24 Nisan’da Çanakkale ‘zafer’ şenliği düzenlemek: İğrenç de değil, tiksindirici. Zeka katsayısı açısından “-Tren; -Öpsün seni Zeki Müren”e, zerafet açısından da  “-Odun; -“Uysa da kodum, uymasa da kodum”a mümasil.

“Ayıp” bile diyemiyorum”: ‘Ayıp’, ancak utanabilecek/utanması gerekir iken utanmayan varlıklara hitaben söylenecek bir söz; bunlar ise, yüzü hiçbir zaman/şekilde/koşulda kızarmayacak; komşuda yas tutulurken şenlik düzenleyen; şenliklerini yasa denk gelsin diye sahtekârlık yapan; üstelik, yası tutulan ölünün alenî katilleri, cinayetin aslî failleri. Dahası da var, anasını-babasını öldürdüklerini, cinayetin yıl dönümünde şenliğe  davet ediyorlar  “gel bizimle halay çek/horon tep ecdadının katli şerefine” diye: İğrenmiyorum, tiksiniyorum; zira, iğrenmek beyinden geçer; tiksinmek ise beyne gerek kalmadan omurilikte varlık kazanır; tabiî insansan.

Çanakkale Muhabereleri ve de ‘zafer’iymiş: Müstevliye karşı yurt müdafaasıymış, İstiklal Savaşı’ının bir parçası, hatta başlangıcıymış gibi gösterilip kutsanıyor.

Bu sahtekârların Allah (varsa) belâsını versin: 1914 Ağustos’unda Almanlar Fransızlar karşısında çok kolay ve hızlı zaferler kazanıyorlar, Belçika üzerinden; birkaç haftada Paris’e varıp diz çöktürürüz ümidiyle Marne nehri üzerinden saldırıyorlar; ancak, 80 milyonluk Almanya karşısında direniyor 35 milyonluk Fransa, İngilizlerin de desteğiyle ve de darmadağın ediyor ‘üstün’ Toyton mütecavizlerini. Darmadağın ettiği geri zekalıları inlerine kadar kovalayacak güçleri kalmış olsa, aslında savaş orada (Eylül ortaları) bitip, ne Enver canisi bizi savaşa sokabilecek, ne de Talat canavarı Ermeni katliamına soyunacaktır.

Kayzer’in yamyamları, Fransa karşısında rezil olup, Ruslar da Avusturya-Macaristan üzerinde üstünlük kurunca, Davutoğlu’ndan daha zeki olmayan hain Enver üzerinden, önce Goeben ve Breslau’ya Osmanlı bayrağı çektirtip, protestan asıllı Fransız dönmesi ve de Alman tebası ‘Osmanlı’ amirali Souchon’a Rus limanlarını bombalattırırlar, Ekim ayında; Doğu cephesinde biraz rahatlamak üzere; daha sonra yine hain Enver üzerinden  Sarıkamış seferini düzenlettirirler, 1914 Kasım/Aralık’ında ; hani 80-90 bin insanımızın Ruslara tek kurşun atamadan donarak öldüğü ve de taa 1918’de hain üçlü (Enver, Talat, Cemal) Alman denizaltısıyla buralardan kaçana kadar, AKP usulü yayın yasağı sonucu kimsenin haberdar olamadığı.

‘Stratejik derinlik’çi maskaralarımız/hainlerimiz/katillerimiz çok boyutludur; nasıl ki bugünkü replikalarına Suriye’deki cinayetleri yetmez de Yemen’de de ellerini kana boyamaya soyunurlar; onlar da Süveyş/Kanal Harekatları düzenlerler, 1915 Ocak’ından itibaren, sırf İngilizler  kuvvetlerini oralarda tutsunlar, hatta oralara ilave kuvvetler göndersinler de Batı cephesinde Fransızlara yardım edemeyip Almanlar biraz rahatlasınlar diye.

İngiliz-Fransızların Çanakkale’yi geçmeye kalkışmaları işte bütün bu hem korsanca, hem eblehçe, hem de haince harekatlardan sonra, 1915 Şubat’ının sonunda gerçekleşecektir.

Bu arada şunu da söyleyeyim: ‘Çanakkale Deniz Savaşı Zaferi’ dedikleri, İngiliz-Fransız gemilerini patlatıp batırma olaylarının baş kahramanı Nusrat mayın gemisinin yağlı boya levhalarını babama yazdırtmışlar, fıtığı var diye geri hizmette, iyi kötü tahsilli (orta okul) diye yazıcı kadrosunda ve de hattı pek güzel diye: ‘Yeni yazı’sı da, karakalem resmi de bayağı güzeldi ve Atatürk, onun ağzında hep ve sadece ‘Gazi’ olarak kaldı, cephe arkadaşı olarak.