103 yıl sonra aydınlar, emekçiler, gençler yaşamak istedikleri özgür, eşit ülke uğruna mücadeleye girmekten kaçacak mı? Bugün yeniden bir yolculuğa çıkılacaksa devrimci demokratik bir ülkeyi kazanma yolculuğu olmalı.

Aynı ruhla yeniden yola çıkmak...

"1919 senesi Mayıs'ının 19. günü Samsun'a çıktım.”

Nutuk eserine Mustafa Kemal Atatürk bu sözlerle başlar. Kendi siyasi yolculuğunun da ülkenin kurtuluş yolculuğunun da aynı tarihe denk geldiğini ifade eder aslında. Nesnel olarak da baktığımızda Mustafa Kemal ve arkadaşlarının işgale karşı İstanbul’da yürütmekte olduğu gizli istişare, örgütlenme ve toplantılar ancak 19 Mayıs 1919 sonrasında onun Anadolu’ya askeri bir görevle geçmesiyle bir sonuca ulaşabilmiştir. O güne kadar elbette anlık bir takım direnişler ülkenin çeşitli yerlerinde gerçekleşmişti ancak pek çok tarihçinin hemfikir olduğu nokta, bu direnişlerin işgalcilerin halka ettiği zulüm karşısında verilen anlık ve örgütsüz tepkiler olduğudur. 19 Mayıs 1919 sonrası ise Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile hem Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesi hem de ulus egemenliğine giden çizginin netleşmesi söz konusu. Nitekim 21-22 Haziran’daki Amasya Genelgesi’nde “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözleri aslında bugüne kadar tebaa görülmüş bir ulusun kendi geleceğini kendisinin eline alacağı yeni bir yönelimin de ifadesiydi.

Ulusal Kurtuluş, işgale karşı verilen bir mücadele olduğu kadar yeni bir ülke kurma fikrini ve yönelimini de içinde barındırır. Bu konuda Cumhuriyeti kuran kadroların arasında ihtilaflar olduğu, farklı yönelimler olduğu, pek çoğunun cumhuriyetten habersiz olduğu gibi iddialar ortaya atılır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kafasında şekillenen devrimler, tüm kadrolar tarafından biliniyor ya da benimseniyor olmayabilir ancak Osmanlı’nın son döneminden itibaren cumhuriyet, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, karma eğitim gibi konularda pek çok tartışma vardır. Hatta o dönemin kadın dergilerinde (Kadınlar Dünyası gibi) “intihap hakkı” açıkça savunulur. Kurtuluş Savaşı’nın etkin figürlerinden Halide Edip’e kadınların seçme seçilme hakkı olmadığı dönemde Anadolu’nun çeşitli yerlerinden, destek amaçlı, oy çıkar. Tüm bunlar ülkeye sahip çıkma yani kurtuluş mücadelesi ile ilerleme, devrim fikirlerinin birbiriyle nasıl bir arada yürüdüğünü gösterir.

ayni-ruhla-yeniden-yola-cikmak-icin-1017482-1.
Mustafa Kemal, Anadolu yürüyüşüne Samsun’dan başladı.

YENİDEN KURMAK İÇİN

Bu tarihi bilginin bugün açısından ne önemi var denebilir? Cumhuriyet devriminin 100. Yılına gelinirken, bugün yeni bir kurtuluş ve yeni bir kuruluş mücadelesine girmenin kaçınılmazlığı ortada. Bu aslında sahip çıkmayı da içinde barındıran bir mücadele... Ancak koruma-sahip çıkma bugün artık yerinde sayma ile mümkün olmayacak. Çünkü 1919-1950 arasındaki kimi hatalara, eksiklere rağmen sürdürülen ilerleme 1950’den sonra büyük bir geri dönüş ve yıkıma sahne oldu. Bir avuç sömürgenin ve toprak ağasının talepleri uğruna devrim ihanete uğradı, ekonomik bağımsızlığımız emperyalistlerin eline bırakıldı. Bu çıkarcı gruplar, ağalar, beyler, paşalar siyasi rantlarını dini sömürerek, halkın dini duygularını istismar ederek gerçekleştirmek istediler. Devrimlerin en önemlilerinden laiklik ilkesini aşındırarak toplum ve siyaset yaşamından çıkarmaya çalıştılar.

MEDENİYET TERCİHİ

Aynı güçler, cumhuriyet devrimini, bağımsızlık ve sosyalizmle taçlandırmak isteyen devrimci gençlerin üzerine ABD-NATO eğitimli faşist komandoları ve tarikatçıları saldılar. Emekçilerin taleplerini faşist uygulamalarla bastırdılar. Darbelerle hem devrimcileri yok etmeye çalıştılar hem de cumhuriyetin ilerici kazanımlarını elimizden aldılar. Bu ülkenin aydınlık kuşaklarını işkencelerden geçirirken utanmadan bayrak ve Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarını kullandılar. Aşındırıp yıktıkları cumhuriyetin kurucusunu kendilerine kalkan yaptılar!

Tüm bu gelişmelerin sonucunda 2002’de, ülke tarihinin en gerici ve en işbirlikçi kesimi, düzen içi çatışmalarda aradan sıyrılarak, iktidarı ele geçirdi. Bu dönem boyunca hem ülkenin kamusal varlıkları eşi benzeri görülmemiş bir hızla satıldı, hem de tarikat-cemaat ağları mobilize bir kitle tabanı olarak halkın içerisinde devlet desteği ile örgütlendi. Ülkemiz önce Büyük Ortadoğu Projesi ile ABD’nin Ortadoğu’daki ılımlı İslam vizyonunun taşıyıcısı olarak konumlandırıldı sonra da Eğit-Donat ile cihatçı çetelerin beslendiği yer haline getirildi. Tüm bunlar sürerken yuka- rıdan aşağı tek parti iktidarı, aşağıdan yukarı tarikat-cemaat grupları toplumsal yaşamı belirlemeye başladılar. “Bu dine uymaz, şu haram bu helal” gibi ifadelerle, İslam’ın bir yorumunu esas alan yasaklar, baskılar gündeme geldi. Tüm bunlar Gezi gibi çeşitli sosyal patlamalara neden olunca, iktidarını sağlamlaştırmak isteyen hükümet, 1919’dan itibaren başlayan meclisli siyasi yaşamın yerine, hileli bir referandumla yeniden sarayı koydu. Tek partiden tek adama dönüşmüş, devlet içerisindeki dışındaki kimi çete yapılarını da tahkim etmiş olan saray iktidarı, çıkardığı yasalarla ülkeyi ekonomik olarak tarumar ettiği gibi, sosyal hayatı da Ortaçağ zihniyetine hapsetti.

DEVRİMCİ PRATİKLE

Oysa ne hayat ne tarih onların dar zihniyetleriyle hareket ediyor. Dünyanın her yerinde doğanın tahribine, ekonomik eşitsizliklere karşı insanlar
bir arayış içerisinde. Gençler dünyaya daha açık ve dar bir fanusta yaşamak istemiyor. Türkiye’deki saray iktidarı da hamasetle gençleri kazanamıyor. Ülkede tek bir kağıt fabrikası bile yokken, verimli topraklar işlenmiyorken, her gün her şeye zam gelirken, üstüne bir de baskı ve terör iklimi yaratmak fayda sağlamıyor. 1919’dan itibaren kurucu kadrolar, tarihin akışını görerek halka öncülük ettiler. Bugün de ülkeyi yeniden kurmak için yeni bir devrimci ruh gerekiyor. Aşındırıp gericileştirilen cumhuriyeti aynı devrimci ruhla, iddiayla yeniden kurmak gerekiyor.

19 Mayıs 1919’un 103’üncü yılında elbette ki coşkulu kutlamalar olacak, anmalar olacak, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları hatırlanacak. Bu aynı zamanda Atatürk havalimanını yıkıp orada Fetih gösterisi yapmak isteyenlere yönelik bir tepkiyi de içerecek hiç kuşkusuz. Ama bir de gerçeklik var ki Atatürk bununla yetinmemişti. Tarihten ilham alarak onu da aşmak için yola çıkan 68 kuşağı, 78 kuşağı da yetinmedi. 103 yıl sonra bu ülkenin aydınları, emekçileri, gençleri yaşamak istedikleri özgür, eşit ülke uğruna çetin bir mücadeleye girmekten kaçacak mı? Bugün yeniden bir yolculuğa çıkılacaksa o yolculuk devrimci demokratik bir ülkeyi kazanma yolculuğu olmalı. NATO üslerinin kovulduğu, parayla toprağımızın, evlerimizin zengin yabancılara satılmadığı bir ülke mücadelesi... İnsanların eşit olduğu, birlikte üretip yönettiği, katılımcı, sosyalist, doğayla barışık, gerçekten laik bir ülke mücadelesi... Tarih bir nostalji değil bir ilham kaynağı olduğunda anlamlıdır. “Muhtaç olduğumuz kudret”, Samsun’da, Dumlupınar’da, Nurhak’ta, Gemerek’te, Kızıldere’de mevcuttur.