Bu yazıyı cumartesi sabah saatlerinde İstanbul’daki evimden yazıyorum. Bir gün önceden, yazıyı her zamankinden erken göndermem için bilgilendirildim. Çünkü gazete kar nedeniyle erken basılacakmış. Neredeyse geçen pazartesiden beri Aybar Kar Fırtınası’nı ya da onun zirve anını bekliyoruz. Fırtına önceden markalandığı için olacak daha çarşamba gününden, cuma günkü uçuşum iptal edildi. Dolayısıyla Antalya’ya gidemedim ve Psikiyatri Kış Okulu’ndaki “Sosyal Medyada Temas” başlıklı panel konuşmamı fiziksel temaslı olarak yapmam mümkün olmadı, çevrimiçi olarak yapacağım. Ancak yağan kar beni tatmin etmedi.

Hatta “Bunun için mi uçak kalkmadı?” bile dedim. Sosyal medyaya bakılırsa bir hayal kırıklığı yahut kandırılmışlık hissi de belirgin. 1987’nin belgesellere konu olan meşhur karlı günleri şöyle dursun, daha geçen ayki kar yağışının bile yanına yaklaşamadı Aybar. Çalışma masama vuran pırıl pırıl kış güneşi eşliğinde yazıyı yazarken, Kavafis’in ‘Barbarları Beklerken’ şiirinin son dizelerindeki gibi bir psikoloji içindeydim: “Neden böyle hızla boşalıyor sokaklarla alanlar, / neden herkes dalgın dönüyor evine? / çünkü hava karardı barbarlar gelmedi / ve sınır boyundan dönen habercilere göre, / barbarlar diye kimse yokmuş artık / Peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan? / bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza.” (Çeviri: Cevat Çapan) Kavafis bu şiirde, varoluşunu deliler gibi korktuğu düşmanın varlığına bağlayan çaresiz bir ruh halinden söz ediyor. Aybar Kar Fırtınası’yla olan yaklaşık bir haftadır süren fırtınalı tanışıklığımız, Kavafis’in şiirindeki zavallı insanlığın, barbarlarla olan ilişkisi kıvamında sürüyor.

VORTEX NE KARDEŞİM?

@afettehlikesi hesabını kullanan Kerem Ökten isimli meteoroloji uzmanı, 11 Mart günü, “Bu yağan kar erimez. Yarın bir de mezosiklon vortex var” diye bir tweet atmış. Mezosiklon Vortex kelimesinden bir şey anlamıyorum ama heyecanlanıyorum. 12 Mart sabahı penceremden bakarken asfalt zemindeki karın neredeyse tamamen eridiğini görüyorum. Peki ‘neresi için konuşuyor, yani İstanbul’sa eğer, hangi ilçesi için mesela?’ Sosyal medya söz konusu olunca bunun önemi yok. Herkes kendi yaşadığı gibi yer gibi düşünüp heyecanlanabilir. “Mezosiklon Vortex sonuçta”, boru değil. Boru değilse, peki ne o zaman? Bilmiyoruz çünkü bu köşede daha önce de işlediğimiz gibi, bir “Bağlam Çöküşü”* (context collapse) içindeyiz. Bunun en güzel ifadelerinden birini, söz konusu meteoroloji uzmanının tweetini alıntılayarak paylaşan @kedimelegi isimli kullanıcının tweetinde görüyorum: “Ben bu kelimenin anlamını bilmek zorunda mıyım? Ben Adana’da yaşıyorum İstanbul taksiciler odasinin başkanını neden tanıyorum? Ben basın ekspres yolunun bakanlığa mı belediyeye mi ait olduğunu neden araştırıyorum? Bu ülkede hayatta kalmak için daha kaç skill geliştirmem gerek?” (Not: Yazım hataları ve İngilizce karakter kullanımına dokunulmadan kopyalandı) Kullanıcı aslında teorik adını kullanmadan “bağlam çöküşü”nden bahsediyor ve bu aslında dünyanın sosyal medya kullanan tüm coğrafyaları için geçerli. Bunu bilmek zorunda değil elbette. Tıpkı hiçbirimizin mezosiklon vortex’i bilmek zorunda olmadığı gibi. Ancak sosyal medya buna zorluyor. Eskiden “iyi kar yağdı” diye özetleyebileceğimiz bir şey, bir anda her yönüyle hayatın tek konusu oluyor ve haddinden fazla önemli hale geliyor.

HAVA TAHMİNLERİ VE SOSYAL MEDYA

Meteoroloji Uzmanı Dr. J. Marshall Shepherd, meteoroloji konusunda belirsizlik iletişiminin iyi yapılmadığını söylüyor.** Çünkü doğası gereği meteoroloji tahminlerinin sürekli güncellenmesi gerekiyor. Değişkenlikler içeren bir süreç. Buna karşılık sosyal medya kullanıcıları olarak bir “kesinlik” bekliyoruz ve genellikle ilk tahmine sadık kalıyoruz. Hiçbir şey anlamadığımız grafik modellere bakıp sanki navigasyon programı yardımıyla gelen bir araç gibi rotadan hiç sapmadan ilerleyecek bir hareket umuyoruz. Bu gerçekleşmeyince de tepki gelişiyor. Oysa sadece abartılı ya da yanlış çıkan tahminlere odaklandığımız için, sıradan günlerde doğru çıkan binlerce tahmini de gözden kaçırıyoruz. Bunda sadece kullanıcıların değil, yılda birkaç kez böyle ayaklarına top gelen kimi uzmanların da katkısı var. Daha fazla etkileşim almak için abartılı bir şekilde tweetleyen uzmanlara da sık rastlanıyor. Özellikle kar söz konusu olduğunda, tahmin mi yoksa temenni mi tam olarak anlaşılmayan bir heyecan gözleniyor. Sosyal medyadaki yerli, yersiz duyarlılık selinde, karın herkes için o kadar romantik bir şey olmayacağı konusundaki görgünün nasıl gelişmediğini de anlamak zor.

Bu heyecanın sadece sosyal medya için değil, kamu kuruluşları dahil tüm taraflar için geçerli olduğu söylenebilir. Kar Fırtınası’nın adının bile önceden konulup günler önce konuşulmaya başlaması, tedbiren okulların tatil edilmesi, kamu çalışanlarının idari izinli sayılması hep sosyal medyanın büyüttüğü beklentiyle ilgili bana kalırsa. Çünkü gerçekten tahminlerdeki gibi bir kar fırtınası gerçekleşir ve sosyal medya korosu “her şey ortadayken önlem almadınız” diye suçlarsa, söyleyecek bir şey yok. Bir önceki, görece hazırlıksız yakalanılan kar yağışı da bir ders olmuş gibi. Dolayısıyla herkes kendini otomatikman güvence altına almaya çalışıyor ve en kötü ihtimal üzerinde bir mutabakat sağlanıyor. Bu gerçekten iyi mi kötü mü tartışılmalı. Olayları kolektif sosyal medya aklı ile karşılamak, her zaman iyi bir şey olmasa gerek. Bu yazıyı cumartesi öğle saatlerine doğru baskı için teslim ediyorum. Siz okuyana dek Aybar Kar Fırtınası tahminlerin hakkını verirse, kendisinden peşin peşin özür dilerim.

*https://www.birgun.net/haber/twitter-agzi-olan-konusuyor-sorununu-cozebilecek-mi-358375
** https://www.forbes.com/sites/marshallshepherd/2017/03/21/why-people-think-weather-forecasts-are-bad-when-they-are-actually-pretty-good/?sh=c4911fa5e744