Bazen bir şarkı dinleriz. O şarkı alır bizi bir yerlere götürür. Şarkı biter. Biz geri dönemeyiz olduğumuz yere ve ait oduğumuz zamana.

Bazen bir şarkı dinleriz. O şarkı alır bizi bir yerlere götürür. Şarkı biter. Biz geri dönemeyiz olduğumuz yere ve ait oduğumuz zamana. Dünde ayak sesleri yankılanır da biz şimdiye adım atamayız. Gittiğimiz yerde kalır birşeylerimiz. Bedenimiz dolanır bir hayalet gibi. Uyuruz uyanırız da yine de olmaz. Boş bakarız bize konuşan yüzlere. Dinliyor gibi yapanlardan oluruz farkında olmadan. Aynı şarkı her insanı farklı yerlere, farklı insanlara, farklı zaman dilimlerine, değişik mevsimlere götürür. Yazın çıkan bir şarkı beni İstanbul’da bir eylül akşamına götürürken sizi başka bir kente karlı bir kış ayazına götürebilir. Ben babamı düşünürken siz sevgilinizi düşünürsünüz belki. Bir çocukluk mutluluğuna götürebilir bizi bir şarkı, nasıl oraya gittiğimizi, neden o anın bizi sardığını bilemeyiz. Başkalarına önemsiz gelebilecek bir an, belki birkaç saniye, bir bakış, bir gülümseme, bir gözyaşı bizi ne kadar etkilemiştir, biz bile şaşırırız. Olayları tam olarak hatırlamayız belki de ama o olayların bizde bıraktığı izleri hiç unutmayız. Cümleleri hatırlamayız. Ama oldukça iyi biliriz içimizde nereye dokunduklarını. Kelimeler her zaman iletişim için en iyi yol olmaz. Yemek yapmak gibidir bir yönden onları bir araya getirmek. Uzatırsanız karşı tarafın midesine oturabilir. Kısa keserseniz tad vermez. Özenle seçilmiş olsalar da bazen damağa hitab etmez.
Zaman olur gizli bir perde gibi iner aramıza geçmişimiz. Bilindik melodilerde, aynı masadan kalkıp zihnimiz farklı anıların izini sürer. Sonra belki bir yudum su, bir yudum şarap, bir yudum kahve ya da çay içeriz. Bakışlarımız kesişir. Bir harabe desek değilizdir. Olsak olsak depremde zarar görmüş binalarızdır. Zarar görmüş, yıkılma riski olan ancak dimdik ayakta duran. Mutlu hatıralarımızı hiç unutmayız. Şöyle durup “çok mutluyum” diyebildiğimiz anda başlar korkularımız. Bir şarkı sizin yaralarınızı kanatırken ben çok eğlenceli bir hatıramı yeniden hafızamda canlandırırım belki. Sonuç olarak hepimiz biraz buruk buluruz şarkı bittiğinde kendimizi. Geçmişin en mutlu anları bile biraz hüzüne bulaşır şimdide. Saçmasapanlığımız kadar anlamlı olamaz hiçbir şey böyle anlarda. Bazen bir şarkı dinleriz. Giden birinden gizli bir mesaj gelmiş gibi okşar saçlarımızı melodileri, sözleri. Belli belirsiz gülümseriz.
Bir şarkı hatırlıyorum. Bir gece sabaha karşı girdiğimiz evi. Beş arkadaştık. Uykusuzluktan, yorgunluktan ölüyorduk. Ama gece bitmesin istiyorduk. Kimse uyumaya gitmedi. Kimse konuşmadı. Herkes boş bulduğu bir yere attı kendini. Birimiz yemek yapmaya başladı. Kimse “bu saatte yemek mi yapılır” demedi. “Ne yapıyorsun” diye sormadı. Biri bir şarkı açtı geceye. Sanki bütün gece aynı şarkıyı dinledik gibi hatırlıyorum. Belki de öncesini ve sonrasını hatırlamadığımdandır.  Ama ne zaman o şarkı çalınsa kulaklarıma, o yaz gecesinin sabaha karşı vakitlerine dönüyorum. Ayaklarım çıplak. Havada yaz gecesi kokusu. Büyük bir pencereden birazdan doğacak güne bakıyor kanepenin ucunda biri, diğer ucundakinin gözleri tavanda ,elleri birbirine karışmış saç tellerini ayırıyor yavaş hareketlerle. Şarkıyı seçen sözlerini ezbere biliyor. Çatlak sesiyle mırıldanıyor. Ben sanki bir hayalet gibi dolaşıyorum. Hepimizin sorunları ayrı ama o an hepimizin içinde anlatılmaz bir umut, bir mutluluk var. Halbuki mutsuz bir aşk şarkısı çalıyor. Gecenin sessizliği, bizim sessizliğimiz ve şarkı birbirine karışıyor. Ve ben bugün ne zaman o mutsuz aşk şarkısını dinlesem o mutlu yaz gecesine geri dönüyorum.