“Nasıl olur da koca general bu safsataya inanır?” Kurgu değilse, soruya yanıt arayan kişinin bugünlerde en çok duyduğu soruymuş bu. Uzmanımızın yanıtı “körü körüne inanç”; yanıtı kendini de tatmin etmemiş olmalı ki dünyanın bu alanda çalışan uzmanlarının gelip ülkemizde araştırma yapmasını istiyor.

Bizce araştırmaya gerek yok, sorunun yanıtı zaten içinde; inanmak. Bir kez inandınız mı inandığınız şeyin tutsağı olursunuz: En başta kuşkunuz ortadan kalkar, sonunda beyinsel bir faaliyet olan düşünme yetisini yitirirsiniz. Kimilerine göre böylesi daha iyidir; gözlemleme, tahminde bulunma, deneme gibi zahmetli bilimsel yöntemleri kullanma yerine, olup biten olayların arkasında önünde ne var ne yok sorgulama gereği duymadan sizden daha zeki olmayan birinin sıradan fikirlerini kullanarak göbeğinizi kaşımaya zaman ayırabilirsiniz.

İnsan, gerçeği başkalarından gizlemek niyetinde değilse size göre yalan olana, gerçekle yalanı ayırt edebilecek bilgi ve yönteme sahip olmadığı için inanır. Bunlar çoğunluğu oluşturur; pohpohlandıkça inancını gerçek sanır ve hakikati teslim alırlar. Bir kısmı da var ki gerçeğin farkındadır, fakat fikirlerini inancını gerçek sananları güden siyasetçinin hizmetine sunduğu için inanır görünmek durumundadır. Bunlar geçimini yalan pazarlayarak sağlayanlardır ve baş edemeyeceğimiz kadar çokturlar.
Okumuş yazmış olmasına mı yoksa rütbesine mi yakıştıramamış anlamadım, ama bir gazeteci olarak işi gerçeği, sadece ve sadece gerçeği çekip çıkarmak iken ortaya servis edilen haberi sorup sorgulamadan kullanan yazarımızın şaşırması da yalan. Söz konusu kişi Kabataş yalanını üretenlerden biriydi ve “hıyarlığımdan” diyerek işin içinden çıkmaya çalıştı. Onun bu soruya verebileceği en doğru yanıt, ‘ben Kabataş’ta başörtülü bacıma saldırıldığı yalanına neden inandıysam kimi profesör kimi general bunca okumuş yazmış insan da Fethullah’ın Muhammed peygamberle buluştuğuna aynı nedenle inanır olmalıydı.

Bugünkü dün kendisi Kabataş yalanına inanmış ancak bugün başkasının başka yalanlara inanmasına hayret ediyor. Az buçuk aklı olup da bunların arasında kalan çıldırmaz da ne yapar!

İslamcılar her zaman olduğu gibi yalanı gerçek, gerçeği yalan yerine satıyor ve bunu inanç sayesinde başarıyorlar. Çünkü yalanla inanma çok yakın akrabadır; inancın olmadığı yerde yalan, yalanın olmadığı yerde inanç barınamaz. Türkiye uzun süredir dayanağı inanma olan yalanla yönetiliyor. Halkın inancı, siyasetçinin yalanı sözde aydının aracılığı ile halkla buluşturuldu ve bunca sahtekarın, dolandırıcının, riyakarın ortalıkta dolaşmasına zemin hazırladı.

Geçen hafta, “Hocaefendi ağladığında ben de ağlarım” diyen birinin, henüz mürekkebi kurumadan aynı köşede Hocasını CIA ajanı ilan ettiğinden söz etmiştim. Bugünkü dün kendisi Kabataş yalanına inanmış ancak bugün başkasının başka yalanlara inanmasına hayret ediyor. Az buçuk aklı olup da bunların arasında kalan çıldırmaz da ne yapar!