Çünkü devlete rağmen, devrimcilere güvenmiştir bu insanlar

Ayakkabılarla girmediniz: Kurşunladınız, saldırdınız, hakaret ettiniz

> KEMAL CAN KAYAR kemalkyr@gmail.com

Mesai biter, paydos eder çalışanlar. Şu sıcak havalarda ağzına kadar doludur 49G, 54Ç. Biri Gazi’ye gider öteki Okmeydanı’na. Devletin potansiyel düşmanlarıyla doludur bu otobüsler. Kimisi lokantada garsondur, kimisi AVM’de temizlikçi, kimisi öğrenci. Kimin maşası olduğu belli olmayan terörist mahalle çocukları. İşe girecekleri zaman ikametgah senetleri bile yüzlerin ekşimesine sebep olurken, topluma adapte olmamakla suçlanırlar. Onlar ekmek kavgasının, dökülen kanların bedeliyle çocuk yaşta koca adam olurlar. Berkinlerin, Hasan Feritlerin yaşadığı mahallelerinin çocukları kavgadan korkmazlar. Çünkü, ölüm yazılan bir şiirin, türkünün sebebidir en fazla.
Devrimci mahallelerin mücadele ruhu tepeden inme değil, tarihin mirasıdır. Bu tarih hem Türkiye Solu’nun, hem İstanbul’un modern tarihini kendi içinde barındırır. İstanbul’un kenarlarındaki bu mahalleler Anadolu’dan yoksulluk ve kültürel baskılar sonucu göç etmiş halkların yeni yuvasıdır.(Zamanla bu kenarlar şehrin içinde kalacak ve inşaat mafyasının hedefi haline gelecektir).

Çoğunlukla Alevidir buranın halkı. Pir Sultan’dan, Dersim’e, Maraş’a, devletin ezelden beri canı sıkıldıkça katliam yaptığı insanlar. Bu insanların devlete kızgın olması için pek çok sebep varken devlet hep katiline aşık olmalarını istemiş, bütün bu katliamlara rağmen “ Ben devletim benim kollarım şefkatlidir” demeye devam etmiştir. Devletin kollarına başını koymadıkça bu insanlar, terörist-anarşist ilan edilmiştir.

Çünkü devlete rağmen, devrimcilere güvenmiştir bu insanlar. Anadolu’dan beş parasız göç eden halka devrimciler sahip çıkmışlardır. Evlerini tuğla tuğla kendi elleriyle örmüşler, altyapı, sağlık hizmetlerini gönüllülük esasıyla halka ulaştırmıştır. Kimi zaman gözlerini karartmış açlık sınırında yaşayan halka market tırlarını bedava açmışlardır.
Devletin devrimci mahalleleri sevmemesinin sebebi bu dayanışmadır. Çünkü devrimciler pek çok konuda görüş ayrılığına düşse de mahalleye polis geldiği zaman aynı barikatın başında dururlar. İstanbul’un her yeri kentsel dönüşümle dümdüz edilip ranta açılırken, büyük inşaat şirketlerinin bu mahallelere dokunamaması bazılarını çıldırtır. Bu yüzden çeteler, şirketler aracılığıyla buralara nüfuz etmeye uğraşırlar. Kimi zaman dalga geçilen devrimciler, en temiz duygularıyla mahallelerinde devlet eliyle korunan uyuşturucuya duvar olurlar.

Kurtarılmış bölge diyorlar ya gerçekten de bunca yoksulluğa rağmen düzenin getirdiği pek çok pislikten kurtarılmıştır. Devlet bunu hazmedemez. Kime sorarsanız sorun, mahalle halkı gözünde devlet “düşkündür.” “Ben Alevilere hoşgörü gösteriyorum, onlar camiyi ibadethane görsünler, ben de onların sırtını sıvazlıyım devlet olarak” demekle bu işler olmaz. Bir sene önce cemevinin içinde vurmuşken insanları, cenazelerine tomalarla müdahale etmişken, daha geçen hafta Günay Özarslan’ın canazesini cemevinin içinden kaçırmaya çalışıyorken, kimse gelip sizin şefkatli kollarınıza sığınmaz. Hele bu öfkenin içinde büyümüş çocuklar hiç. Sizinle anca savaşılır. Siz düşkünsünüz! Camiye ayakkabılarıyla girdiler diye yaygara kopartıp cemevinde insan öldürdünüz, cenazelere saldırdınız. Ama şunu bilemeniz lazım. Siz izin vermediniz Günay’ın cenaze törenine. Gazi halkı dövüşerek aldı elinizden cenazesini.
Düşmanlar hep korktular öfkenin bayrağı Gazi’den. Düşman olmayı hak ettikleri için. Oysa dosta güven verdi Gazi’nin yoksul konduları. Gezi Parkı mevzilerinde en büyük moraldi değil miydi şu ses: “Gazi geliyormuş arkadaşlar biraz daha dayanalım.”