Geçen senenin Diyarbakır Newrozu... Yüz binlerce insan bir meydanda toplanmış, hiç durmadan yağan yağmur ile ıslanıyorduk

Baharın başlangıcı, gündüzlerin geceleri alt ettiği, yeni günün “merhaba” dediği ilk gün geldi yine. Yani ‘newroz’, yenigün, baharın başlangıcı. Bu topraklardaki en kalabalık newroz sanırım Diyarbakır’da kutlanıyor. Biz de buna şahit olmak için geçen sene Diyarbakır’a gitmiştik. Bir gün Diyarbakır’da gezdikten sonra, otelimize yerleştik, ertesi gün sabahın erken saatlerinde de uyandık.

Merkezden ücretsiz kalkan otobüslerle alana gitmek istiyorduk. Tıka basa dolu otobüslerden bir tanesine bindik. Şarkılar, türküler eşliğinde newrozun yapılacağı alana ulaştık. Bizi indirdikleri yerden alana yürümemiz 20 dakika kadar aldı ama kalabalık indiğimiz yerden başlıyordu, alabildiğince insan seli vardı.

Alanda yüz binlerce insan vardı ve sahnenin önüne yaklaşmamızın imkânı bile yoktu. Ortada kocaman bir newroz ateşi yanmış, en az beş tane dev ekran kurulmuş, hoparlörlerden yayın yapılıyordu. Hiç bu kadar kalabalık bir insan topluluğu görmemiştim. Yurtdışından da katılım çok fazlaydı.

Evet, ne yazık ki ülke bugünlerde yangın yeri. Değil bir newrozu huzur içinde kutlamak, bahara “merhaba” demek, kalabalık her yerden kaçar olduk. Doğusuyla, batısıyla içine ateş düşenlerin memleketi olduk ne yazık ki.

Umutları olanların, bedel ödeyenlerin, gülmeye en çok ihtiyacı olanların bir arada olduğu koskoca bir kara parçasında yaşamaya çalışıyoruz. Hayal kırıklıklarına müptela olanların acılarıyla yoğrulduğu evlerin ışıkları loş artık.

Birden, şakır şakır yağmur başladı newroz alanında. Aynı göğün altında, aynı yağmurla, Kürt, Türk, İspanyol, Alevi, Sünni, Amerikalı alanda artık kim varsa ıslandık durduk. O yağmur hepimize yetti. O yağmur hepimizi eşit bir şekilde, itina ile ıslattı.

Kara kaşlı, kara bıyıklı bir abi bizi şemsiyesinin altına aldı, “Gelin hele, gelin” dedi.

Sonra konuşmaların bitmesini beklemeden, çamura bulanmış, donumuza kadar ıslanmış halde alandan ayrıldık. Orada olmuştuk ya, yeterdi. Ama benim aklımda ne çamurlu pantolonum, ne sırılsıklam olmuş iç çamaşırlarım, ne de hunharca üzerimize yağan yağmur vardı. Şimdiye dek yaşadığım en büyük deneyimi düşünüyordum yürüdüğüm yol boyunca. Yüz binlerce insan, bugün çok uzak olduğumuz bir huzur ile bir alanda toplanmışlardı. Etrafta seyyar satıcılarla birlikte, güzden zemheriye, üçüncü cemreden nevbahara uzanan bir geçişi izliyorduk. Yağmur şakır şakır yağmaya devam ediyordu, uzaktan hoparlörden sesler geliyordu, ben Tarkovski’ye poz veriyordum, omuzlarımı hafif kaldırmış bir vaziyetteydim ve Ahmet Kaya’dan bir şarkı dinleyen sucu çocuğun tezgâhının ıslanışını dalgın dalgın seyrediyorduk.

Ekmek gibi, aşk gibi

ayni-gogun-altindayiz-121635-1.
Sonra sırılsıklam halde nevruz alanından merkeze kalkan minibüslere bindik. İlk işimiz, o ıslak halimizle, pek de sorgulamadan bir kebapçıya girip, ciğer kebap yemek oldu! Ülke sınırları içindeki en iyi ciğer kebabı kuşkusuz Diyarbakırlılar yapıyordu çünkü. Yağmur bizi yedi, biz ciğerleri yedik... Acı acı ciğer yedik, acı acı!

Diyarbakır’a veda etmek üzereyken gün içinde yaşadıklarımızı konuştuk Burcu ile uzun uzun. Ben bir demli çay, Burcu da bir yorgunluk kahvesi söyledi Sülüklü Han’da. Sonra ben bir demli çay daha söyledim.

Hanın avlusunda varilde ateş yakan ‘heval’lerin yanına geçtik. Onlarla tanıştık, merhabalaştık, omuz omuza oturduk, soğuktu çünkü. Ateşin etrafında ısındık biraz hava kararmaya yüz tutarken. Ateşin çıtırtısı, mekândan gelen Ahmet Aslan’ın sesi, demli çayın rengi, acı kahvenin kokusu... Kentlerine veda etmeden evvel ellerini sıktık gençlerin. Sonra da ekmek gibi, aşk gibi, genizleri yakan bir duygu bırakarak ardımızda, ayrıldık Amed’den...

***

SANAT DİRENİŞTEDİR

ayni-gogun-altindayiz-121636-1.

Bu yazının sonunda gökten üç elma düşmeyecek ama Diyarbakır sokaklarında karşılaştığımız bir kültürevinin duvarında yazan üç niyet düşecek payımıza: “Özgür kültür, özgür toplum, özgür sanat.”, “Sessiz Kalma” ve “Kültür ve sanatımız, kültür kırımına karşı direniştedir!”

Ve son olarak; “Heval de ne demektir?” diye merak eden olursa ‘dost’ demek, ‘yoldaş’ demek dersiniz...