığı yarattı. Siyaset bilimciler bu durumun hakçı politikalara dönülerek, bunları sokağa yansıtarak ve halkın katılımının sağlanarak aşılabileceğini ifade etti. SOL Parti’den yapılan açıklamada ise “Sağ, sağla yenilmez. Şimdi toplumsal mücadele zamanı” denildi.

Ayağa kalkma zamanı
Fotoğraf: AA

Öncü DURMUŞ

Seçimlerde ortaya çıkan sonuçların ardından hem Meclis muhalefeti hem de toplumsal muhalefet içine döndü. Özellikle CHP ve HDP tamamen kendi iç tartışmalarına yüzünü çevirdi. CHP’de MYK değişiklikleri, tabanın değişiklik talepleri; HDP’de ise tamamen seçim sonucu üzerinden yapılan değerlendirmeler var. Bu durum sonuçların ardından oluşan moral bozukluğunu daha da katlarken iktidara ise ekstra motivasyon sağladı. Oysaki başkanlık sistemi seçimlerin ilk turunda güvenoyu alamadı. İkinci turda ise neredeyse iki kişiden biri rejime onay vermedi. AKP 2002 seçimlerinden bu yana en kötü oyunu aldı. Buna rağmen içine çekilen muhalefet nedeniyle toplumda olumsuz bir hava oluştu. Başta CHP olmak üzere muhalefetin de mücadeleyi sandığa indirgemesi iktidarın ekmeğine yağ sürdü. Sandık kutsal hale getirilip sonuç da istenmeyen şekilde olunca içe dönme adeta kapanmaya dönüştü. İktidar da seçimlerin ardından oluşan bu hava nedeniyle ekonomik durumu ‘acı reçete’ bahanesiyle halkın üstüne yıkmak istiyor. Fakat bundan sonraki süreçte halkçı politikalara öncelik verilmesi, bu politikaların toplum önünde tartışılması ve sokağın örgütlü bir mücadele alanına dönüştürülmesiyle bu hava dağıtılabilir. Siyaset bilimciler de yenilgi duygusunun ancak bu şekilde yenilebileceğini söyledi.

HALKIN KATILIMIYLA YENİLGİ AŞILABİLİR

Toplumda var olan hayal kırıklığının iki aşamalı olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Dinçer Demirkent şunları ifade etti: “Seçim atmosferi içerisinde gerçekleşen süreç ve sonuçlardan sonra ki süreci düşünmemiz lazım. Kılıçdaroğlu’nun izlediği siyaset bir cephe siyaseti olarak önümüze çıktı ve Türkiye ya diktatörlüğe ya da yeniden kurulacak bir demokrasiye evet diyecekti. Bu siyaset şekli çok da yanlış değildi bence. Ancak toplumun direngen kesimlerine hem politik hem de nitelik bakımından sahip çıkma hali, umudu buradan büyütme halini CHP çok da kendine ait olmayan bir politik hatla yapmaya çalıştı. Aslında ilk olarak hayal kırıklığı burada kendini gösterdi.

Seçim günü geldiğinde sandık güvenliği başta olmak üzere güvence sağlayamadılar ve muallaklar üzerinde giden süreci belli bir zemine oturtamadılar. Dolayısıyla halkta 2’nci kez hayal kırıklığı yaşatmış oldu.”

“İktidar her ne kadar mevcut halkın katılımını sağlamasını engellediyse, muhalefet de seçim sürecinden bu yana bunun önünü çokça tıkadı” diyen Demirkent “Ancak tüm bu tabloya bakarsak toplumdaki yenilgi duygusunun çok yapısal olduğunu düşünüyorum. Hatta bu tablo belki de yeniyi yaratmak için kullanabileceğimiz bir durumda. Mevcut temsili aygıtların çözüm olmadığı ve esas çözümün halkın katılımı ile gerçekleşeceği yönünde olduğunu düşünüyorum. Bu yapısal diye bahsettiğim yenilgi durumu halkın doğrudan katılımı ile aşılabilecektir” ifadelerini kullandı.

YURTTAŞLIK KAVRAMI SEÇMENE DÖNÜŞTÜ

Maltepe Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Cangül Örnek ise şunları aktardı: “Yüksek beklentiler içerisinde girilen bu seçimde mevcut yolsuzluklar, hukuksuzluklar, kamu kaynaklarının yağmalanması gibi olumsuzlukların farkında olan insanlar toplumun diğer kesimlerinin bu sorunları dert etmediğini görünce hayal kırıklığına uğradılar.

Asgari şartlarda adalet sağlanır, kültür sanat alanı daha özgür olur,  insanlar görüşlerini daha rahat ifade edebilirler gibi beklentiler vardı ve bir nevi bu planların tamamı suya düştü. Tersine daha sert, olağanüstü koşulları yürüten ve yasasız yönetecek bir iktidar oluştu. İşçilerin, kadınların, seküler kesimlerin kazanımlarına düşman bir iktidar umutsuzluk kaynağı oldu.”

Toplumun yurttaş olmaktan çıkıp seçmen haline getirildiğini aktaran Örnek şöyle devam etti: “Yurttaşlık kavramının gerektirdiği protesto hakkı, greve gitme hakkı, ifade özgürlüğü gibi haklarımızı kullanamıyoruz ve sadece seçmen olarak varız. Dolayısıyla bu insanlar elinden geleni yaptılar ve tam olarak karşılığını göremediler.

Toplumun yeniden toparlanmasını sağlayacak bir siyaset olmayınca toplumun direnç noktaları da ortadan şu an için kalkmış gözüküyor. Bu şartlarda seçmen kırılganlaştı ve toplumu ayağa kaldıracak pratiklerin olmaması bu hali yarattı.

Ana akım muhalefeti muazzam dağıtıcı bir etkide bulundular. Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı dağınıklığı ve etkisizliği ile durumu olağan karşılamasıyla içeriye dönmüş oldu. Her şeye rağmen çıkan tabloyu olağanlaştırmak yerine direnselerdi insanlarda toparlanma çok farklı bir yerde olurdu.

Belki de bu toplumun artık muhalefeti sırtında taşımaması lazım uzun zamandır muhalefet bu toplumun sırtına binmiş durumda çünkü.”

SOSYAL POLİTİKALAR SOKAĞA YANSIMALI

Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tanju Tosun ise ortaya çıkan kırılganlığın sürdürülebilir olmadığını söyledi. Tosun şunları aktardı: “Millet İttifakının dağılma olasılığının güçlü olduğu ve belediye seçimlerinde başarının da çok kolay olmadığı görünüyor. Bu açıdan bu yılgınlık durumunun kaldırılması gerekiyor. Geçtiğimiz seçim sonuçlarında şu görülebilir ki demek ki sistemin işleyişi buraya kadar yetebiliyormuş. Cumhur İttifakı’nın söylemi daha geçerli oldu ve güvenlik, beka gündemi seçmen tarafından satın alınan bir duruma dönüştü. Özellikle bu söylemler ekonominin de önüne geçti.”

Ülkenin gidişatının iyi gözükmediğini ifade eden Tosun şöyle devam etti: “Toplumdaki bu yenilgi havası da tüm bunların sonucu olarak karşımızda. Artık seçmen ne olabileceğini öngöremiyor. Sistem özellikle otokratikleşmeyi sürdürecek, hak, hukuk, adalet dile getirilemeyecek. Bunun yaratmış olduğu demokrasi, özgürlük algısı isteği var. Bu iktidarla bunlar gerçekleşmeyeceği için tedirginlik oluşuyor. Ekonominin iyileştirilmesi çok mümkün değil. Süreç emeği ile geçinen kitlelerin aleyhine ilerliyor. Bu yüzden muhalefetin sosyal politikalarını sokakta var etmesi ve önümdeki dönemde başarı yaratması gerekli. Yerel yönetimlerde bir başarı ortaya koymak durumunda.”

Siyaset bilimci Ahmet Aytaç ise şunları aktardı: Toplumsal muhalefetin yaşadığı yenilgi duygusunu anlayabilmek için Türkiye’de siyasal mücadele üzerinde etkide bulunan uzun ve kısa vadeli faktörleri bir arada ele almak gerekiyor. Uzun vadeli açıdan baktığımızdaysa, ilk olarak muhalefetin seçim başarısızlıklarını açıklamak için geliştirdiği söylemin çok sorunlu olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak demokratik özeleştiri, yenilgini sorumluluğunu üstlenme veya hesap verme gibi özelliklerin yerine “elinden geleni yapma”, “liderden razı olma” gibi savunmacı siyasi açıklama biçimlerini öne çıkarıyor. Eğer gündemi yönetemezseniz, krizi siyasallaştıramazsanız beklemekten başka çareniz kalmaz. Siyaseti mümkünün sanatı olarak anlıyorsak eğer, buna yapılamaz görüneni mümkün kılmanın da dahil olduğunu kabul etmeliyiz. Böyle baktığınızda siyasette mutlak veya geri döndürülemez olan hiçbir şey olmadığını da görürsünüz. Erdoğan’ın en büyük başarısı, meşru ve demokratik siyaset yapmanın tek yolunun seçime katılmak olduğuna herkesi ikna etmiş olmasıdır. Kimileri seçime katılım oranlarını bu kadar yüksek olmasını demokrasinin zaferi olarak yorumluyorlar. Oysa gerçekte bu durum siyasete alternatif katılım yollarının tıkanmasının, hatta kriminalize edilmesinin bir belirtisidir. Tabana dayanan, katılımcı bir demokrasi siyaset ve karar mekanizmalarına çok farklı sayıda ve birbirini tamamlayan katılım mekanizmalarının geliştirmesiyle mümkün olabilir. Bu noktayı görmenin demokrasimizi derinleştirmek ve muhalefetin yenilgi psikozundan çıkması açısından hayati bir önemde olduğunu düşünüyorum.”

***

TOPLUMSAL MÜCADELE ZAMANI

SOL Parti dün “Sağcılıkla sağ yenilmez” başlığıyla bir açıklama yayımladı. Açıklamada şunlar denildi:  “SOL Parti olarak koşulsuz şartsız ülkenin geleceğini ön plana alan devrimci sorumlulukla hareket ettik. Sadece memleketin geleceği için çalıştık, oylarımıza sahip çıktık. Siyasi yasaklarla ve baskılarla ince ince örülmüş, devletin tüm imkanlarının tek kişiye seferber edildiği eşitsizliklerle dolu hileli bir seçimde mücadele ettik. En kirli siyaset yöntemleri devreye sokularak, etnik karşıtlık ve din istismarına dayanan kutuplaşma ile seçim sonucu tayin edildi. Buna rağmen ülkenin en az yarısı bu iktidar karşısında mücadele iradesini ortaya koydu.  Sağcılıkla sağı yenmeye çalışmanın, kişisel hırsların, makam ve mevki hesapların nasıl bir çıkmaz sokak olduğu da görüldü. Şimdi toplumsal mücadelenin, SOL’un zamanı!  

Şimdi ülkenin tüm ilericileri, emekçileri, kadınları, gençleri olarak mahalle mahalle sokak sokak örgütlenme zamanı.”