Aysel Tuğluk ‘karar verilmeli’ diyor: Ya gericilik, ya özgürlük
“Bir karar vereceğiz: Ya tarihsel olarak birikip süzülmüş bölge gericiliği; ya da kadın özgürlük hareketiyle evrensel değerleri süzüp kristalize eden demokratik/özgürlükçü umut hareketi...”
![Aysel Tuğluk ‘karar verilmeli’ diyor: Ya gericilik, ya özgürlük](https://static.birgun.net/resim/haber-detay-resim/2014/11/06/aysel-tugluk-karar-verilmeli-diyor-ya-gericilik-ya-ozgurluk-19803-5.jpg)
BERKANT GÜLTEKİN
Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, 29 Ekim’de kaleme aldığı “Kabane’den sonra çözüm süreci ve AKP’nin tükenişi” başlıklı yazısında, AKP’nin muhatap olmaktan çıktığını vurgulayarak Türkiye’deki tüm seküler güçleri göreve çağırdı. Tuğluk’un T24 sitesinde yayımlanan bu yazısı hükümet ve hükümete yakın çevrelerden birçok eleştiri aldı. Başbakan Davutoğlu, “Seküler güçler göreve” sözünü “Ordu göreve” demeye benzetti. Radikal yazarı Oral Çalışlar da Tuğluk’un seküler güçlerden kastının, CHP ve MHP olduğunu iddia etti. Bazı yorumlarda ise Tuğluk’un bu sözlerini doğrudan HDP içine yönelik kullandığı ifade edildi.
Tartışma yaratan yazısıyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Aysel Tuğluk, seküler güçler deyince, AKP ve hükümet yanlısı kişilerin bundan orduyu anladığını ancak kendisinin demokrasi, özgürlük ve barış isteyen tüm kesimleri kastettiğini söyledi. Meselenin ideolojik bir tartışma olduğunun da altını çizen Tuğluk ‘bir seçim’ yapılması gerektiğini dile getirdi.
>> T24 sitesinde birkaç gün önce yayımlanan yazınızda, çözüm sürecinde ve Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesinde AKP’nin muhatap olmaktan çıktığını belirterek seküler güçlerin sorumluluk alması gerektiğinden söz ettiniz. Türkiye’deki toplumsal mücadelenin itici unsuru olarak seküler güçleri mi görüyorsunuz?
En baştan şunu söylemek isterim ki, yazılarımı bir fikir tartışmasına/platformuna vesile olsun diye yazıyorum. Ve tamamen kişisel düşüncelerimdir. Anlamayana izah edeceğiz artık!
Tabii özellikle AKP kalemşorleri çok bilinçli çarpıtıyorlar, saptırıyorlar. Zaten birinin yazısını okumanız yeterli. Hepsi aynı cümlelerle, aynı kalıplarla yazıyorlar. Tek kalemden çıkmış gibi. İşte neymiş “darbe çağrısı” yapmışım. El insaf!.. seküler güç deyince akıllarına sadece ordu geliyor. Oysa Gezi Hareketi var, Alevi toplumu var. Barışseverler, demokratlar, farklı inançlar, kültürel olarak inancını yaşayanlar, azınlıklar ve diğer tüm ötekiler, muhalifler var. Var da var yani. Esas seküler güçler bunlar. Ama AKP kafası bu ya, tüm toplumu kendisi gibi/kendisinden gördüğü için çağdaş, laik ya da seküler bir tek ordu kalmış zannediyor. Kürt siyasetinin sivil toplum, demokratik kurumlar ve sivil siyaset dışında muhatabı yoktur, olamaz. Hele ki, meşru ve demokratik olmayan hiçbir yöntemle bizi yan yana getiremezler. Darbecilik muktedire ait bir yöntem. İktidar sahipleri birbirine darbe yapar. Toplum ise, demokratik devrim yapar!.. Velhasıl itici güç; demokrasi ve barış talep eden toplumsal tüm kesimlerdir.
ÇAĞRIM DEMOKRASİ İSTEYENLERE
>> Yazınızın üzerine birçok söz söylendi. Örneğin Radikal yazarı Oral Çalışlar, seküler güçlerin siyasi alandaki temsilcilerinin CHP ve MHP olduğunu ifade ederek sizi eleştirdi. Siz Çalışlar’ın iddia ettiği gibi seküler güçler derken bu partileri kastettiniz mi?
Sayın Çalışlar’ı tanır ve takip ederim. Çok da sohbetlerimiz oldu. Benim ne kastettiğimi en iyi kendisi bilmeliydi. Bence bir aydın olarak muktedire daha fazla eleştirel ve mesafeli olmalıdır.
Yazısını okudum tabii. Oral Bey halen “AKP’de ışık var” diyenlerden. Zira ortada bir seçeneksizlik olduğunu düşünüyor. “MHP/CHP’dense, AKP iyidir” diyor. Aslında toplum bir dikotomiye mahkûm edilmiş; “Ya o ya bu” diyorlar. Egemenlerin siyaset tarzıdır bu. Biz de Kürt hareketi olarak diyoruz ki, “Hayır, üçüncü bir seçenek var.” Nedir o? Bizzat biziz. Yani sivil toplum ve demokratik muhalefet kendi çözümünü ve çizgisini var edip bunu devlete sunabilir ya da dayatabilir. Ve sorunlara öyle çözüm bulabilir.
AKP hegemonyasına da, MHP/CHP diktasına da karşıyız. Bu çok net. HDP projesiyle alternatif yaratma arayışındayız. Ancak nihayetinde Kürt meselesine siyaset zemininde çözüm de arıyoruz. Bir muhatap bulmak, olmadı yaratmak zorundayız. AKP sorunu çözmüyor, oyalıyor, toplumu seçeneksizliğe bizi de muhatapsızlığa mahkûm ediyorsa; ilkeler temelinde farklı demokratik arayışlara yönelmek en tabii hakkımız. Bizde AKP’ye mahkûm ve mecbur değiliz!..
Şunu da eklemek isterim; yani şimdi MHP’nin seküler olduğunu kim iddia edebilir? Türk-İslamcı faşist bir parti. CHP ise, klasik ulusalcı. Yollarımız kesişmez bile. Nasıl bu partileri kastedebilirim?
Açıkça söylüyorum: Özgürlük, demokrasi ve barış talep eden herkes yaptığım o çağrının muhatabıdır.
>> Demokratik İslam Konferası’nın üzerinden kısa bir süre geçti. Seküler güçlerin sorumluluk alması gerektiğini söylemeniz, İslam temalı bir konferansın düzenlenmesiyle çelişmiyor mu?
Bahsettiğiniz konferansa bizzat katılmadım ama tabii aktarımlar yapıldı bizlere. Aslında tam tersine, o konferansın sonuçları bir kez daha okunursa benzer şeyler söylediğimiz ortaya çıkar. Ben yazımda IŞİD ideolojisini ele aldım ve AKP’nin yaklaşımının giderek bu ideolojiyle örtüştüğünü söyledim. İslam konferansında da buna dikkat çekilmişti. “Otoriter laikçi, ulus devletçi, mezhepçi ve ırkçı anlayışlar” mahkûm edildi ve ‘toplumu önceleyen sivil ve çoğulcu İslam’ anlayışına dikkat çekildi. AKP’nin mezhepçi, sunnici olmadığını kim iddia edebilir? IŞİD Musul’u aldığında hatırlayalım, Davutoğlu “Sünni toplulukların öfkesi” diye tanımlamıştı. Bu meşrulaştırma değil de nedir?
BU İDEOLOJİK BİR MÜCADELE
>> Yazınızdaki önemli tespitlerden biri de “ideolojik eleştirinin unutulduğu” idi. Bu AKP’nin ideolojik kimliğini bir kenara bırakarak, hükümetten böylesi bir konjonktürde demokrasi doğrultusunda adım atılmasını bekleyen anlayışlara dönük bir eleştiri miydi?
Kısmen buydu. Kısmen de Ortadoğu’da çatışan iki çizginin temsil ettiği değerlerle ilgiliydi. Bakınız, bir tarafta IŞİD denen barbarlık; ki kafa kesiyor, kadını köleleştiriyor, kendisinden olmayana hiçbir yaşam hakkı tanımıyor. Kültür, tarih, kimlik reddediyor... Diğer tarafta ise; tüm kimliklere yer veren, kadını özgürleştiren, demokratik, komünal ve konfederal ilişki ve yaşam tarzını savunan bizim ideolojimiz... AKP hangisinin yanında duruyor? Hangi çizgiye daha yakın? Ya da hangisini düşman görüyor? Artık bazı hususları olanca açıklığıyla yükses sesle belirtmek gerekiyor. Evet, bir ideolojik mücadeledir bu. Gericiliğe karşı demokratizmin; mezhepçiliğe karşı sekülerizmin; barbarlığa karşı insanlığın mücadelesidir. Bundan daha önemli mücadele olur mu?
Mesela neden bu radikal gericilik gelip gelip Kürt hareketini vuruyor? Çünkü demokratik, seküler ve komünalisttir Kürt hareketi. Hiç gözden kaçırmamak lazım; IŞİD kendisini bir dünya görüşü, bir hayat tarzı ve bir üslup olarak bölgenin tarihiyle kurduğu ilişkilere göre ortaya koyuyor. Artık tüm bu hatlarda oldukça net olmak ve mücadeleyi daha ideolojik kılmak gerekiyor. Bir karar vereceğiz yani: Ya tarihsel olarak birikip süzülmüş kristalize bölge gericiliği; ya da bölgenin tüm komüncü hareketlerine dayanan ve kadın özgürlük hareketiyle evrensel değerleri süzüp kristalize eden demokratik/özgürlükçü umut hareketi. Sorun bizim için esas olarak hangi tarafta yer alacağımız değildir. Sorun bunu nasıl savunacağımızdır!..
***
Parti kapatmak hafif kalır
>> HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ‘legal görünümlü illegal yapılanma’ ile HDP’nin kastedildiğini belirterek, partinin kapatılma süreci için düğmeye basıldığını söyledi. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bazı görüşmelerde bunu ima eden yaklaşımları olmuş ama şahsen bunu blöf olarak değerlendiriyorum. Tabi süreç biterse herşeyi yapabilirler. Kürtler de herşeyi yapabilir. Bu ayrı bir konu. Ama parti kapatma şimdilik gündemde olan bir konu değil zannımca. Tabi MGK’de, Bakanlar Kurulu’nda demokratik Kürt siyasetini kriminalize etme tartışmaları yapılmıştır. İşte “kamu düzeni” diyorlar. Nasıl sağlayacaklar? Tutuklayarak, baskılayarak, teşhir ve tecrit ederek vs... bunu geçmişteki KCK operasyonları gibi mi yaparlar bilmiyorum fakat tedrici olarak geliştirme planları olabilir. Nitekim kısmen buna başladılar. Yine İmralı heyetinde değişiklik yapabilirler. Ankara’da olduğu gibi yöneticilerimize ve çalışanlarımıza dönük ciddi yönelimler olabilir. Velhasıl, kendi “çözüm”lerini dayatmak için daha güvenlikçi bir politika izleyeceklerdir. Parti kapatmak tüm bu seçenekler arasında bana göre en hafifidir!
***
En temel sorunumuz Rojava
>> Sırrı Süreyya Önder, hükümetin dilinden şikâyet etti. Hükümetin de HDP’den şikâyetleri var. Sürecin son zamanlardaki seyrini nasıl yorumluyorsunuz?
Evet, süreç şimdilik ciddi bir kriz yaşıyor. Aslında devlet heyeti ile sayın Öcalan arasında bir mutabakata varıldı. Ancak siyasi iktidar bu mutabakatın gereklerini yapma konusunda epey isteksiz duruyor. Sürekli yeni şartlar, dayatmalar, oyalamalar gündemleştiriyor. Kürt hareketi de, halk da artık somut adım bekliyor. Ne kadar sürer bilmiyorum ancak süreç moda deyimiyle şimdilik askıda.
Aslında temel sorun Rojava. AKP hükümeti Rojava yaklaşımını değiştirmediği müddetçe süreç konusunda bir ilerleme sağlanamaz. Nihayetinde IŞİD oradan def edilecek. Peki ya sonra? Türkiye yine dayatmalarını, reddiyesini sürdürecek mi? Yoksa ABD’nin bile kabul ettiği, görüştüğü, Güney hükümetinin askeri ve siyasi olarak dahil olduğu rojava realitesini kabul mü edecek? AKP’nin vereceği karar, sürecin geleceğini belirleyecektir.
“Sürece mahkum ve mecbur değiliz” diyorlar. “Olabilecekleri düşünmek dahi istemiyoruz” diyorlar. Her gün hakaret, her gün öfke, kibirle tehdit ediyorlar. Sonra biz “AKP partner olmaktan çıktı. AKP dışındaki güçler sorumluluk alsın” deyince bu kez panikliyorlar. “Vay bunlar darbeci” demeye başlıyorlar. Ya AKP’yi itirazsız destekleyeceksin ya da darbecisin! Öyle ‘herkesi ya kendime benzetirim ya imha ederim, bilmem itibarsızlaştırırım, darbeci ilan ederim’ yaklaşımı artık tutmaz.
Buradan bir kez daha söylüyorum; Türkiye’de karşıtlık siyasetinin zemini tükendi artık. Şimdiye kadar bunun rantını çokça yediler ama artık demokratik siyaset yapmak zorundalar. Aksi halde parçalanıp dağılacaklar. Bunun emareleri de var. Erdoğan’ın dayattığı dizayna ciddi itirazların olduğunu biliyoruz.
AKP’nin kalemşorleri de irademize, kimliğimize, tavrımıza ve düşüncemize -katılmasalar bile- saygılı olacak. Öyle iktidarlarına, sultanlarına güvenerek sover gibi yazmasınlar. Ciddi, tutarlı ve düzeyli olsunlar artık. Sonra “Vay eşim korktu. Vay hedef gösterdi” demesinler. Şövalye olsunlar azıcık. Kavga edeceklerse şayet “Yiğit, mert, düşmanına bile saygı duyarak” bunu yapsınlar.
***
‘Altan Tan ile farklı düşünüyorum’
>> HDP içinde gericiliğe karşı sizin gibi net tavır koyan geniş kesimler var mı? Söyledikleriniz aynı zamanda HDP’nin de içine mi yönelik?
İnanın 50 gündür Suruç’ta sınır nöbetindeyim ve Ankara kulislerinden haberim yok! Bir tek Altan Tan arkadaşımızın röportajını okudum ama kendisiyle zaten farklı düşündüğümüzü herkes biliyor. Ve farklı düşünmek bir haktır. Parti içinde yazımın mutlaka bir yankısı olmuştur. Nihayetinde “yanlış” ya da “doğru” bulanlar var. Ancak dinin siyasete alet edilmesine hepimiz karşıyız. Kaldı ki, siyasal İslam başka bir şeydir. Kültürel İslam apayrı bir şey. Ve yakın zamanda göreceksiniz, siyasal İslam bizim savunduğumuz kültürel İslam anlayışı karşısında kaybedecek! İnançlara saygı duyarak ve kesinlikle suistimal edilmesine mahal vermeden politika yapmak gayretindeyiz. Hepimiz demokratik ve özgürlükçü yaşam konusunda hassasız. Kadının bu kadar önde ve öncü olduğu yerde zaten hiçbir gericilik hayat bulmaz!