ARZU HAZER

Kadın çalışanlarının ayda bir gün regl izni olacağına dair açıklama birkaç gün önce İzmir Barosu tarafından yapıldı. Bu açıklama, kadın çalışanların regl iznine ilişkin tartışmayı da tekrar güncel kıldı. Kimileri bu durumu kıyasıya eleştirirken kimileri destek mesajları iletti. Eleştiriler genellikle fosilleşmiş eleştiriler olsa da konunun yeniliği su kaldırdı sanırım. Öncelikle İzmir Barosu’nun bir üyesi olarak söz konusu kararın dili ile ilgili eleştirilerimi saklı tutarak uygulamanın ne kadar kıymetli olduğunu belirtmek isterim.

Söz konusu uygulamaya ilişkin eleştirilere gelecek olursak, bunların başında kadınların zorluklarla kazandıkları işyerindeki eşit muamele hakkında bir gerilemeye neden olacağı iddiası gelmektedir. Bu tartışmalarda yıllarca regl dönemlerinde kadınların sağlıklı kararlar veremeyeceklerini ve bu sebeple karar mercilerinde bulunmamaları gerektiğini ifade eden fikrin ekmeğine yağ sürüldüğüsöylendi. Bir diğer eleştiri konusu ise bu durumun kadınların işe alınmasında işverenlerin gönülsüz davranmasına yol açacağı oldu. Bir işverenin işe alım sürecinde cinsiyete dayalı ayrımcılık yapması zaten İş Kanunu’nun 5. Maddesine aykırı. Bu iddia artık alışılmış ve kabullenilmiş olduğundan doğum izni tartışmalarında ileri sürülmezken konu regl iznine geldiğinde tekrar bir gündem olarak karşımıza çıkabiliyor.

Bu ifadelerin özeti, regl izni sürecinin ayrımcılığa yol açacağına ilişkin diyebiliriz. Peki, gerçekten öyle mi? Kadınların regl iznine sahip olması mı yoksa olmaması mı ayrımcılık oluşturur? Bunun tespiti için öncelikle ayrımcılık ifadesinin anlamına bakmakta fayda var. Ayrımcılık, sadece insanlara farklı davranarak gerçekleşmez. Kimi zaman da farklı koşulları olan insanlara aynı davranmak ayrımcılık oluşturacaktır. Bunlardan ilki doğrudan ikincisi ise dolaylı ayrımcılıktır. Nötr gibi görünen, herkes için ortak bir kural belirleyen ancak taraflara gerçekte olan uzaklığının farklı olması sebebiyle bir grupta diğerine göre dezavantaj yaratan uygulamalar, ayrımcılık içerir. Bir örnekle açıklamak gerekirse regl döneminde tuvaleti kullanma sıklığı artan bir kadın ile böyle bir problemi olmayan erkeğin tuvalet mola sürelerinin aynı olması eşitsizliğe yol açacaktır. Yine aynı şekilde regl döneminde kullanılan tampon gibi pek çok maddenin sık sık değiştirilmesi kadınların sağlığı açısından oldukça önemliyken 4-5 saat mola verilmeksizin çalışılan işyerlerinde kadınlarla erkekler arasında eşitsizlik oluşacaktır.

Kadınların regl iznine ilişkin haklarının olması pek çok açıdan gerekli… Bu gerekliliğin yanında bu durum regl döngüsünü bir tabu olmaktan çıkararak kamusal alanda tartışılmasını sağlar. Böylece regl döngüsünün utanç verici ve kirli bir şey olarak görülmesinden vazgeçilerek ‘doğal’ bir süreç olduğuna ilişkin kanı güçlenebilir. Peki, bu ‘doğal’ süreç işyerinde kadınlarla erkeklerin eşit muamele görmesinin önünde engel olur mu? Öncelikle şundan emin olunması gerektiğini düşünüyorum: Kadınlar yıllarca çok fazla bedel ödeyerek kazandıkları cinsiyetlere eşit muamele edilmesi hakkını kolay kolay bırakmayacaklardır. Ancak artık tartışmanın, “Kadınlar da pantolon giyebilir” tartışmasını çoktan aştığını gözden kaçırmamak gerekir. Şeklî eşitlik konusunda canını dişine takıp büyük kazanımlar elde eden annelerimizin iddiasını bir adım öteye taşıyarak “aynı davranılmasının eşitlik sağlamaya yetmediğinin farkında olarak” gerçek eşitlik talebini yükseltmenin vaktidir.