Ülkedeki ekonomik, siyasal ve sosyal bunalım üçgeninden kaçmak isteyen iktidar cephesi, Ayasofya tartışmasıyla kendine bir ‘nefes odası’ yaratabileceğini düşünüyor. Hedefte hem Cumhur İttifakı’nın seslendiği kitlenin konsolidasyonu hem de Millet İttifakı’nı din-siyaset gerilimi üzerinden dağıtmak var

Ayasofya tartışması: İktidar, suni gündemle bir taşla iki kuş vurma niyetinde

POLİTİKA SERVİSİ
Türkiye’nin gündemi AKP-MHP ittifakı tarafından Ayasofya tartışmalarıyla işgal edilmeye çalışılıyor. Ekonomik, siyasal ve sosyal bunalımların yaşandığı ülkede, çözülmesi gereken birçok sorun varken iktidar kanadının kendi tabanını konsolide etmek amacıyla ürettiği bu özel gündem, kamuoyunun da tepkisini çekiyor.

Peki, Ayasofya tartışmalarının kökeni nereye dayanıyor? Tarihte önce kilise daha sonra da cami olan bu özel mekan, toplumlar ve devletler açısından nasıl bir anlam ihtiva ediyor? AKP-MHP iktidarının Ayasofya tartışmasını başlatmasının arka planında hangi siyasal hedefler yatıyor?

Ortodoksların ‘kutsal mekan’ olarak kabul ettiği Ayasofya’nın yapımı 537 yılında tamamlandı.

Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından yaptırılan Ayasofya, Konstantinopolis Ortodoksluk Patriği’nin merkezi oldu. İmparatorların taç giymelerine ve birçok önemli törene şahitlik etti.

Ayasofya, 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’da kontrolü sağlamasının ardından camiye dönüştürüldü. Osmanlı hanedanı tarafından İstanbul’un alınmasının bir ‘zafer tacı’na dönüştürülen yapıda, bütün mozaikler sıvayla kapatıldı ve etrafına dört minare inşa edildi. Bin yıl boyunca, Sevilla Katedrali’nin inşası tamamlanana kadar, dünyanın en büyük katedrali olma özelliğini korudu. Cumhuriyet döneminde ise müze olarak ziyaretçilerine kapılarını açtı.

1500 yıllık tarihi boyunca birçok badire atlatmış olmasına rağmen Ayasofya, hâlâ günümüzde bütün muhteşemliğiyle Tarihi Yarımada’nın en güzel noktasında yer almaya devam ediyor.

Cumhuriyet döneminde 1931 yılına kadar cami olarak kullanılan Ayasofya’nın o tarihte kapatılmasının ardından, Amerikalı arkeolog Thomas Whittemore, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği izinle kilisedeki mozaiklerin ortaya çıkarılması için restorasyon çalışmalarına başladı.

Bu çalışmalar sürerken 1934 yılında Ayasofya, Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülerek ziyaretçilere kapılarını açtı.

SİYASETİN KAÇIŞ RAMPASI OLARAK AYASOFYA

1934 yılından günümüze kadar hâlâ müze olarak tüm dünyadan ziyaretçilerin ilgisini çeken UNESCO Dünya Mirası listesindeki Ayasofya, Cumhuriyet tarihi boyunca birçok kişi ve kurum tarafından siyasetin bir aracı haline getirilmeye çalışıldı.

İlk olarak 1967 senesinde İstanbul’u ziyaret eden Papa 6’ncı Paul’un Ayasofya’ya giderek dua etmesinin ardından Milli Türk Talebe Birliği, bu ziyaretin ertesi günü Ayasofya’da namaz kıldı.

Müzenin statüsünün tartışılmaya başlandığı bu olaydan yıllar sonra, Osmanlı döneminde yapının dışına inşa edilen Hünkar Kasrı, 1991’de ibadete açıldı.

Temmuz 2016’da Ayasofya’da Diyanet tarafından ‘sahur programı’ yapılması ve bunun devlet televizyonu TRT’de ekrana getirilmesinin ardından Yunanistan’dan tepki geldi. Aynı sene ekim ayında, ibadete açık olan Hünkar Kasrı’na Diyanet tarafından imam atandı.

Ayasofya’nın tekrar cami olarak ibadete açılmasını savunanlar, müzenin tapusundaki cami ibaresini temel olarak gösteriyor.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarı boyunca sıklıkla gündeme gelen Ayasofya’nın statüsü konusunda her zaman kaçamak cevaplar verdi. Ancak mekandaki bazı dini etkinliklerle bir şekilde konu kamuoyunun gündeminde tutuldu.

AKP iktidarının ilk yıllarında Batı devletleriyle oldukça olumlu bir ilişkisi olan Erdoğan, Ayasofya’nın ibadete açılması konusuna önceleri olumsuz yaklaştı. Konuya dair geçmişte yaptığı açıklamalarda, Sultanahmet’in boş olduğu, Ayasofya konusunun ise ‘birilerinin oyunu olduğu’ gibi ifadeler kullandı.

Erdoğan, İstanbul ve Ankara gibi kritik birçok kentin kaybedildiği 31 Mart yerel seçimlerinin hemen ardından ise yaptığı bir konuşmada, çok yoğun bir talep olduğunu ve bu konuda ‘bir adım atabileceklerini’ ifade etmişti.

MAYIS 2020’DE TARTIŞMALAR YENİDEN ALEVLENDİ

Geçtiğimiz 29 Mayıs’ta Erdoğan’ın dev ekrandan bağlandığı Ayasofya’da “İstanbul’un Fethi’nin 567. yıldönümü etkinlikleri” kapsamında Fetih Suresi okundu.

Bu etkinliğin ardından Yunanistan’dan tepki geldi. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Stelios Petsas, ‘Fetih’ etkinliklerini bir ‘meydan okuma’ olarak nitelendirdi.

Yunanistan’dan gelen açıklamaların ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Yunanistan'ın Ayasofya'da Kur'an-ı Kerim okundu diye sesini çıkarması saçmalık ve haddini aşmaktır” ifadelerini kullandı.

Daha sonra yapılan karşılıklı açıklamalarla iki ülke arasındaki gerilimin dozu hükümetler düzeyinde yükseltildi.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün TRT ekranlarındaki konuşmasında, Ayasofya’nın statüsü konusunda Danıştay’ın vereceği karara göre hareket edileceğini söyledi.

Ayasofya konusunda 1934 yılındaki karara itaat edilmesi gerektiğini söyleyen tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ise “Çocuk oyuncağı değildir, politika aracı yapılmamalıdır, tehlikelidir. Bunu karşılayacak gücünüzün olması gerekir” değerlendirmesini yaptı.

SİYASAL AÇIDAN NE ANLAMA GELİYOR?

Birçok kesim tarafından Ayasofya’nın statüsü konusunun tekrar gündeme gelmesi, AKP’nin gerek ekonomik gerekse de siyasal sıkışmışlığını aşmak için suni bir gündem yaratarak ‘odağı başka yöne çekme çabası’ olarak yorumlanıyor.

AKP’nin son 3-4 yılda sıklıkla yaptığı gibi, Ayasofya üzerinden de kendi tabanı üzerinde etkili olacak bir motivasyon yaratmaya çalıştığı yapılan değerlendirmelerde başı çekiyor.

Ayasofya tartışmalarına MHP lideri Bahçeli’nin de üst perdeden dahil olması ve “Ayasofya'dan çan sesi değil, Allah'ın izni ile ezan sesi yükselecektir” ifadelerini kullanması, bu yöndeki yorumlara önemli bir dayanak oluşturuyor.

Bu noktada Erdoğan- Bahçeli ikilisinin, ülke idaresinde karşılarına çıkan ve kendi ittifaklarını dağıtma potansiyeli taşıyan gerçek problemleri, Ayasofya ve benzeri suni siyasal tartışmalarla perdelemek istediği de söylenebilir.

Söz konusu suni gündemin, milliyetçi-muhafazakâr algıda ‘tarihsel düşman’ olarak görülen Yunanistan ile karşılıklı yaratılan gerilim teması üzerinden ilerletilmesi de konunun bir başka dikkat çekici boyutu olarak göze çarpıyor.

HEDEF MUHALEFETİ PARÇALAMAK MI?

Ayasofya tartışmasının bir başka yönü de iktidar cephesinin muhalefet konumundaki Millet İttifakı’nda oluşturmaya çalıştığı iç çatışma.

Millet İttifakı’na dahil olan partilerin din-siyaset ilişkisine olan farklı yaklaşımları, Erdoğan ile Bahçeli tarafından önemli bir koz olarak ele alınıyor.

Cumhur İttifakı’nın son dönemlerde sık sık din temelli tartışmaları gündeme getirerek, karşı cephede bir yarık oluşturma çabası sır değil. Ayasofya tartışmasından önce, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinselleri hedef alan sözlerinin ardından başlayan tartışma da bunun bir tezahürüydü.

Millet İttifakı’nın güçlü partileri olan CHP ve İYİ Parti tartışmalarda net bir tutum almaktan kaçınırken, Saadet Partisi ise eşcinsellere karşı olan reddiyeci konumunu ısrarla vurgulama ihtiyacı hissetmişti.

Ayasofya meselesinde de Millet İttifakı’nın net bir tutum almaktan kaçınacağı tahmin edilebilir. Dün CHP Sözcüsü Faik Öztrak tarafından yapılan, "18 yıldır iktidardasınız. Şu anda parti devletini de kurdunuz. Tek adamın bir kararnamesine bakar iş. Bunu daha fazla istismar etmeyin. Bunun üzerinden siyaset yapmayın. Açacaksanız açın” şeklindeki açıklama da bunun açık bir göstergesi.

Millet İttifakı’nın diğer bileşenlerinin konu hakkındaki görüşleri daha net olsa da ittifakı korumak adına temkinli açıklamalar yapmaları gözden kaçmıyor.

İYİ Parti Meclis Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, şahsi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, bir yandan “Ayasofya’nın ibadete açılması temennisini” dile getirirken, diğer yandan da bunun bir iktidar taktiği olduğunu vurgulamadan geçmedi: “Ayasofya’da ezan okunuyor 5 vakit, olur da bilmeyenler vardır. Oylar düşmeye devam ediyor, hem de son sürat. Ayasofya meselesinin yeniden gündeme gelmesi de bundan. Malzeme kıtlığı çekiyorlar. İnşallah ibadete açılır ama vatandaş bir kere karar verdi; sizi iktidardan gönderecek.”

Saadet Partisi’nin bu konudaki tavrı ise ittifakın diğer bileşenlerine göre çok daha net. Parti, her sene “İstanbul'un fethinin yıl dönümünde” düzenlediği Ayasofya eylemini, bu yıl koronavirüs nedeniyle bir internetten düzenledi. ‘Ayasofya Cami’ ifadesini kullanan partililer, eylemlerini ‘camiyeayakkabiylagirilmez.com' adlı web sitesinden gerçekleştirdi.

İktidarın Ayasofya tartışmasıyla hedeflediği seçmen konsolidasyonunun istenilen düzeyde çalıştığını söylemek zor. Toplum ekonomik sorunlarla yüz yüzeyken, insanlar kendi yaşantısına pozitif ya da negatif hiçbir etkisinin olmayacağını düşündüğü Ayasofya’nın ibadete açılması meselesiyle pek ilgili değilmiş gibi görünüyor.

Öte yandan Millet İttifakı da iktidarın deyim yerindeyse ‘kör göze parmak’ yapmaya çalıştığı bu hamleyi görmüş durumda. Gelişmeler şimdilik, Ayasofya üzerinden geliştirilen suni gündemin muhalefet hattına bir stres yüklemeyeceği yönünde.