Haziran’ın çağrısı ile – ve elbette ki demokratik güçlerin desteğiyle- gerçekleştirilen boykot yurt genelinde ses getirdi. Bence günün şartları, baskılar, dezenformasyon ve yandaş medyanın görmezden gelmesine rağmen katılım oldukça iyi olup boykot eylemi de başarılıydı.

Şüphesiz bu sadece bir uyarıydı. “Hele bir düşün!” mesajıydı. Anlayan anladı.

Peki kendilerine çekidüzen verecekler mi?  “ Nerede yanlışlık yaptık?” mı diyecekler.

Elbette hayır. Yapacakları daha çok baskı ve şiddet uygulamak olacak. Tam da faşizmin ruhuna uygun bir biçimde.

Boykot öncesi, polis şiddeti ve tecavüz olaylarında sık sık örnek verdikleri ABD’den kopyaladıkları önleyici tedbir politikaları gereği Onur Kılıç’ı gözaltına alıp ertesi gün de tutuklamaları bunun bir örneği. Zaten daha sonra da aynı gerekçeyle Kadir Yavaş ve Şafak Kurt’u da içeri almaları hep bu faşizan baskıları sürdüreceklerinin birer örneği.

Bu konuda öylesine pervasızlar ki kendi yasalarını bile çiğnemekten imtina etmiyorlar.

Katil, hırsız Erdoğan“ demek bu ülkede tutuklama sebebi oluveriyor. Oysa bu günlerde yüz binler aynı sloganı caddelerde, sokaklarda, meydanlarda haykırıyor. Üstelik Erdoğan’ın hemen burnunun dibinde, başkent Ankara’da. Gezi’de olduğu gibi “Bunlar bir avuç marjinal grup” diyebilirler, diyeceklerdir.

Madem öyle düşünüyorsunuz, madem sizlere göre bir avuç marjinal bunlar, öyleyse hadi bakalım, gelin bir referandum yapalım; “Hırsız ve katil Erdoğan cümlesi doğru mu?” diye soralım. Bakalım ülke nüfusunun yüzde kaçı böyle düşünüyor hep beraber görelim. Madem sizin için halk iradesinden gayrı her şey yalan, işte sandık, haydi gelin.

Cesaretiniz var mı? Elbette ki yok.

Olsa idi, yüzde on barajının ardına saklanmazlardı.

Olsa idi, biraz hukuk dinler, kendi hukuklarını bile çiğner duruma gelmezlerdi.

Olsa idi, o çok öykündükleri Osmanlı padişahları gibi halk içine çıkmaktan korkmazlardı.

Olsa idi, yandaş medya kameralarının arkasına saklanmazlardı.

Korkuyorlar, korkudan, grev erteliyorlar,

Korkuyorlar, korkudan okul kapılarını zincirliyorlar,

Korkuyorlar, korkudan caddelerden yüzlerce koruma ve eskort ile rüzgâr gibi geçiyorlar,

Korkuyorlar, korkudan  kukla savcıların, hakimlerin arkasına saklanıyorlar.

Korkuyorlar, korkudan birbirlerine bile sırtlarını dönemiyorlar.

Korkuyorlar, bütün diktatörler gibi korkuyorlar. Her gün kendilerine bir darbe yapılacak paranoyası içinde, saraylarının duvarlarından bile korkuyorlar.

“ Bu halkın a..na koyacağız” diyenlere küfür hakkı tanıyan mahkemeler, diktatörün vasıflarını sayanlara karşı  devlet terörü estiriyorlar. Öyle bir ülke düşünün ki halka sövmek serbest, diktatöre laf etmek yasak.. İşte AKP Türkiye’si..

Ancak, sokakların Türkiye’si de var ve gün be gün ayakta, eylemde, direnmekte..

Kadına düşman , emeğe düşman, laik-bilimsel eğitime düşman, dolayısıyla çocuklara, gençlere düşman AKP’ye karşı ayakta..

Veliler ayakta, grevci işçiler ayakta, TMMOB ayakta,

‘Sık ulan sık’ şiddetine rağmen esnaf ayakta,

Somalı madencileri ayakta, Fatsalı, Yırcalı köylüler ayakta..

Ayakta tüm bir ülke ayakta…

Yükselt sarayının duvarlarını diktatör koskoca bir halk ayakta….