24 Ağustos 1987’de İçişleri Bakanlığı onayıyla, Jandarma bünyesinde İstihbarat Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı kurulur.  Bu komutanlık Diyarbakır’da konuşlu Jandarma Asayiş Komutanlığı emrine verilir. Kasım 1988’de bu kuruluş Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı adını alır. Başta bu kuruluş, “geçici görev” ve “deneme amaçlı” inşa edilmiştir. Mart 1990’da Ankara, İzmir, Diyarbakır ve Van’da dört ayrı […]

24 Ağustos 1987’de İçişleri Bakanlığı onayıyla, Jandarma bünyesinde İstihbarat Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı kurulur.  Bu komutanlık Diyarbakır’da konuşlu Jandarma Asayiş Komutanlığı emrine verilir.

Kasım 1988’de bu kuruluş Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı adını alır. Başta bu kuruluş, “geçici görev” ve “deneme amaçlı” inşa edilmiştir.

Mart 1990’da Ankara, İzmir, Diyarbakır ve Van’da dört ayrı istihbarat grup komutanlığı oluşturulur. Bu karar ile beraber kurumun “geçici” ve “deneme amaçlı” oluşuna son verilir ve resmi olarak bu yapı “kalıcı” hale getirilir. En son 16 Şubat 2001’de Ankara İstihbarat Grup Komutanlığı ve bağlı Tim Komutanlıkları dışındaki tüm birliklerin lağvedildikleri ortaya çıkmıştır.

İstihbarat gruplar komutanı ise -bugünlerde adı Ergenekon beraatı nedeniyle yeniden gündeme gelen- tuğgeneral Veli Küçük’tür. Bu yapının görev, yetki ve çalışma esaslarını düzenleyen bir mevzuatı yoktur.

Ancak istihbarat gruplar komutanlığına ait olan ve 30 Haziran 1988 tarihinde İçişleri Bakanı tarafından onaylanan “JY Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı Yetki ve Sorumlulukları Yönergesi”nde belirtilen esasları göre faaliyet yürüttüğü tespit edilmiştir.

Yapının başka ünlü bir ismi Cem Ersever’dir. Yapının içindeki çelişkilerin bir ürünü ve ifadesi olarak öldürülmüştür. Yapıda görev yapan subayların İzmir Foça’da komando eğitim aldığı ileri sürülmüştür. Yapı tüm kanatlarıyla, ünlü Özel Harp Dairesi’ne bağlıdır. Her grupta iki üç astsubay ve emrinde ihtiyaca uygun bir kaç uzman çavuş bulunur. Yapının tetikçi ve infazcı kadrosu, PKK başta olmak üzere yasadışı örgütlerden gelen itirafçılardır. Yapı, “maşa kullanmak” tavrı gösterir. 

Bütün personel giyim kuşamda serbesttir; sivil kıyafet giyilir. Saç sakal bırakmak, görünüşte sivil görünmek esastır. Personel seçiminde “Kürtçe bilmek” bir tercih nedenidir. Yapı İzmir ve Ankara’da da kurulmuşsa da zamanla faaliyet alanı Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusu olmuştur.

Yapının kurulması, PKK ile çatışmaların şiddetlenmesiyle eşzamanlı olarak faili meçhul cinayetler, sabotajlar, bombalamalar, adam kaçırmalar ve yargısız infazlar da patlamıştır. Musa Anter, Vedat Aydın ve adı sayılamayacak nice insan işte bu yapının eylemlerinin kurbanıdır.

Susurluk kazasıyla iyice deşifre olan, adı yıllarca manşetlerden düşmeyen, ama hiçbir mensubuna soruşturma açılmayan, işlediği cinayetlerden ötürü tek bir itirafçının dahi hesap vermediği bu yapı JİTEM’dir.

Yapının kurbanlarından biri de Ayten Öztürk’tür. 1992 yılında Mazgirt’te kaçırılmış, Diyarbakır Grup Komutanlığı’na götürülmüş, PKK itirafçıları tarafından işkence ile sorgulanmış ve telle boğularak öldürüldükten sonra cesedi, bir gece vakti Elazığ’da Karşıyaka Mahallesi Beyyurdu Köyü’ne  atılmıştır. Sessizce gömüldüğü yerin üstünü, üç badem ağacı ve asma üzüm yaprakları örtmüştür.

Faaliyetlerine devam edip etmediği bilinmeyen, en ünlü tetikçisi Yeşil’in yaşayıp yaşamadığı muamma olan bu yapının tarihte kaldığını mı sanıyorsunuz? Esadullah’a, SADAT’a bakın; ne görüyorsunuz?

Ya da Ankara’nın ortasında MİT’çe kurulduğu savlanan ve kaçırılan insanların aylarca sorgulandığı gizli sorgu merkezine bakın. Ta Lübnan’da kaçırılan, o merkeze getirilerek tam altı ay işkence gören ve tutuklanan başka bir Ayten Öztürk’ün hikayesine kulak verin. Ülkenin ortasında JİTEM’i değilse bile, onun kopkoyu gölgesini göreceksiniz.