İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanları (İBB), ismini anmadan Ekrem İmamoğlu’nun, İBB’deki israf düzenine dair getirdiği eleştirileri protesto etti. 31 Mart’ta “kişilere, kurumlara, partilere, derneklere, vakıflara, cemaatlere hizmet işi bitti” diyerek seçilen, ancak YSK kararıyla mazbatası geri alınan İmamoğlu halkın parasının yıllarca israf edildiğini, rantçı ve yağmacı bir düzen kurulduğunu, belediye içinde partizan bir dilin hâkim olduğunu […]

İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanları (İBB), ismini anmadan Ekrem İmamoğlu’nun, İBB’deki israf düzenine dair getirdiği eleştirileri protesto etti. 31 Mart’ta “kişilere, kurumlara, partilere, derneklere, vakıflara, cemaatlere hizmet işi bitti” diyerek seçilen, ancak YSK kararıyla mazbatası geri alınan İmamoğlu halkın parasının yıllarca israf edildiğini, rantçı ve yağmacı bir düzen kurulduğunu, belediye içinde partizan bir dilin hâkim olduğunu ve bunu değiştireceğine dair vaadini kampanyasının merkezine oturttu.

Tuhaflık şu ki, açıklamalarından İstanbul’a hizmet aşkıyla yandığını öğrendiğimiz bu bir grup çalışanın kendini eleştirilerin muhatabı sayması. Hukuk açıkça yerle bir edilerek tekrarlanan İstanbul seçimi öncesinde, üstelik konunun muhatabı bile değilken, muhalefet adayına karşı yapılan bu “kırıldık” temalı açıklama İmamoğlu’nun eleştirilerinden biri olan belediyedeki partizan kadrolaşma konusunda haklı olduğunu gösterdi. “Kutsal bir görev bilinciyle ve aşkla” çalıştıklarını söyleyenlerin, eleştirilerin asıl hedefi olan yöneticilere ait sorumluluğu üstlenmeden önce kendilerine sorması gereken asıl soru, aslında kim için, kim adına çalıştıkları olmalıydı. Zira halkın parasının çarçur edildiği belgelerle, rakamlarla ortadayken verdikleri son fotoğrafla, cevabın İstanbullular olmadığına dair kuşku uyandırdılar.

***

İBB çalışanlarının protestosu olması gerektiği gibi tartaklanmadan, biber gazıyla hastanelik edilmeden ve gözaltına alınmadan bitti. Bu az rastlanır bir örnek; aksi ise çok. Çorlu’da 2018’in Temmuz ayında gerçekleşen tren kazasında ölen 25 kişinin yakınları kazaya ilişkin soruşturmada sorumlu bürokrat ve TCDD üst düzey yöneticileri hakkında verilen takipsizlik kararını Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşımak üzere bir araya geldi. AYM önünde açıklama yapmak isteyen acılı aileler henüz konuşmaya fırsat bulamadan polisin kalkan ve plastik mermisiyle karşılaştı. 7’si çocuk 25 kişinin öldüğü ve tek bir tutuklunun bulunmadığı davada aileler adalet istiyor. Talep iktidar için belli ki çok tehlikeli; çünkü savuşturmak için güvenliğimizi, çocuğu ölen bir anneyi şov yapmakla suçlayabilen, canı yanan insanlar için ‘süpürün’ talimatı verebilen vicdandan, merhametten yoksun polis amirlerine teslim etmekten çekinmemiş. Kuşkusuz şovun gerçeği donanımsız personelle, alt yapısı hazırlanmadan, projeleri hızla hizmete sunmak!

***

Türkiye’de insan hayatından hayvan haklarına, doğa katlinden tarih yıkımına kadar çok geniş bir alanda adalet arayışı sürüyor ve hiçbiri İBB çalışanlarının ideal protesto standartlarına sahip değil. Ilısu Barajı nedeniyle 12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf sular altında kalacak. Konuyla ilgili bir araya gelen ve basın açıklaması yapmak isteyen HDP Batman Gençlik Meclisi üyesi 33 kişi darp edilerek gözaltına alındı. Açlık grevindeki yakınlarının sesini duyurmak isteyen aileler günlerce engellendi, anneler tartaklandı. Ramazan ayında iftar için kurulan ‘yeryüzü sofrası’ darmadağın edildi, ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık ve 8 kişi yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. 8 Mart’ta İstanbul’da gerçekleştirilen yürüyüşte kadınların önü panzerlerle kesildi, biber gazı ve plastik mermi kullanıldı. İşçiler talep ve hakları için bir araya geldikleri an şiddetle engellendi, tutuklandı. Bunlar son hafta ve birkaç ay içinde gerçekleşti.

***

Bugün iktidar ve siyasetine dair eleştirisini dile getirmek isteyen her üç kişiye en az bir panzer ve bir düzine polis düşüyor. Bunun savcılı, hâkimli, hapishaneli seçeceği de mevcut. Hukuk yaralı, demokrasi cansız, Anayasa işlevsiz. Ancak niyetiniz iktidara destekse haklarınız sonuna kadar korunuyor. Hatta bu çerçevede olası bir linç girişimi ve nefret söylemi, eleştirme ve ifade özgürlüğü olarak kabul edilebiliyor. AYM önünde ölen yakınları için hak arayanların polis tarafından darp edilmesi, geleceğe, geçmişe dair sayfalarca şey anlatabilmek güçte karanlık bir fotoğraf daha bıraktı.