Esasında sadece fonksiyon gaspı niteliği değil; yetki ve şekil unsurları bakımından hukuka aykırılık içermiyor olsaydı dahi kamu yararı içermemesi, kadınların yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı başta olmak üzere en temel haklarına yönelik güvenceleri ortadan kaldırması dolayısıyla da Cumhurbaşkanı kararının idare hukuku bakımından da hukukla bağdaşır yanı yok.

Aydınlık bir dünya için bir aradayız

EKİN ÖZTÜRK

20 Mart Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile iktidarda olduğu on yıllık dönemde kadınlara ve LGBTİ+’lere yönelik şiddetin, cinayetlerin faillerini aklayan, meşru ve hatta mağdur gösteren; kadınları toplumsal alanlardan dışlayarak eve hapsedebilmek için her türlü imkânı kullanan; bedenlerimiz üzerinde dahi söz hakkı tanımayan iktidar, şiddettin ve kadın cinayetlerinin artmasına neden olan politikalarına devam edeceğini ve bunların önündeki engelleri kaldırarak faillere her türlü imkânı sağlayacağını, kadınların hapsedilmeye çalışıldığı hane içindeki şiddeti görmezden geleceği yönündeki iradesini Resmi Gazete’de yayımlayarak ayan beyan ortaya koymuştur.

Usule ilişkin çokça konuşuldu, yazıldı; Anayasa uyarınca yapılacak uluslararası antlaşmaların onaylanmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlı olduğu; usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu; usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı ve yine Anayasa uyarınca “kanun” hükmünde olan uluslararası sözleşmeden idari tasarrufla çekilmeye yönelik, fonksiyon gaspı niteliğinde ağır ve açık hukuka aykırılık içerdiğinden Anayasa'ya çok açık aykırılık taşıyan kararın yok hükmünde olduğu barolar, akademisyenler başta olmak üzere herkes tarafından çokça vurgulandı.

Esasında sadece fonksiyon gaspı niteliği değil; yetki ve şekil unsurları bakımından hukuka aykırılık içermiyor olsaydı dahi kamu yararı içermemesi, kadınların yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı başta olmak üzere en temel haklarına yönelik güvenceleri ortadan kaldırması dolayısıyla da Cumhurbaşkanı kararının idare hukuku bakımından da hukukla bağdaşır yanı yok.

Ama esas tartışma bunun çok ötesinde. Ne Cumhurbaşkanı’nın ne de bakanların hukuka uygun işlem tesis etme kaygısı taşımadığını biliyoruz. Zaten biliyorduk, ama yaşaya yaşaya da öğrettiler.

Esasında bugün olan Resmi Gazete’de yayımlanan kararla; iktidar partisinin genel başkanının; AKP’nin genel başkanı Cumhurbaşkanı’nın kadınları ve tüm şiddet mağdurlarını umursamadığını, korumayacağını ve hatta faillerini engellemeyeceğini resmi olarak açıklamasıdır.

Yıllardır kadın cinayetlerinin münferit olmadığını, devlet eliyle desteklendiğini ve örgütlendiğini, tam da bu yüzden politik olduğunu söylemiştik, söylüyorduk. Şimdi bu sadece kadınların sözü olmaktan çıktı, şimdi iktidar açıkça cinayetlerin ve şiddetin önündeki engelleri kaldıracağını kendi beyanıyla ortaya koymuş oldu.

İstanbul Sözleşmesi, hem kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddetle hem de ev içi şiddetle mücadeleyi öngören, kadınlara yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile bağlantısını ortaya çıkaran, kadınlara yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali olduğunu ve eşitliğe aykırı olduğunu vurgulayan, kadınlara yönelik şiddeti insan hakkı ihlali olarak düzenleyen ve kadınların on yıllarca süren mücadeleleri üzerine hazırlanan çok temel bir insan hakları metnidir.

İstanbul Sözleşmesi ile sözleşmenin denetlenmesi bakımından raporlama usulü öngörülerek, sivil toplum kuruluşlarının ve kadın örgütlerinin de gölge rapor katkıları ile bölgesel bir farkındalık yaratma olasılığı olanaklı hale gelmiştir.

Yine Sözleşme ile kadınlara yönelik şiddetin kamusal ya da özel alanda meydana gelebileceği belirtilerek her ikisinde de taraf devletlerin bu şiddeti önleme sorumluluğu olduğu; kural altına alanın; kadınlara yönelik şiddetin uygulamasında hiçbir örf adet kültür inanış gibi gerekçelerin kabul edilemeyeceğini sadece evli olan kadınların değil tüm kadınların ve ev içi şiddete maruz kalanların gözetilmesi gerekliliği kural altına alınmıştır.

Sözleşmede şiddetin yalnızca fiziksel değil sosyal, ekonomik, psikolojik ve benzeri pek çok türü olduğu ortaya konmuş ve Anayasa'ya ve temel insan hakkı metinlerine paralel olarak tüm bu şiddet biçimlerine yönelik düzenlemeler öngörülmüştür.

Yine sözleşmede kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddet söz konusu olduğunda arabuluculuk gibi, uzlaştırma gibi alternatif çözüm yollarının yasaklanması kural altına alınmıştır.

Yani aslında çok çok özetle İstanbul Sözleşmesi; biraz da hukuk diliyle ifade etmek gerekirse kadınların hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan ve tam da Anayasa'da tarif edildiği üzere bu haklara yönelik siyasal, ekonomik ve sosyal engel olarak gerçekleşen kadınlara yönelik şiddeti önleyerek yaşama haklarına yönelik güvenceler oluşturan; kadınların maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları sağlamaya dönük mekanizmalar öngören ve kadına yönelik şiddet ile toplumsal cinsiyet eşitsizliği arasındaki bağlantıyı ortaya koyarak cinsiyetler ve cinsel kimlikler arasındaki eşitliğin yaşama geçmesini sağlayacak düzenlemeler öngören bir temel insan hakları sözleşmesidir.

Yüreği kör olmamış; şiddetten, öfkeden, nefretten beslenmeyen hiçbir kişinin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasını istemesi olanaklı değil.

Aslında on yıldır yaşadıklarımız, on yıldır gördüklerimiz bize bunu kafamıza kazıya kazıya öğretmişti. Kaybettiğimiz her hakta daha fazlasını yapamazlar dediğimizde ve daha fazlasını yapamazlar dediğimiz her anda en kötüsünü yaptıklarında; katledilen, saldırıya maruz bırakılan kız kardeşimizin haberini her aldığımızda; güzel olan her şeyi birer birer yok ettiklerinde öğrenmiştik; AKP hiçbir zaman bizim yanımızda olmamıştı, hiçbir zaman bizi korumak istememişti, görünür olmamızı istememişti, sözümüz olmasını istememişti ve nihayetinde yaşamamızı istememişti.

Şimdi, bunu resmi olarak da ilan etmiş oldular.

Artık bizim kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Birbirimizden başka, canımızdan başka kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Bizim, bir arada durmaktan başka hiçbir yolumuz kalmadı.

Korkuyorlar kadınlardan; yıllardır kadın katillerinin, istismarcıların, tecavüzcülerin önüne kuramadıkları, kurmadıkları barikatları kadınların önüne kuruyorlar.

Korksunlar.

Çünkü bizim canımızdan başka kaybedecek hiçbir şey kalmadı.

Korksunlar. Çünkü yaşamak istiyoruz. Özgür ve korkusuz yaşamak istiyoruz.

Korksunlar. Çünkü bir kız kardeşimiz korksa karanlıktan, bilsinler ki dünyayı yakarız aydınlatmak için.

Korksunlar, çünkü geç de olsa öğrendik. Biz birbirimizin çaresiyiz ve aydınlık bir dünyayı ellerimizle biz kuracağız.