Delilik de bir anlamda gerçekle bağı iyice yitirmek, bir anlamda doğaüstü bir hayal dünyasında yaşamak gibi bir şey değil mi?

Ayin: Miras alınan delilik

Ayin, finalini biraz daha muğlak bıraksa ya da ne bileyim biterken seyircisine Rosemarie’nin Bebeği’ndeki huzursuzluğu yaşatsa bir başyapıt olacakmış. Bu haliyle de çok iyi bir film. İyi oynanmış, iyi çerçevelenmiş, iyi kurgulanmış, kısacası her haliyle iyi bir sinema örneğiyle karşı karşıyayız. “Ayin”, David Lynchvari bir film de olabilirmiş. Kayıp Otoban ya da Mulholland Drive benzeri akıl hastalığının merkezine bir yolculuk tadında giden film, başından beri ima ettiği doğaüstü olaylarla sonlanıyor. Doğaüstünü doğal olanın metaforu okumak her zaman mümkün tabii ki.

Bir yakının ölümü insanın hayatla verdiği en büyük sınavlardan birine dönüşebilir. Ölümle birlikte gelen suçluluk duygusu, ölümün kavranamaması, “ölenle ölmek”, yastan çıkamamak ya da yasa hiç girememek insanın ruh sağlığını derinden etkileyebilir. Bir de üstüne üstlük, bir yakının ölümünü başka bir yakının ölümünün izlemesi yani kişinin bir travmanın etkisinden çıkmadan yeni bir travmanın etkisine girmesi gibi durumlar deliliğe giden kapıları açabilir. Delilik de bir anlamda gerçekle bağı iyice yitirmek, bir anlamda doğaüstü bir hayal dünyasında yaşamak gibi bir şey değil mi?

Ayin’in kahramanı Annie (Toni Collette) iki çocuklu bir ailenin annesi. Annie, kendi annesini kaybedeli daha birkaç gün olmuş. Annie’nin annesi çoklu kişilik bozukluğuna sahipmiş, intihar eden erkek kardeşi ise şizofrenmiş. Annie’nin kendi ruh sağlığına dair kuşkuları olması beklenir doğal olarak. Anne kaybı ise, ruh sağlığını en sarsan şeylerden biri. Annie’nin kocası Steve (Gabriel Byrne) sakin ve pasif biri. Büyük kardeş olan oğul Peter ise tabiri caizse kafa bir dünya gezmekten hoşlanıyor. Ölen anneannenin en sevdiği torunu olan henüz ergenliğe girmiş olan Charlie ise asosyal bir kız.

Annie’nin çocuklarıyla, özellikle oğlu Peter’la arası iyi değil. Peter bir gece uyandığında annesinin üzerlerine tiner dökmüş ve kibriti çakmak üzere olduğunu görmüş. Annesi, suçu uyurgezerliğine yüklemek istede de, bir oğlun kolay kolay böyle bir travmanın altından kalkması beklenemez. Peter, boşuna ot içmiyor.

Ve sonra Peter bir partiye gider. Annesi Charlie’yi de yanında götürmesini ister. Charlie’nin partide alerjik şoka girmesi, bütün herşeyi değiştirecek bir süreci başlatacaktır. Korku filmlerinde bir yerde durmak lazım, çünkü filmi seyretmeden okuyanlar için filmin tadını kaçırmamalı.

Toni Collette’in büyük hatları olan bir yüzü var. Bu yüz çok güzel olabildiği gibi, hayvani bir şekle de bürünebiliyor. Toni Collette’in , yüzünün aldığı şekilleri izlemek bile filmi seyretmek için yeterli neden olabilir. Collette bir oyunculuk gösterisi sunuyor resmen.

Ayin, yönetmen Ari Aster’in ilk filmiymiş. Doğrusu Aster çok usta işi bir film yapmış. Her sene bir ya da birkaç korku filmi büyük sükse yapıyor. Bugüne kadar içlerinde beni en çok etkileyeni “Ayin” oldu. Buna meşhur “Get Out” da dahil.