Tiyatromuz çok büyük bir değerini, oyuncusunu, akademisyenini, çevirmenini, tiyatro insanını kaybetti. Ayşe Selen sadece işini yaptı, işini aşkla yaptı, sorumlulukla ve tevazuuyla. Sessiz ve derindi. Vedası da öyle oldu

Ayşe Selen’in ardından

Elif Çongur

2017’nin son sabahı, Ayşe Selen’i kaybettiğimiz haberiyle uyandık. Bu satırlar, Türkiye tiyatrosunun nasıl kıymetli bir tiyatro insanını kaybettiğini anlatmak için yazıldı. Ben kısa bir giriş yapıp sözü başka meslektaşlarına, öğrencilerine, sahne arkadaşlarına bırakacağım.

Ayşe Selen, 1955 yılında Ankara’da doğar. İstanbul Avusturya Kız Lisesi’ni bitirir. Hayatının yönünü çizecek olan üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde alır. Okula devam ederken aynı zamanda çalışmak durumundadır. O yıllarda SSK Genel Müdürlüğü’nde çevirmenlik yapar, ders saatlerinde fakülteye koşar, işe geri döner. Yüksek Lisans ve doktorasını da aynı bölümde tamamladıktan sonra akademisyenlik yılları başlar. 1989’a kadar DTCF Tiyatro Bölümü’nde, 1991’e kadar Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde hocalık yapar.

Bütün bunları yaparken sahneden hiç uzak kalmaz. 1982 yılından başlayarak Şehsuvar Aktaş’la birlikte bazen ayrı ayrı, tiyatro topluluklarında oyunculuk, yönetmenlik, yönetmen yardımcılığı, sinema filmlerinde oyunculuk, senaryo yazarlığı ve çevirmenlik yaparlar. 2000 yılında Tiyatrotem’i kurarlar. İlk oyunları Lahana Sarma, 18 Ekim 2001’de dünya prömiyerini yapar. Türkiye tiyatrosu, o gün o oyunla Tiyatrotem’in yıllar içinde yapacağı oyunların müjdesini alır: Seyirciyle paylaşılan oyunsuluk, oyunsu olandan alınan haz, çağdaş ve geleneksel gösterim sanatlarının kaynaştırıldığı araştırmacı bir tiyatro anlayışı. İllüzyon kurma ve illüzyon kırma, tekerleme, olaylarda, durumlarda, sözlerde tekrar/simetri, taklitler, bozuk telaffuz, oyuna işaret etme, oyundan çıkma, rol-içinde-rol, oyun-içinde-oyun, metinlerarasılık, yadırgatma, ironi, grotesk anlatı, gölge oyunu, meddah, hikâye aktarımı üzerine kurulmuş olan onlarca oyun.

Ayşe Selen tiyatromuz için çok önemli bir çevirmendir de aynı zamanda. Otuzdan fazla tiyatro metnini Türkçeye kazandırır. Brecht’i, Ayşe Selen’in Türkçesiyle okuduk. Sofokles, Aristofanes, Handke, Jan Kott, Kleist, Remarque ve Büchner’i de.

Tiyatromuz çok büyük bir değerini, oyuncusunu, akademisyenini, çevirmenini, tiyatro insanını kaybetti. Ayşe Selen sadece işini yaptı, işini aşkla yaptı, sorumlulukla ve tevazuuyla. Sessiz ve derindi. Vedası da öyle oldu. Şöyle anlatayım meramımı: “Oyuncunun en güçlü malzemesi ya da malzemeleri nelerdir? Örneğin öne çıkmak için çok güzel, çok çirkin, çok kısa ya da illa ki çok dikkat çeken bedensel bir özelliği mi olmalıdır?” sorusuna “Niye öne çıkıyoruz? Ne yapacağız önde?” diye cevap vermişti bir vakitler.

Ayşe Selen için kurulmuş cümleler

ayse-selen-in-ardindan-413925-1.
Prof. Dr. Tülin Sağlam: Tiyatroyu tümüyle ve sevgiyle kucaklayan çok nadir insanlardan biriydi. Tiyatro insanıydı. Akademik ortamın da alaylı olmanın da hakkını vermiş, dağarcığını sürekli dolduran, yenileyen, hazır bulunanla yetinmeyen, araştıran, yazan, çeviren, yöneten ve oynayan ve tüm bunları nerdeyse görünmez kalabilerek yapan çok özel bir insan, çok değerli bir dost. Ayşe’nin uzun yıllardır Şehsuvar’la birlikte yeşerttiği tiyatro anlayışı tiyatroyu suni ayrımların dışında organik bütünlüğü içinde kavrayan, her kesimden ve yaştan seyirciyle iletişim kuran, kendine özgü bir yaklaşımdır. Bu nedenle çocuk-oyunu, yetişkin-oyunu farkını ortadan kaldıran, çocuklar kadar büyüklerin de seyretmeye doyamadığı oyunlarla yetişkin tiyatrosunda olduğu gibi çocuk tiyatrosunda da taze, yeni, çağdaş bir soluk olmuştur yaptığı işler. Ayşe erken gelmişti dünyaya ne yazık ki çok da erken gitti.”

ayse-selen-in-ardindan-413926-1.

Nihal Geyran Koldaş: “Ayşe ile Şehsu, sahnede ışıklarını kendileri açar kendileri kapatırlar. (Geçmiş zaman kullanamam…) Bu hayatlarında da böyle. Geçici güncel rüzgârlara kapılmadan kendi rüzgârını oluşturarak. Kendi ağırlığını taşıtmadan, yük taşımak ve bunu sezdirmemeye çalışmak. Ayşe gülerken, gülüşü bitmeye yakın, gözlerinin kenarından bu yükün izleri bazen sızar. Ama bu, zaten o gülüşünü değerli kılan şey. Görünüşte sade ama derinliklidir. Eğlenceli ama özenlidir. Tıpkı sahneleri ve hayatları gibi. Bu zaman içinde sürekli eğitim, araştırma, emek ve paylaşımla billurlaşan bir dil, bir hayat. Son oyunları pırıl pırıl akan bir suydu. Çok şükür ona söyleyebildim. Onlar kendi seçtikleri tarzda biricik oldular. Hem sahnede hem hayatta. Herkesin ve her şeyin birbirine benzeyerek yok olduğu bir dünyada ne büyük bir başarı!”

ayse-selen-in-ardindan-413927-1.

Prof. Dr. Ayşegül Yüksel: “Ayşe benim DTCF Tiyatro Bölümü’nde tanıdığım ilk öğrencimdir. Dördüncü sınıf oyun eleştirisi dersinde sınıfa ilk gelen, bana dersle ilgili bilgi veren, güzel gülüşünü ve disiplinli işbirliğini hiç esirgemeyen... Mezun oluşunun ardından asistanlığı, birlikte çalışmalarımız, yüksek lisans ve doktora derslerindeki başarıları, Altı Kişi Yazarını Arıyor oyunu üstüne yaptığı ve elden ele dolaşan yapısalcı çözümleme, Almanca’dan yaptığı çeviriler, ek gelir olsun diye daktiloda yazıcılığını üstlendiği sayfalar dolusu çeşitli akademik metinler, doktora jürisinde Metin And Hoca’nın danışmanlığında yaptığı göstergebilim incelemelerini savunuşu, bölümün pek çok oyunundaki yorumlarında kazandığı başarı… Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş’ın bir yandan çocuk tiyatrosu, bir yandan televizyon oyunculuğu derken, gölge oyunu ve kukla sanatlarını oyunculukla buluşturdukları, Lahana Sarma ile başlayıp, III. Richard Faciası ile doruğu yakalayan özgün tiyatroculuk serüvenleri, onları zorlu bir yaşamı anlamlı kılma yolunda başarıya ulaştırdı. Ayşe Selen yaşamı boşa yaşamayanlardandır. Onu Alman disiplini ve çalışkanlığıyla, tiyatromuza olan katkılarıyla, bitip tükenmeyen enerjisiyle, yaşamı sevecenlikle kucaklayışıyla, yıllar içinde değişen, dönüşen, ama hiç tükenmeyen güzelliğiyle anacağım hep.”

ayse-selen-in-ardindan-413928-1.

T. Yılmaz Öğüt: “Ayşe Selen, birlikte çalışmaktan zevk aldığımız bir çalışma arkadaşımızdı. İşinde çok titiz, sorumluluk duygusu güçlü ve güvenilir biriydi. Yayınevimize, Almancadan hep takdirle anacağımız başarılı ve önemli eserler çevirdi. Ayşe, Şehsuvar ile birlikte tiyatromuz adına çok özgün, yenilikçi, yaratıcı eserler verdiler ve bu oyunları kendi dar olanakları ile ekonomik koşullardan hiç yakınmadan, saygı duyulacak bir özveri ile sessiz sedasız ama başarıyla sahnelediler. Bu yaptıklarının her biri, tiyatro okullarında genç sanatçı adaylarına örnek gösterilecek işlerdi. Halen tiyatro sanatı eğitimi veren bütün kurumlara, onun bu değerli yaratıcı ve özgün çalışmalarını dikkate alıp değerlendirmelerini tavsiye etmek istiyorum. Ayşe Selen, tiyatromuzun alçakgönüllü ve unutulmaz yaratıcı bir kahramanı olarak saygı ile anılacaktır.”

ayse-selen-in-ardindan-413929-1.

Altan Erkekli: “Ayşe Selen tiyatromuzun militanıydı. Bir aba bir hırkayla kelle kollukta tiyatro yaptı. Ülkemizde destek almadan özel tiyatro yapmak, o tiyatroyu yaşatmak her babayiğidin harcı değildir. Hem bu anlamda hem de tiyatromuza yaptığı kuramsal katkılar anlamında Ayşe Selen bir kahramandır.”

Sezin Bozacı: “Sezonun Kâbusu oyununda bir sahne vardır; tecrübeli oyuncu (Ayşe Salon) genç oyuncunun (Sezo) arkasında durur, önce onun kolu bacağı olur, sonra ona nefes üfler, can verir ve iki kadın birlikte oynamaya başlarlar. İşte Ayşe ve Şehsu tam da böyleydi. Kendimi en güvende, en yaratıcı ve huzurlu hissettiğim prova süreçlerinden birini yaşattılar bana. Beni tecrübeleriyle ve sevgileriyle sarıp sarmaladılar. Adıma oyun yazdılar. Daha ne isterim ki.”

ayse-selen-in-ardindan-413931-1.

Prof. Dr. Çetin Sarıkartal: “Ayşe’nin ne kadar değerli bir tiyatrocu olduğuna birçok kişi tanık olmuştur. O aynı zamanda benim tanıdığım en disiplinli ve yetkin tiyatro öğretmeniydi. Bunun da hatırlanması gerekir.”

ayse-selen-in-ardindan-413930-1.

Nergis Öztürk: “Mezun olduktan sonra ilk profesyonel oyunum Tiyatrotem’le başladı. Hayatta ve sahnede onlardan öğrendiğim çok şey var. Ayşe Selen öncelikle benim ustam olmuştur, sonra Ayşem, ben de onun Narkız’ı. İyi ki eli yüreğime dokundu. İyi ki.”

ayse-selen-in-ardindan-413932-1.

Mert Fırat: “Ayşe Selen yaptığı oyunların standardını hiç düşürmeyen, koşullar ne olursa olsun en iyisini nezaketle talep eden, etrafını da bu motivasyon ve etkiyle mutlu eden bir ilham perisiydi benim için.”

ayse-selen-in-ardindan-413933-1.

Tansu Biçer: “Ayşe Selen’in anlatma isteği ve bunu etrafta olandan farklı, tamamen kendine özgü bir şekilde yaparak varoluşu geliyor aklıma. Kendi istediği gibi yapabilmek yaptıklarını… ‘Acaba dışarıda kalır mıyım’ korkusu olmadan… İşte bu Ayşe’yi biricik yapıyor ve kendisi gibi davrananlara da cesaret veriyor.”

ayse-selen-in-ardindan-413934-1.

Tülin Özen: “Tabii ki gülmek geliyor aklıma… Kahkahayla gülmek… ‘Şu an uygun değil ama unutma bunu, sonradan çok güleceğiz’ deyip kibarca susarak gülmek. Hayatın bize sunduğu incelikleri, güzellikleri, mucizeleri anlatışına şaşırarak, ona hayranlıkla bakarak gülmek ve yine hayatı, insanı ve kurduğu düzenin zaaflarını çok iyi bilip de yine de inat eden, söz söyleyen, hatırlatan, paylaşan, kendi yarattığı o güçlü özgürlüğü düşünerek gülmek…”

ayse-selen-in-ardindan-413935-1.

çArşı: “İyi insan, akademisyen, oyuncu, tiyatro insanı, çevirmen, siyahımız-beyazımız, Beşiktaşlımız Ayşe Selen’i kaybettik. Çok üzgünüz.”

ayse-selen-in-ardindan-413936-1.

Ayşe Bayramoğlu: “Ayşe’m, canım; Havadisler birikti. Ama biraz kısa yazacağım şimdilik, belki biraz da dağınık. Affet. Cenk’in Everton işi oldu. Bir de güzel veda mektubu yazmış... ‘Tiyatrotem’de iflah olmaz bir ısrar var’ diyen arkadaşım senden sonra bir limon fidesi almış, adını ‘Ayşe’ koymuştu. Dün o ‘Ayşe’ çiçek açmış, pıt diye. Üzüleceksin ama, Münir Baba da gitti senin ardından. Bir de Aydın Boysan. Oralarda sofranız şen olsun kuzum. Zaman denilen şeyin izahı mümkün değil. Kolumda senin saatin, var gücüyle vuruyor geçen saniyeleri. Kuş kadar ömrümün seninle geçen son on yılı, sensiz geçen son yedi gününden daha kısaymış, öyle diyor. Kızma ama sen gittikten sonra saatinin bile şirazesi kaydı. Buralar böyle işte. Başını yasladığın omzum ıssız. Kalbim görev icabı çarpıyor. Ellerim titrek, terli. Ben, hep senin mor menekşen, ciğerinin köşesi. Omuz başında duruyorum.”