Aydın 'Efe'lerinden Ege'de zaferler haftasına

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU
Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı

30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil ediyor.

Bu nedenle her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksekokulları bu tarihte mezun veriyor. Tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli oluyor.

19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan Ulusal Kurtuluş yolculuğu, 9 Eylül 1922'de İzmir'de sona ererken, en önemli dönüm noktası elbette 7 Eylül ve Aydın'ın ve efelerin verdiği mücadeledir.

7 Eylül günü Aydın için bağımsızlığın, onurun, meydan okumanın, dik durarak kazanmanın hayat bulmuş halidir.
27 Mayıs 1919 günü Yunanlıların işgaline uğrayan Aydın, bölgedeki tek silahlı ve organize güç olan efelerin gayretleriyle 30 Haziran 1919 günü kurtarılır. 27 Mayıs tarihinden itibaren de efeler Kurtuluş Savaşı'nda bir kıvılcım olarak yer aldılar.

Aydın'da gerçekleştirilen bu savunma, Kurtuluş Savaşı'nın hemen başında, Yunan işgalinin ilk dalgalarına karşı gerçekleştirilir.

Başlarında Yörük Ali Efe olan efeler, Milli Mücadele'nin ilk düzenli halk direnişi olan Malgaç Baskını'nı gerçekleştirerek Aydın'ın ve vatanın emperyalizme kolay kolay teslim olmayacağını dosta düşmana gösterir.
Geri çekilmek zorunda kalan Yunan kuvvetleri Aydın'dan atılır, fakat takviye edilen Yunan kuvvetlerinin karşı saldırısına karşılık 4 Temmuz 1919 günü Aydın'ın kahraman efeleri şehri terk edip dağlara, destansı bir direnişe yol alırlar. Bu sebeple Aydın, Kurtuluş Savaşı sırasında iki kez işgal edilir ve iki kez de kurtarılır.

Aydınlılar, zihinlerinde iki kurtuluş arasında yaşanan acıları, yakılıp yıkılmayı, sürgünü, ölüm dolu günleri hatırlamaktansa mücadele azmini, direnişi ve sadece kazanmayı yaşatmışlardır.

Nitekim efelerimiz 7 Eylül gününe kadar biz torunlarını gururlandıran bir mücadele ortaya koyarak bağımsızlığa giden yolda canlarını seve seve vermişlerdir.

Çünkü1 Eylül 1922'de Mustafa Kemal , tarihi emrini vermiştir:

"Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri!.."

Bağımsızlık ateşi ile yanan Türk Birlikleri de bir an önce İzmir’e girmek için yıldırım gibi ileri atılmışlardır. Yunan ordusu silahını, cephanesini ve malzemesini terk ederek kaçarken her yeri yakıp yıkmıştır. Binlerce ölü veren Yunanlıların toparlanmaları olanaksızdır. Tek hedefleri İzmir'e ulaşarak gemilerle kaçmaktır.

Türk birlikleri 1 Eylül'de Uşak ve Kütahya'ya, ertesi gün de Eskişehir'e girdi. Batı Anadolu kentleri birbiri ardına geri alınıyordu. 4 Eylül'de Alaşehir, Buldan, Kula, Söğüt, 5 Eylül'de Bilecik, Bozöyük, Simav, Demirci, Ödemiş, Salihli; 6 Eylül'de Akhisar, Balıkesir, 7 Eylül'de Aydın, 8 Eylül'de Kemalpaşa ve Manisa'ya Türk birlikleri giriyordu.
Türk ordusunun üstün başarısı karşısında Yunanistan 2 Eylül'de İngiltere'ye başvurarak, Yunan ordusunun Küçük Asya'yı boşaltması için ateşkes sağlanmasını istemiştir. Lloyd George ve Lord Curzon ise Türklerin İzmir yakınlarında durdurulabilmeleri halinde daha iyi bir barış sağlanabileceği önerisinde bulunmuştur.

Ve Türk ordusu, İzmir önlerindedir artık . ''3 yıl, 3 ay, 25 gün'' süren savaş sona eriyordur. İzmir'de ulusal isyanın ilk kurşununu sıkarak işgalci Yunan Efzun Alayı'nın bayraktarını Karataş'ta yere indiren gazeteci Hasan Tahsin'in başlattığı mücadele, yine aynı kentte noktalanır.

9 Eylül 1922, saat 11.00'de Türk süvarisi İzmir'e girmiş ve Konak'ı da zapt etmiştir. Teğmen Ali Rıza ve bir erle hükümet konağının merdivenlerini yıldırım hızıyla adımlayan Binbaşı Şerafettin Bey, ikinci kattaki balkonda duran Yunan bayrağı'nı indirip, yerine Türk bayrağı'nı çekiyordur. Halk coşku içinde özgürlük türküleri söyleyip ulusal kahramanını, Mustafa Kemal Atatürk'ünü beklemektedir artık.

Yurt işgale uğradıysa iş bölümü önemlidir. Eğer ki mücadele edilecek olan emperyalizm ise ve saldırı organize ise işbölümü daha da önemlidir.

İşte efelerimiz öyle bir mücadelenin içerisinde işlerini güçlerini bırakarak, Nâzım Hikmet'in deyişiyle, cephede çakmak çalmayı, yurdun dört bir köşesine bir kurtuluş müjdesi olarak sunmayı kendilerine iş edinmişlerdir.
Nâzım Hikmet'in dizelerinde Nurettin Eşfak'ın yazdığı gibi:

"...Biliyorum :
iş bölümünden bahsedeceksin.
Fakat, Ankara’da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü.
Öyle günlerde yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için :
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü..."


Savaş sonrası, yiten canları, kahramanlık destanlarını haklı çıkaracak tek şey ise , bu ülkenin eskisinden daha güçlü bir şekilde ayağa kalkabilmesiydi.

Mücadele önemli olsa da, geride kalan yıkılmış ülkeyi tamir etmek de önemliydi. Denilebilir ki, Nazilli'den başlayan sanayileşme Türkiye'nin dört bir köşesinde kurulan fabrikalarla emperyalizmle mücadeleyi perçinledi. Bugünlerde art arda elden çıkarılan fabrikalar, o günlerde damla damla, teker teker dikildi.

Yetmedi, artık ülkenin refahını artırmak için asıl işbölümüne geçmek gerekiyordu.

Amaç da belliydi: Sanattan sanayiye, ordudan eğitime tam bağımsız Türkiye!

Bugün 30 Ağustoslarda, 7 Eylüllerde, 29 Ekimlerde, 23 Nisanlarda bu heyecanı hâlâ yaşayabiliyorsak, bunlar bu mücadele azminin, zafere olan inancın sayesindedir.

Bu ülkenin kuruluş iradesi bunu içimize o kadar derin işletmiş ki, bu ülkenin vatandaşları olarak tüm karşı koymalara, yoldan saptırmaya çalışanlara rağmen dimdik ayaktayız.

Kurtuluş mücadelesinin ilk kıvılcımını ateşleyen efeler diyarı Aydın, söz konusu vatan olduğunda yine aynı kıvılcımı yakmaya her zaman hazırdır.

Bugün bir kadın büyükşehir belediye başkanı olarak sizleri selamlayabiliyorsam, bu, bu uğurda mücadele edenlerin sayesindedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, onun silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bir kez daha minnet duygularımla anıyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.