Melih Cevdet antik zamanlar mitinde yer alan bir öyküyü şiire ne güzel dönüştürmüştür; Likyalı Kadınlar'dır o şiirin adı.
   
Köpürüp kabaran, azgınlaşan denize karşı eteklerini kaldırıp yürüyerek karşı çıkan Likyalı kadınlar anlatılır. Bu karşı çıkış karşısında azgın dalgalar durgunlaşır geri çekilir.
   
Denizler tanrısı Poseydon Likyalılara kızmış. Azgın dalgalarla kararya yürüyüp, Patara kıyılarından Likya ülkesine saldırmış. Yöneticiler tanrının öfkesini dindirmek için adaklar sunmuşlar, yalvarmış yakarmışlar, çare olmamış.
   
Çözüm için, yine bir Likya kenti olan Telmessos ( Fethiye) kahinlerine başvurmuşlar. Kahinler, kehanet falan değil, kestirme bir çözüm bulmuşlar; bütün Likyalı kadınlar denize karşı duracak, el ele tutuşacaklar. Sonra, eteklerini kaldırıp, yürüyecekler. Tanrı utanıp, geri çekilecek.
   
Mitolojide yer alan öykülere göre bu yöntem tutmuş işte. Melih Cevdet usta da şiirini yazmış;
"...
konuşmadan aralarında
kaldırdılar uzun eteklerini,
Dalgalara gösterdiler, tüylü kabarık
yerlerini çırılçıplak."
   
Hani biraz da erotizm girmiştir Melih Cevdet ustanın şiirine.
   
Şiir ve öyküyü birlikte kurcalayıp, farklı alt okumalar da yapabiliriz. Kabaran denizin sönmesini bir tensel birleşme olarak örneğin... Neyse ne. Bu toprakların kültüründeki sayısız zenginlik, sayısız çeşitlilik olduğunu gördükçe, günümüzün yöneticilerinin sığlığı, dar görüşlülüğü, hoş görüsüzlüğü, yanlışlar denizinin toplamı olmaları insanı çileden çıkartıyor.
   
İktidar partisinin önemli kişisi Hüseyin Çelik'in bilinen sözü; "Birkaç Mehmet'in ölmesi..." Böylesi bir yaklaşımın diğer adı dildeki azgınlıktır. Yönetimde olmanın, tüm iktidarın mutlak hakimi olma algısının ve "diğerlerine" bunu böyle algılattırmanın söylem azgınlığı. Mitalojinin naif öyküleri çokçaresizdir böylesi yoldan çıkmış, benmerkezci iktidar sarhoşluklarına. Çünkü, mitalojide de olsa, anlatılan bu öykülerde uçlar arasında bir yakın mesafe bir "akıl" dairesinde olma, belli bir sosyal denge hali vardır. Özetle, deniz tanrısı kızarsa, en azından onu  en olmayacak bir çözümle utandırırsın. Bu, bir makuliyet çizgisi, makuliyet dengesidir.
   
Günümüz azgınları için ne yazık ki bu çizgiyi-dengeyi tutturmanın yolunu bulmak olası değil. Öküzün boynuzlarında duran dünya söylencesinden bile bir anlam bütünlüğü itibariyle denge bulunur. Dil bir öküzleme haline dönünce ne denge, ne insani töz hak getire!
   
Likyalı kadınlar günümüze getirilecek olsaydı, akıldışılığın sonuçta özgürlükleri yokedici bir tehdit olduğunu görüp, kendilerini yokederlerdi. Bir başka öyküde böyle yapmıştır çünkü onlar. Likyalılar özgürlüklerine o denli düşkünmüşler ki, savaşta yenilince, teslim olmak, canlı ele geçmek yerine, Xsantos çayına atarlar kendilerini. Ölümün özgürlüğü için...

Haftanın dizesi; "havva'da dişlenecek bir elma daha var unutma!" (Yavuz Yavıuzer, Hiçliğe Prova, Artshop Y.)