Bir çatışma, taraflarından birinin “zafer”iyle sonuçlandığında, genellikle çatışmaya yol açan sorun ortadan kalkmamış ve aslında çözüm de olmamıştır.

Karabağ’daki 44 günlük çatışmaların antlaşma ile son bulması, köklü bir çözüm anlamına gelmese de ölümlerin son bulması, sivillerin üzerine roket ve füze yağmayacak olması kuşkusuz iyi bir şey.

Karabağ sorununu, Sovyet hukuku çerçevesinde Azerbaycan içinde özerk bir bölge olan Karabağ ve Sovyetler’in dağılması ardından onun etrafında yer alan 7 bölgenin/reyonun Ermenistan tarafından işgali olarak ayırırsak, ki doğru olan bu; anlaşmanın, BM ve uluslararası hukuka göre Ermenistan’ın işgalinde ve Azerbaycan’a ait olan bölgelerin Azerbaycan’a iadesini sağladığını görüyoruz.

9 maddelik anlaşmada bunun dışında kalan Karabağ’ın durumunu sonuca bağlayan bir şey yok. Karabağ daha uzun süre konuşulacak bir mesele olmaya devam edecek. Ancak, gerek Laçin koridoru gerekse de Nahçıvan ve Azerbaycan arasında bir ulaşım ve taşımacılık hattının açılarak Ermenistan tarafından garanti altına alınacak olması, uzun vadede bir çözümün yolunu açabilecek noktalar.

Anlaşmayı bir video röportajla BirGün’e değerlendiren Kafkasya uzmanı Dr. Hakan Güneş de Karabağ’ı Ermenistan’a, Nahçıvan’ı da Azerbaycan’a bağlayan koridorların çözüm açısından önemini vurguluyor. Gelinen noktanın bir ateşkesin çok ötesinde olduğunu belirtirken, gerçek anlamda çözüm ve barışın iki tarafın aklı başında devlet adamları ve sanatçıları tarafından, yeniden çatışmaları canlandıracak milliyetçi söyleme baskın gelen bir barış söylemi geliştirmesiyle mümkün olabileceğini belirtiyor.

Özal ve Demirel dönemlerinde “Türk dünyası ile Türkiye arasındaki ilişkilerin koordinasyonundan sorumlu” olmuş, Türk milliyetçiliğinin önemli isimlerinden Namık Kemal Zeybek’e göre de, Nahçıvan ve Azerbaycan arasında bir karayolu açılması “Türkbirlikçiler”in kıvanç duyacağı bir gelişme olacak.

Ermenistan ve Azerbaycan ordularının oldukları yerde kalmalarını da kayıt altına alan anlaşma, Karabağ’ı bütünüyle Azerbaycan’a vermese de, ordusunun aldığı yaklaşık yüzde 30’luk bölgenin Bakü’nün kontrolünde kalmasını sağlıyor. Zeybek’e göre, bu, “Dağlık Karabağ’ın bölünüp üleşilmesine ve Rusya’nın bölgede uzun süre kalıcılığına” işaret eden bir durum.

Azerbaycan’ın zaferinin çok daha net bir “Rusya zaferi” olduğunu söylemek gerek. Moskova bu anlaşmayla birlikte, Kafkasya’da askeri üssü olan Ermenistan ve fiili askeri varlığı olan Gürcistan’dan sonra Azerbaycan’a da askeri olarak yerleşti ve bölgedeki konumunu güçlendirdi.

Çatışma bir iki hafta daha sürse Karabağ’ın tümünü ele geçirebilecek olan Azerbaycan’ı kritik bir noktada durdurarak Ermenistan’ı daha ağır bir yenilgiden kurtardı. Bu zaferle Azerbaycan’da iktidarını pekiştiren Alivey’i iyice kendisine yaklaştırırken, Ermenistan’da Batı yanlısı Paşinyan’ın yerini Rusya yanlısı bir iktidar bırakmasının yolunu açtı.

Türkiye’de iktidarın, Azerbaycan’ın zaferini aynı zamanda kendi zaferi olarak takdim ettiği ve edeceği ortada. Gerçekten de, Karabağ, Suriye ve Libya’da ortaya çıkandan çok farklı ve çok daha kolay “başarı” olarak tanımlanabilecek bir sonuç.

Rusya, bu anlaşmayla, bir yandan kendisi ve ABD arasında salınan Türkiye’yi kendinden uzaklaştırmamayı ama bölgede çok da etkin bir noktaya taşımayıp Azerbaycan toprakların yer alacak “Gözlem Merkezi”nde sınırlayarak tutmayı başarmış oldu.

Umarım dünyanın en güzel ama en yaralı coğrafyalarından biri olan Kafkasya’ya gerçek anlamda barışın geldiği günleri de görebiliriz.