İngiltere’de vatandaşlığın iptali uygulamaları giderek yaygınlaşacak ve acımasızlaşacak.

Ayrımcılığın kök salması isteniyor

Malia BouattIa

Birleşik Krallık’ta İçişleri Bakanlığı resmen “Vatandaşlık bir ayrıcalıktır, hak değil” diyor ve yeni vatandaşlık ve ulusal sınırlar yasasını bu doğrultuda değiştirmeye çalışıyor.

Priti Patel’in teklif ettiği göç yasasına göre ülkede yaşayan kişiler hiçbir ön bildirim verilmeksizin vatandaşlıktan atılabilecekler. Bu değişiklik için sunulan gerekçe ise yine ‘kamu güvenliği ve ulusal güvenlik.’ Ayrıca kişileri önden bilgilendirmenin her zaman mümkün olmadığı, hatta bu uygulamanın diplomatik ilişkiler açısından da faydalı olacağı iddia ediliyor.


Kişilerin vatandaşlıktan atılması türünde uygulamalar ülkede 2002 yılından beri var. Fakat kapsam ve gerekçeler sürekli genişletiliyor. Şimdi bu uygulamanın ön bildirim verilmeksizin hayata geçirilmesi arzulanıyor ve yasalaşırsa insan hakları açısından yepyeni bir hezimet yaşanacak.

VATANDAŞLIK TEPKİSİ

Irk İlişkileri Enstitüsü Başkan Yardımcısı Frances Webber yaşananları, “Teklif edilen yasa değişikliğinin insanlara verdiği mesaj net. Burada doğup, burada büyümüş olsanız, başka bir vatanınız olmasa bile bu ülkede göçmensiniz. Dolayısıyla vatandaşlığınız, tüm haklarınız geçici ve güvencesiz” şeklinde yorumluyor.

Patel’in bu son teşebbüsü medeni hakları savunan sivil toplum temsilcilerini şaşırtmadı. Hak savunucuları Shamima Begum vakasında yaşananlardan beri bu tür ‘distopya’ uygulamalarına dair uyarılarını sürekli dile getiriyorlar.

Shamima Begum isimli kadının, daha çocukken internette tanıştığı biri tarafından ciddi anlamda beyni yıkanmıştı. Henüz 15 yaşındayken ülkeyi terk ederek bir IŞİD militanıyla evlenmişti. Dönemin İçişleri Bakanı Sajid Javid tarafından vatandaşlığı iptal edildiğinde kendini siyasi bir skandalın ortasında buldu. Ülkeye dönmeyi ve adil şekilde yargılanmayı talep etti. O zamandan bu yana üç çocuğu elinden alındı, vatansız kaldı ve şu an kuzeydoğu Suriye’deki Roj mülteci kampında yaşıyor.

IRKÇILIK KÖRÜKLENİYOR

“Sınır dışı Et, Mahrum Bırak, Geri Gönder” isimli kitabın yazarı Dr. Nisha Kapoor vatandaşlıktan mahrum bırakma uygulamalarının çok daha eskiye dayandığını ifade ediyor. Fakat bu kadının bu denli şeytanlaştırılmasının, ırkçılık karşıtı hareketin talep ettiği masumiyet olgusunu imkansız kıldığını, bu kadının aynı masumiyete kendi başına asla kavuşamayacağı anlamına geldiğini söylüyor. “Bu dinamiklere kısmen boyun eğdiğimizde dahi bu algıların temelinde yatan otoriter eğilimlere teslim olmuş oluyoruz” diyor.

Hükümetin yasa tasarısının zamanlaması, Uluslararası Haklar ve Güvenlik (RSI) kuruluşunun insan hakları raporunun da gümbürtüye gitmesine sebep oldu. Rapor Suriye’de bir dönem IŞİD kontrolünde olan mülteci kamplarındaki yaşam koşullarına dikkat çekiyor ve bu kamplarda “şiddet, sömürü, yangın, hastalık, annelerin çocuklarından ayrılması” gibi tehlikeler olduğunu, kişilerin bu tehlikelerden sıyrılması için hiçbir imkan olmadığını” ortaya koyuyor.

KAMPLARDA TUTSAKLIK

RSI, bu bağlamda ele alındığında kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilmesinin önemli neticeleri olacağından söz ediyor. Bu koşullarda yaşayan kadınların haklarını arayacak hiçbir imkanı kalmıyor. Üstelik bu kadınların çocukları da hiçbir eğitim imkanına sahip olmaksızın, sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda kalıyor. Rapor aynı zamanda “Hukuksuz tutukluluk anlamına gelen bu koşullarda yaşamak, işkence görmekle eşdeğer” diyor.

Normal şartlarda Birleşik Krallık’ta vatandaşlık iptali, kişilerin ‘tehlikeli’ oldukları varsayımına dayanıyor. RSI raporuna göre bu kararlar “tekil, bağımsız ve uzmanlaşmış değerlendirmeler” vasıtasıyla alınmıyor. “Hükümetlerin kamplarda hapsolmuş kadın ve çocuklara yönelik izlenimleri genellikle ırk, inanç ve cinsiyete dayalı ayrımcı yaklaşımlar barındırıyor ve çocuklar özelinde önyargı tamamen ebeveynlerinin kimliğine dayanarak şekilleniyor.” Bu ayrımcı yaklaşımlar uluslararası hukukun ihlali anlamına gelmekle birlikte söz konusu kadın ve çocukların canavarlaştırılması anlamına geliyor.

Raporun sonuç kısmında yer verilen bulgularda, “Hükümetler binlerce kadın ve çocuğu fiilen işkence ve ölüme terk etmiş oluyor” deniyor.

RADİKAL GRUP ETKİSİ

Fakat Priti Patel’in planlarında, kişilerin haklarından mahrum bırakılmasından da fazlası var. Yaşananlar, temel haklar için mücadele etme konusunu yeterince ciddiye almayan bizlerin de başarısızlığını gösteriyor. Shamima Begum’ün ve ona benzer koşullarda yaşayan kadınların karşılaştıkları muameleye karşı çıkmaktaki ortak başarısızlığımızdan ders çıkarmalıyız.

Vatandaşlığın iptali uygulamaları İngiliz devletinde giderek yaygınlaşacak ve acımasızlaşacak. Bunun hepimizin haklarına yönelik bir saldırı olduğunu kavramalıyız. Terörle mücadele konusunun geldiği nokta açık. Önce kişilerin ya da radikalleşmiş grupların hakları ellerinden alınıyor. Bu kişiler toplumun dışına yeterince itildiğinde ise siyasi muhalefeti bastıracak uygulamalar, toplumun geniş kesimlerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılıyor.

Asla çok geç değil. Shamima Begum’un avukatlığını yapan Mohammed Akunjee bana verdiği demeçte şöyle dedi: “Bizi temsil eden milletvekilleri ile temasa geçmeli ve rahatsızlığımızı dile getirmeliyiz. Örgütlenmeli ve yasaya hukuk önünde karşı çıkmalıyız. Yasanın azınlıklar açısından ayrımcı nitelikte olduğunu, adalet ilkesiyle çeliştiğini ifade etmeliyiz.”

Eskiden söylendiği gibi; parlamentonun hatasını, sokak düzeltebilir. Fakat bunun mümkün olabilmesi için örgütlenmeli ve hızlı davranmalıyız.

The New Arab’dan çeviren Fatih Kıyman