CHP merkeze, merkez sağa doğru kaymayı bırakıp rotasını sola çevirmediği sürece zamanın gereklerine aykırı davranmış olacak, gerileyen cumhuriyeti kurtarma çabası içindekiler arasında kendisine yer bulamayacaktır

Azimet ne tarafa kardeşler?
Sosyalistlerle sosyal demokratlar arasındaki kimi zaman hasımlığı, kimi zaman “kardeş kavgasını” andıran çatışmaların, çelişkilerin tarihi eskidir. Tüm dünyaya yayılmakla birlikte bu kavganın ana yurdu Almanya’dır ve Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) tarihi bu çatışmanın özeti gibidir. Daha kuruluşunda Marx’ın sert eleştirileri ile bir ölçüde devrimcileşebilmiş sosyal demokrat (SD) hareket hızla reformcu bir partiye dönüştü. Yıllarca toplantılarını Enternasyonal’le açan SPD artık böyle bir zahmete katlanmıyor; “uyan artık uykundan” deyip sonra ninni söylemek zor olmalı. Ama tarih güzeldir, ibret doludur; ‘Sosyal Demokrat’ adı da tarih içinde devrimci, reformcu pek çok partinin, hareketin adı oldu; 1917’de Rusya’da devrimden sonra Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin adının Komünist Partisi olarak değiştirilmesi ile ayrım bir ölçüde netleşti. Lenin sosyal demokrat adını “eski kirli gömlek” olarak nitelemiş ve partinin adı KP olarak değiştirilmiştir.

***

Türkiye heyecanını nasıl yitirdi?

Ama bizim sorumuz, Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluşun devrimci heyecanını neden ve nasıl yitirdiği, 60’lardan sonra sosyal demokrat bir parti olmaya niyetlenecek kurucu partinin bir Soğuk Savaş partisine nasıl dönüştüğüdür. Değerli araştırmacı Cangül Örnek’in ilginç saptaması ışık tutuyor, yol gösterici niteliktedir. Aktarıyorum: “Erken soğuk savaş döneminden başlayarak Türkiye’de hakim entelektüel çevre ve düşünce akımlarının, Türkiye’nin yönetici sınıflarının Soğuk Savaş tercihleriyle uyuşma düzeyi beni her zaman şaşırtmıştır. Her daim ‘bağımsızlık’ kaygısıyla anılan Kemalist aydınların, Batı karşıtlığı atfedilen İslamcıların, Türkiye’nin Soğuk Savaşın ilk yıllarından itibaren ABD ile içli dışlı olması karşısında gösterdikleri rahatlık, Türkiye’de ideolojilere ve o ideolojilerin taşıyıcısı aydınlara yönelik yaygın varsayımların yüzeyselliğine işaret ediyor.” [Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı. sf.14. Can Yayınları]

Hemen arkasından yapılan benim daha belirleyici bulduğum saptama şöyledir: “Bir diğer nokta ise Türkiye’de siyasi ideolojik alanda antikomünizmin tuttuğu kritik yerdir.” [Agy]

Bu kısa ve değerli saptamayı Türkiye’de kurtuluştan sonra kurulan Cumhuriyet Halk Fırkası, daha sonra Partisi’ndeki gelişmeyi, değişimi anlayabilmek, anlatabilmek için aktardım. Cumhuriyet Halk Fırkası, Kurtuluşu gerçekleştiren kadroların sonraki yıllarda Kuruluşu yöneten partisidir. Program açısından sosyal demokrat partilere benzemekte, ancak bir devrimin liderden güç alan partisi olarak doğrudan iktidar partisi olmanın özelliklerini de taşımaktadır. CHP’nin Kurtuluşun ve Kuruluşun tartışılmaz lideri Atatürk’ün ölümünden sonra çağdaşlaşma anlamında Batılılaşma rotasından uzaklaştığı bir gerçektir. CHP’den kopanların kurduğu Demokrat Parti ve izleyicilerinin ise ilk Meclis’teki İkinci Gruba yani muhafazakârlara yakın oldukları, angaje Soğuk Savaş partileri olmaktan mutluluk duydukları, kendi varlıklarını kolaylaştıran, ideolojik zemin oluşturan bir gelişme olarak gönül rahatlığı içinde benimsedikleri görülmektedir.

***

Koşullar değişti

Artık koşullar değişti; şimdi yerel ve uluslararası koşullar, belki de hâlâ stabil hale gelmemiş, belki de gelemeyecek ilişkilerin, eski dönemden miras kavgaların da farklılaşmasını gerektirecektir. Soğuk Savaş, yerini gelişmiş kapitalist ülkeler arasındaki paylaşım savaşı alanın genişlemesine, ortakların sayısının artmasına, savaş teknolojisinin yükselen tehdidine terk etti. Buna karşılık, partiler arasındaki ideolojik farklılaşma, sosyal demokratlarla sosyalistler arasındaki ayrımda eski kalıplar, ön yargılar henüz değişmedi.

CHP’nin değişim sancıları içinde olduğuna dair belirtiler var; değişime karşı olanların hala etkili olduğu, nesnel olarak kendini dayatan değişimi savunanların ise güçlü olmadıkları söylenebilir. CHP ya Türkiye’nin geleceğinde etkili olacaktır ya da belki artık zamanını doldurmuştur, yeni oluşumlara yerini terk etmek zorunda kalacaktır.

Bana öyle geliyor ki, kurtuluş ve kuruluş döneminde sosyalist Kuzey komşu ile hem dostluk ama aynı zamanda ideolojik olarak farklılaşma, bunun için de komünistlerin önünü kesme çabası; Mustafa Suphilerin katli, komünistlere ağır baskılar, ikinci dünya savaşı yılları öncesinde ve sonrasında ABD tarafından beslenen antikomünizmin resmî devlet politikası olarak yerleşmesine yol açtı. Kuşkusuz dini nedenlerle Batıya, “küffara” karşı olmaları beklenen İslamcıların kolayca manipüle edilmelerinde, sosyalizme, onun materyalist ideolojisine demagojik bir savaş açan ABD ve Batı’nın “komünistler din düşmanıdırlar” propagandasının etkisi büyük olmuştur. Bu tablo resmî devlet ideolojisi ile İslamcıların buluşmasını, laikliğin törpülenmesini kolaylaştırdı. AKP dönemi ise devletin otoriterleşmesi ve İslamcılaşması Cumhuriyetin kuruluş yıllarından tümüyle farklı bir Cumhuriyete dönüşmesi yeni bir aşamayı oluşturdu. Bu gelişme CHP’yi de yol ayrımına getirdi.

Sağa mı Sola mı?

Kuşkusuz bu iddianın kanıtlanmaya gereksinimi var. Belki de sondan başa doğru gitmeli; şimdi artık çok farklı yaklaşımların kendilerini Kemalist saydıklarını da dikkate alarak, aradaki farkları unutmadan İslamcı- Milliyetçilerle bir araya gelmelerini açıklamaya çalışmalıyız. Çatışma ve yakınlaşmanın zeminini şimdilik milliyetçilik ortak paydası oluşturuyor. Bu, özellikle yaşadığımız günlerdeki sıcak gelişmelerde kendisini somut olarak gösteriyor. İktidar partisince “düşmanlarla çevrili ülkenin milli davası, beka sorunu” yoğun propogandasının ulusalcıları, sosyal demokratları, hatta “sosyalistleri” etkilediğini görmek şaşırtıcı değildir. Bu kapsamda CHP de çok hızlı, birbiriyle çelişen politikaları izleyen kafası karışık bir parti gibi görünmektedir.

Ama öyle bir dönemden geçiyoruz ki hiç bir parti kendisini bu dönemin zorunluluklarından sıyırarak; değişimden payını almadan yeni dönemin partisi olamaz. Sosyalistler açısından da sosyal demokratlar açısından da bu böyledir. CHP merkeze, merkez sağa doğru kaymayı bırakıp rotasını sola çevirmediği sürece zamanın gereklerine aykırı davranmış olacak, gerileyen cumhuriyeti kurtarma çabası içindekiler arasında kendisine yer bulamayacaktır. Sosyalist - Komünist partiler de eğer zamanın sorunlarını kavrayan, statükocu değil devrimci partiler olmayı başaramaz, halkla ilişki kurmakta kendilerinden kaynaklanan sıkıntıları aşamazlarsa, siyaset dışı kalmayı sürdürecek, olumsuz gidişte pay sahibi olma lekesinden kendilerini kurtaramayacaklardır.

Ağır mı oldu? Ama ne yapalım, Türkiye böyle bir dönemden geçiyor; ya tıkanan yol açılacak ya da adımız boyun eğenler arasında anılacak. Çare, sosyalistlerin sosyalizm hedefinden vazgeçmeksizin, anlamsız tartışmalardan kendilerini kurtarmalarında; sosyal demokratların da seçimlerde karşılıksız destek veren dostlarını görmelerini önleyen milliyetçilik zehrinden ve antikomünizmden arınmalarındadır.

Kimse onlara komünist olun demiyor ama yandaşlarının kendilerini sosyalist olarak tanımladıklarını görseler, gömleklerinin kirlenip kirlenmediğine bir baksalar iyi olacaktır.