İsveç Dışişleri Bakanlığı Türkiye’deki seçimlerin hemen ardından pazartesi günü Stockholm’deki yabancı gazetecilerle bir toplantı düzenledi. Önümüzdeki dönemde İsveç’in yürüteceği dış ilişkiler politikalarının dört maddede toparlandığı toplantıda, bakanlığın konu başlıkları arasında Türkiye seçimleri yoktu ama Dışişleri Bakanı Margot Wallström’e Türkiye’deki seçim sonuçlarını nasıl değerlendirdiği soruldu. Dışişleri Bakanı Wallström’un, çok da beklediği bir soruydu bu.

Türkiye’deki seçimlere İsveç, en çok ilgi gösteren kuzey ülkesi oldu. Seçim öncesi Svenska Dagsbladet gazetesi haziran ayı başında okuyucularına, yaklaşan Türkiye seçimlerini Stockholm Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Şefi Paul Levin’in değerlendirmesiyle “Muhtemelen çok partili döneme geçişten sonra Türkiye için en önemli genel seçim” diye duyurdu. Bu seçim, son 80 yıllık bir demokrasi tarihinde dönüm noktası olarak görüldü. Gazete ayrıca Türkiye için AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, seçim sonrası hedeflerde Anayasa’yı değiştirerek parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş hesabı yaptıklarını anlattı. Tayyip Erdoğan için “Aktif olarak seçim kampanyalarına katılıp başkanlık sistemi için propaganda yapıyor ki bu da Türkiye Anayasası’na aykırı” denildi. İsveç basınının Türkiye seçimlerine genel bakışı; AKP ve diğerleri diye ikili bir denge üzerinden gitti.

Seçim öncesi Türkiye demokrasisi için endişelerini dile getiren Stockholm Üniversitesi’nden Paul Levin, bu seçimle yerle bir olan başkanlık sistemine geçiş senaryoları için konuşulan anayasa değişikliğiyle amacın; Cumhurbaşkanı’nın gücünü artırma isteği olarak görüyordu. Kontrol mekanizmaları devreden çıkartılmış AKP ve Tayyip istekli başkanlık sistemiyle Türkiye’nin temel demokratik prensiplerden tamamen uzaklaşacağı söyleniyordu.

Türkiye’deki seçim sonuçları herkes için “iyi yönde” bir sürpriz oldu. İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström, Türkiye’deki seçim sonuçlarını değerlendirirken sandık başına giden seçmen katılımının yüksek olmasını çok olumlu bulduğunu belirtti. Wallström’e göre yüzde 10 gibi yüksek bir baraja rağmen bu seçim, Türkiye’de işleyen bir demokrasiyi gösteriyor ve bu da mutluluk verici. Margot Wallström, bir sonraki adımla yeni kurulacak hükümetin, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme sürecini ve birlikle olan ilişkileri daha iyi yönlendirmesini umut ediyor.

Henüz seçim sonrası bir hükümet kurulamamış olsa da bu seçimle Türkiye adına rahat bir nefes alındı. Avrupa’daki diğer uzmanların da belirttiği gibi, Paul Levin’in bu süreçte altını çizdiği bir konu daha var, Türkiye’nin anayasasının ve seçim sisteminin değişmesi gerektiği. Bu ihtilal anayasası üzerinde her ne kadar “yetmez ama evet” değişikliği yapılmış olsa da Levin’e göre uygulamadaki anayasa demokratik ve efektif değil. Çarşamba günü Metro gazetesinin köşe yazarlarından düşünce tarihçisi Johan Norberg, haftanın en keyifli olayını Türkiye’deki seçim sonuçları olarak duyurdu. “Kürt partisi” dediği HDP’nin Meclis’e girmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye’yi onun tarafından işletilen otoriter bir devlete çevirmesinin engellenmesi Norberg’i sevindirmiş.

Öncesiyle sonrasıyla İsveç basının oldukça ilgisini çeken 2015 Türkiye genel seçimleri, geçilmiş bir demokrasi sınavı ve getireceği hükümet açısından da önemli. Yaklaşık bir yıldır bir azınlık koalisyon hükümetiyle yönetilen İsveç, yakın tarihinin en cesur dış ilişkilerini yürütüyor. Örneğin bu sol azınlık hükümetinin daha ilk icraatı, Filistin’i devlet olarak tanıdıklarını açıklamak oldu. Türkiye için de bir azınlık hükümeti söz konusu olur.