Aziz Nesin köşeli düşünen toplumcu sanata emek veren, inanan, açık sözlü, çekincesi olmayan bir yazar. İşin en tuhafı, eğer uzunca bir ömür sürmemiş olsa, yazarlığını asla bilemeyeceğimiz birisi

Aziz Nesin türü yazarları severim; hayatı tüm yönleriyle yaşar, sakınmadan birikimini ortaya koyar ve toplumu derinden sarsacak net değerlendirmeler yaparlar. Ezber bozmak, sarsmak ve yeni bir fikir, yaratı ortaya koymak için çabalar durur Aziz Nesin. Bu yıl, hakkında çok yazılacak, biliyorum. Ne denli yerli yerinde olacak bu yazılar, kuşkuluyum doğrusu. Daha iyi soralım; “Aziz Nesin kendi ardından yazsaydı, ne derdi acaba?” Tüm yapıtlarını eskiz olarak gören, pek çok fikrini kendiyle birlikte mezara götüreceğinden hayıflanan bir yazardan söz ediyoruz.

aziz-nesin-in-terazisinde-tartilmak-63569-1.

Bir yazara nesnel ölçütle bakma olanağı yoktur. Doğrusu budur. Bizim o yazarla karşılaşıncaya dek biriktirdiklerimiz bir ölçü, beğeni oluşturur. Haliyle nasıl bir terazi kurduğumuzu belirler deneyimlerimiz, gözlemlerimiz. Demem o ki; eğer kendimize dair hassas bir tartı koymamışsak, yazınsal lezzet ve estetik ölçümüz zaafa uğrar. Başka deyişle, birini beğenmek, sevmek; bir yapıta değer biçmek bir yanıyla bizimle ilgilidir, kendimizi açığa çıkarma meselesidir. Bir yazarı tanımak için doğal olarak onun eserleriyle yola koyuluruz, salt bu yetmez, o kişinin ne okuduğu, nasıl yaşadığı da ilgi alanımıza girer. Şunu söylemiyorum; yazarlar mutlaka yapıtlarıyla paralel bir yaşam sürer, demiyorum. Hatta çoğu zaman tersi olur. Yine de yazarı kavramak için derinliğine bakmak gerekir.

Kapıları aralar
Aziz Nesin anılarını uzunca yazmış biri. Siyasal kavgaya girmiş, her daim taraf olmuş, yaşantısı hayli ilginç bir insan, yazar. İşin en tuhafı, eğer uzunca bir ömür sürmemiş olsa, yazarlığını asla bilemeyecektik. Geç yaşta başladığı yazarlığı olağanüstü bir açlıkla, verimlilikle sürdürmüş bir insan. Geniş ilgi alanı var, disiplinli bir yazar. Verimliliğinin nedeni burada! Edebiyatımızın en büyük zaafı yazarların pek okur olmamasıdır. Aziz Nesin tam tersi örnek. Yazarlığı kadar, okurluğunu da önemsiyor.
Son yayımlanan “Okuma Güncesi” kitabı çok önemli bir çalışma. Hem Aziz Nesin’in iç sesini işitiyoruz, hem edebi ölçüsünü kavrıyoruz, hem de giriştiği kavgaları öğreniyoruz. Kişiliğine dair son derece ilginç bilgiler edinmek şöyle dursun, pek çok isme dair de hayli net ifadelerine rastlıyoruz yazarın. Kitabı ilgiyle okudum. Hayli kalın bir kitap. İlk aklıma gelen, ölümünden bunca yıl sonra bile, hâlâ bize ürünler vermiş olması. Tuhaf işte. Bazısı koskoca yaşamını çöpe atar, tembeldir, israf eder zamanı; kimi, ölümünden sonra bile kapıları aralar.

aziz-nesin-in-terazisinde-tartilmak-63570-1.

Geçimi kolay değil
Elbette çok yapıt vermiş olmak, hepsinin değerli olduğu anlamına gelmez. Aksi de söylenebilir hatta. Bazen birkaç kitap yeter tüm bir ömrü değerli kılmaya. Yusuf Atılgan hemen aklıma düşüyor. “Anayurt Oteli”, “Aylak Adam” edebiyatımızın en değerli romanlarıdır. Başlı başına bir yazı konusu Yusuf Atılgan! Yaşamı son derece alçakgönüllü, okumaya meraklı bir Anadolu insanı. Olağanüstü ruh çözümlemeleri, kentli sarsıntılarıyla anlattığı kişileri, kör göze parmak sokmadan giriştiği düzen eleştirisi ve felsefi derinlik geç de olsa fark edildi Atılgan’ın. Türkçe özeni ayrıca dikkat çekici! Atılgan’ın edebiyatını anlamak için yaşadığı çevreyi bilmek önemli. Yakından bakınca kimi zaman kutsanan köylünün, birinin yaşamını nasıl zindan edebileceğini görürsünüz. Tüm bunları yazacağım.

Aziz Nesin’e yakından bakarsak geçimi kolay biri olmadığını hemen kavrarız. Esasen tüm yazarlar takıntıları, hırçınlıkları, iddialarıyla belirginleşir yapıtında. Derinlikli okuma dediğimiz budur. Yazarın anlatısı kadar, dili, tutumu da bunu belirler. “Okuma Güncesi” Aziz Nesin’in aşırı ciddiyetinin ve hayatı tamamıyla belgelemek istemesinin tipik bir örneği. Okuduğu tüm kitaplar için yazmış Nesin. Tarihler koymuş, o kitabı beğenip beğenmediğini söylemiş ve sert eleştirel bir dil kullanmış.
Kitap olarak tasarlanmamış bu yazılar, notlar. Ancak ben, Aziz Nesin gibi zeki, üretken bir yazarın bu sözlerinin bize ulaşacağını bildiğini düşünüyorum. Yani gizli bir belge açığa çıkmış değil. Yaşarken bu yazıları neden yayımlamadığı sorusu akla gelebilir. Aziz Nesin açıksözlü, çekincesi olmayan biri. Muhtemelen ya vakit bulamamıştır yayımlamaya yazıları veya öldükten sonraya da yapıtı kalsın istemiştir. Yazılarında sıkça vurgu yaptığı gibi, “Eğer bir yazar bir metni yayınlamamışsa, varislerinin ya da herhangi bir araştırmacının bunu kitaplaştırma hakkı yoktur.” Bunu en iyi Ali Nesin bilir sanırım. O halde okuduklarımız Aziz Nesin rızası taşır bence.

aziz-nesin-in-terazisinde-tartilmak-63571-1.

Ama dürüst, hep dürüst
Aziz Nesin köşeli düşünen biri. Toplumcu sanata emek veren, inanan, bunun dışında kalan sanat yapıtlarını anlamaya çalışsa da, pek de açık olmayan bir yazar/düşünür. Özellikle şiir konusunda hem tutucu olduğunu gördüm, hem de en zayıf verim alanının şiir olduğuna tanıklık ettim. Öykücülüğü, romancılığı ve hatta anıları ne denli lezzetli, güçlüyse; şairlik konusunda sıkışıp kaldığını düşündüm. Oktay Rifat, Melih Cevdet, Turgut Uyar gibi ustaları haksız yerdiğini eleştirdiğini fark ettim; kendi dışında olana biraz zalim bir tavrı var. İlhan Berk şiirini okuyup; “ülkemizin bu şiir kalpazanlarından kurtulması lazım” diye yazmış. Cevat Çapan’ın, Elitis çevirisini beğenmemiş. Ama dürüst, hep dürüst…

Bu ‘dürüst’ olma meselesi okur için de önemli olmalı. Aziz Nesin; Adile Ayda’nın “Böyle İdiler Yaşarken…” adlı edebi hatıralarını yayımladığı kitabından söz ediyor uzunca. Siyasi tavrı keskin olan biri Nesin, bunu tekrar belirtelim. Ki bana kalırsa, siyasal tutum; beğeni, ölçüt koyma hususunda değerlidir, körlük değildir, yöntem olanağı sunar kişiye. Adile Ayda’nın sağcı, milliyetçi, Turancı bir yazar olduğuna işaret ediyor, lakin anılarını ‘dürüst’ biçimde yazdığına işaret ediyor Nesin. Hele edebiyatımızın büyük isimlerinden söz edilirken, bu ölçüyü tutturmak hiç kolay olmasa gerek.

Sabahattin Ali’yi haklı bulur
Kitap, kitabı doğurur. Ben de düştüm Adile Ayda’nın peşine. Kolay okunan, ilginç bilgiler veren bir kitap. Cumhuriyet’in ilk yıllarından, seksenlere dek geniş bir tanıklık kitabı! Buram buram sağcılık kokan, aşırı milliyetçi bir dille yazılmış kitap. İyi yetişmiş bir kadın. Belli ki solculardan nefret ediyor. Edebiyatın, sanatın bir sağcı seçkin uğraşı olduğu yanılgısına sahip! Komünistlerin Türkleri tuzağa düşürdüğünü düşünüyor Adile Ayda. Kitabı okurken pek çok yerin altını çizdim. Gariptir; benim ilgimi çeken yerlerle Aziz Nesininkiler arasında kesişmeler çok. Ama özellikle iki olay öne çıkıyor.

Genç yaşlarında babası Sadri Maksudi sayesinde edebi, siyasi çevrelerle haşır neşir olur Adile Ayda. Bir gün Moda’da Sabahattin Ali’nin ailesiyle kaldığı bir otelde rastlaşırlar. Sabahattin Ali öğretmendir ve henüz yazarlıkta ün sağlamamıştır. Kızı Filiz dolayısıyla tanışırlar. Akşamına Hamdullah Suphi’nin de bulunduğu ortamda Sabahattin Ali’nin adı ‘iyi yazar’ olarak geçince, bağı kurarak; “O da bu otelde kalıyor, isterseniz tanıştırayım sizinle” der genç kadın. Sevinçle Sabahattin Ali’nin yanına gider. Ali, kimin yanına götürüleceğini sorup yanıt alınca: “Ben o adamla konuşmam” der.

Sabahattin Ali solcudur, Hamdullah Suphi dibine dek Türkçü. Bu tepki doğal gelir bugün. Oysa Ayda, kabalık olarak anlatır bu ayrıntıyı. İşin ilginç yanı bu değil benim için. Aziz Nesin, o gün takındığı tutumdan ötürü Ali’yi haklı bulur. Zamanla Sabahattin Ali’nin “kurnaz uyumcu” olduğuna işaret eder. Burası önemli. Sabahattin Ali cinayetinin siyasi olmadığını, başına gelenin kendi tavrından ötürü iddiasına bir göndermedir Aziz Nesin’in bu notu. Sabahattin Ali üstüne yoğun okumuş, düşünmüş olarak Nesin’in bu konuda taraflı davrandığını, haksız hüküm verdiğini düşünüyorum. (Bunu da detaylı yazacağım)

aziz-nesin-in-terazisinde-tartilmak-63572-1.

Yaşar Kemal’e de değinir
Aziz Nesin’le kesiştiğimiz bir diğer nokta; Adile Ayda’nın Cevat Fehmi Başkut’u anlattığı bölüm. Cumhuriyet gazetesine bahçıvan aranırken, ısrarla bu görevi yapmak isteyen bir genç vardır. Zamanla söyleşiler yapar bu bahçıvan genç, gazete için. Sözü edilen Yaşar Kemal’dir. Yıllar sonra Cevat Fehmi çaptan düşüp oyun yazarlığına iyice yüklenir. ‘Paydos’ adlı oyununu İngilizce ve Fransızcaya çevirttiğini anlatır Ayda’ya ve bu yolla Nobel Ödülü’nü kazanacağını bir sır olarak fısıldar. Elbet umut fakirin ekmeği, burada tuhaflık yok. Ama…

Cevat Fehmi ödülün kulisler kanalıyla verildiğini söyler ve kendisine ödülü Yaşar Kemal’in kazandıracağından söz eder. Yaşar Kemal’in eşinin Musevi olduğunu, kayınbiraderinin de Amerika’da eleştirmenlik yaptığını ekler. Musevi lobisi kanalıyla ödülün kendine geleceğine inanmıştır Cevat Fehmi. Olay ilginç. Yıllarca Yaşar Kemal üstünden kopan Nobel fırtınasına dair ipucu. Ama asıl bizi ilgilendiren Aziz Nesin’in değerlendirmesi. Adile Ayda’nın bu anısının gerçeği gösterdiği kanısındadır Nesin. “Tam yansıtıyor Yaşar’ı” diye altını çiziyor. Meraklı okur için önemli, benden söylemesi…

Okurluğun zor zanaat olduğunu, yaşamını kitaplara adayan herkes bilir. Yazarlıkla okurluk arasındaki geçirgen ilişki zamanla iyice belirginleşir. Söz konusu Aziz Nesin’se hep konuşur, tartışır buluyorsunuz kendinizi. Bir de, soru sormanın ne denli mühim olduğunu…

Aziz Nesin terazisinde tartılmak kolay değil, bilesiniz!