Pandemide emeğin payı düşerken, sermayenin yükseldi. Emek gelirleri enflasyona ezilirken sermaye gelirleri enflasyonun üzerinde arttı. Gelir eşitsizliği derinleşti. Emekçiler pandeminin iktisadi bedelini de ödedi.

Aynı gemide değilmişiz!

İki yılını geride bırakan Covid-19 pandemisi döneminde sınıfsal bölüşüm ilişkilerinin daha da kötüleştiği ortaya çıktı. Pandemi döneminde yazdığım çeşitli yazılarda Covid-19 ile ilgili sosyal önlemlerin ve desteklerin yetersiz olduğunu ve durumun gelir eşitsizliği ile yoksulluğu artıracağını vurgulamıştım. Pandemi döneminde büyüme ve dağılım verileri yayımlandıkça tablonun vahameti ortaya çıkıyor. TÜİK verilerine göre pandemi döneminde sınıfsal gelir eşitsizliği derinleşti.


TÜİK Ekim-Aralık 2021 dönemini kapsayan Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) verilerini 28 Şubat 2021 tarihinde açıkladı. TÜİK’e göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak GSYH 2021 yılında yüzde 11 arttı. Diğer bir ifadeyle Türkiye ekonomisi 2021 yılında enflasyondan arındırılmış olarak yüzde 11 büyüdü. Yüzde 11’lik GSYH değişim oranı reel büyüme oranıdır. Bir başka şekilde ifade edecek olursak Türkiye 2021 yılında enflasyon artı yüzde 11 büyümüş oldu. TÜİK’e göre Kişi Başına GSYH ise 85 bin 672 TL oldu. Kişi Başına GSYH cari fiyatlarla tahmin edilen GSYH büyüklüğünün yıl ortası nüfus tahminine bölünmesi ile Türk lirası olarak elde ediliyor. Hesaplanan bu değerin ortalama Amerikan doları kuruna bölünmesi ile dolar değeriyle kişi başına gayrisafi yurtiçi hasılaya ulaşılıyor. 2021 yılı Kişi Başına GSYH 9 bin 539 ABD doları olarak tahmin edildi.

Sınıfsal bölüşüm kötüleşti

Kuşkusuz bu veriler ekonomik genel gidişatına ilişkin önemli ipuçları veriyor. Türkiye ekonomisinin 2021 yılında yüzde 11 büyüdüğünü ve kişi başına gelirin ne düzeyde olduğunu görünüyoruz. Ancak bu veriler soyuttur ve tek başına anlam ifade etmezler. Bu nedenle asıl bakılması gereken yer sınıfsal bölüşüm ilişkileridir. Bölüşüm ilişkilerini anlayabilmek için gelirin sınıfsal dağılımına (fonksiyonel gelir dağılımına) bakmak gerekiyor. Gelirden işçiler, çalışanlar ne pay almış, sermayedarlar ne pay almış? Gerçek ölçüt budur.

Gelir eşitsizliğini birkaç türlü ölçmek mümkün bunlardan biri bireysel gelir dağılımıdır. Bireysel gelir dağılımı nüfusun sınıfsal özelliklerine bakılmaksızın en düşük gelirliden en yüksek gelirliye doğru çeşitli dilimlere bölünmesini anlamına geliyor. En bilinen yöntem gelirin yüzde 20’lik dilimlere göre bölünmesi ve karşılaştırılmasıdır. Bireysel gelir dağılımı gösteren bir diğer gösterge ise Gini katsayısı olarak bilinir. Gini katsayısı gelirin bireysel dağılım düzeyini gösteren 1 ile 0 arasında bir katsayıdır. Katsayı 0’a yaklaştıkça gelir eşitsizliği azalır 1’e yaklaştıkça artar. Ancak bireysel gelir dağılımı ve Gini katsayısı bize bölüşüm ilişkilerin gerçek yüzünü, sınıfsal boyutunu göstermez o nedenle başvurulan bir diğer gelir eşitsizliği ölçüm yöntemi işlevsel/fonksiyonel gelir dağılımıdır. Buna sınıfsal gelir dağılımı da demek mümkün.

TÜİK bir yandan gelirin bireysel dağılımına bir yandan da gelirin sınıfsal dağılımına ilişkin veriler yayımlıyor. Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla verilerinde yer alan işgücü ödemeleri emeğe yapılan ödemeleri, net işletme artığı (karma gelir) ise sermaye payını ifade ediyor.

İşgücü ödemeleri, muhasebe dönemi boyunca, işletme tarafından çalışana ayni ve nakdi olarak ödenen toplam karşılıklar olarak tanımlanmaktadır. İşgücü ödemeleri nakdi ya da ayni olarak ödenen maaş-ücretler ile işverenler tarafından çalışanlar adına ödenen sosyal güvenlik katkılarından oluşmaktadır. Böylece işgücü ödemelerinin brüt ücret ve maaşlar anlamına geldiğini görüyoruz.

Emek gelirleri enflasyona ezildi

İşletme artığı (sermaye payı ise) net katma değerden, çalışanlara yapılan ödemeler ve üretim üzerindeki vergilerin çıkarılması ve sübvansiyonların eklenmesiyle elde ediliyor. İşletme artığı (karma gelir) katma değer içinde sermayenin payını ifade etmektedir. Şimdi bu bilgiler ışığında TÜİK’in son açıkladığı verilere göre sınıfsal gelir dağılımının pandemi döneminde nasıl seyrettiğine bakabiliriz.

Görüldüğü gibi sınıfsal bölüşüm ilişkileri salgın döneminde ciddi biçimde bozulmuştur. Emeğin payı yaklaşık 5 puan azalışla yüzde 35,1’den yüzde 30,2’ye gerilerken, sermaye payı ise 5,6’lık bir artışla yüzde 47’den yüzde 52,6’ya yükselmiştir. Böylece emek ve sermaye payları arasında 2019’da 11,9 puan fark varken, bu fark 2021’de 22,4 puana fırlamıştır. İki yılı bulan pandemi döneminde sınıflar arasında makas açılmış ve sınıfsal gelir eşitsizliği büyümüştür.

ayni-gemide-degilmisiz-988509-1.



Bu tablonun (Tablo 1)anlamı pandemi döneminde emek gelirlerinin enflasyondan daha az artması ve ekonomik büyümeden pay alamamasıdır. Örneğin emek gelirleri 2020’de yüzde 9,6, 2021’de ise 31,4 artmış. Aynı dönemde net işletme artığı (sermaye payı) ise sırasıyla yüzde 20,1 ve 53,2 artmış. 2020 yılında tüketici enflasyon yüzde 14,97, 2021 yılında ise yüzde 58,69 olarak gerçekleşmiş. Dolayısıyla hem 2020 hem de 2021’de emeğin payı enflasyonun altında kalırken sermaye payı enflasyonun üzerinde artmış. Bir diğer ifadeyle emek gelirleri enflasyon karşısında ezilmiş. “Çalışanları enflasyona ezdirmeyeceğiz” söylemin çalışanların gerçek yaşamında bir karşılığı olmadığı bu verilerle ortaya çıkmış oluyor.

Bu tablo (Tablo 2) pandemide sınıfların aynı gemide olmadığı da ortaya koyuyor. Pandeminin insani ve sosyal bedelini ödeyen emekçiler bunun yanında ciddi bir ekonomik bedel de ödedi. Buna karşın sermaye gelirleri pandemi döneminde artmaya devam etti. Çarkların dönmesi, pandemide üretimin devam etmesi, kısa çalışma ve nakdi ücret desteği gibi çalışanların önceki ücretlerinden düşük ödemeler pandemi döneminde emeğin payının düşmesine yol açtı. Pandemi döneminde özellikle kayıtsız sektörde çalışanlara nakdi destek verilmemesi emek gelirlerinin düşmesinin bir diğer nedeni oldu. Öte yandan pandemi döneminde sermayeye sağlanan çeşitli finansal ve vergisel desteklerin de sermayenin payının artmasına yol açtığını söylemek mümkün. TÜİK’in son açıkladığı veriler pandemi döneminde izlenen sosyal politikaların yetersizliği ortaya koyması bakımından özellikle önemlidir. Pandemi gibi olağanüstü dönemler ile ekonomik kriz dönemlerinde çalışanları koruyucu, destekleyici sosyal devlet uygulamalarını olmazsa olacağı budur.

Hak arayan işçilere utanmazca “nankör” diyebilen patronlar cesareti işte bu “ahval ve şeraitten” alıyor. Her koşulda; kriz, pandemi, enflasyon demeden kazanıyorlar.