Türkiye'de kendine has birtakım ulaşılmaz statüler yaratılarak onları tanrılaştırırız.
Kulüp başkanlıkları da onlardan biridir.
Neden?.. Niçin?.. Bilinmez ama böyle bir kompleks içinde ulaşılmazlık yaratırız kendimize.
Azgelişmişlik sendromu olsa gerek…
Tabi bunun en büyük etkisi kulüp başkanlarının bu olayın dayanılmaz hafifliğini yaşamalarıdır.
Güç, kudret, tek adam ihtirası ister istemez davranış tartışmasını da beraberinde getirmektedir.
Güç öyle bir hal alır ki kulübün veya insanların zarar görüp görmemesi başkanları ilgilendirmez.
İşte Aziz Yıldırım…
Ve Fenerbahçe…
Şike olayından başlayan süreç gücün nasıl kaybedileceğini ve ne koşullar da geri alınacağının en iyi örneğidir.
İhalenin Fenerbahçe’ye kalması ister istemez; toplum tarafından tepki ile karşılanıp haklı olarak Fenerbahçe ve Aziz Yıldırımı mazlum pozisyonuna sokmuştu.
Tabi ki sürecin asıl amacı; toplumu dizayn etme çatışmasının odak noktalar üzerinden hedeflenmesiydi…
Fenerbahçe bu iş için bulunmaz kaftandı…
Sürecin şike olayının dışındaki beklentileri Aziz Yıldırım'a farklı süreç içinde çözüm bulma şansı vermişti...
Ve Sayın Yıldırım’ın içerideki çözüm arayışları esnasındaki tavır ve davranışları; haksızlığa uğramış demokrat ve erdemli bir hali ruhiye içerisindeydi.
O güç; taraftarlardan ve kamuoyundan yardım beklentisi içerisinde olacak kadar paylaşıma açık hale gelmişti ki bu inanılmaz bir durumdur.
Tabi bu süreç Sayın Yıldırım’ın duygusallaşmasına da neden olmuştu.
Fakat tekrar o stadın içerisinde ki yerini almasına kadar sürdü bu içeride kihali ruhiye...
Sayın Yıldırım gene gücün farkına vararak, yaşadıklarıkları hiç olmamışçasına eskiye kolaylıkla dönebildi.
Soyunma odasına inmesi,
Mikrofonla saha içi konuşma yapması,
Samet’i sıkıştırması,
Alex olayındaki tutumu.
Hepsi; güç sahibi olan ve bunu kendisini her şeyin üstünde olma histerisine sahip olan tek adam davranışlarından başka bir şey değildir.
İşte bu rol bizler tarafından ona verilmiş bir payedir.
Beklenti olmaz,
Tasarruf olmaz,
O ne yaparsa sineye çekilip ya sabır demekten başka davranışa sahip olunamaz.
O mabedi ona biz verdik, o da ilahi gücünü o mabet içerisinde kullanarak; gücünü bize bahşetmektedir.
Her yıl kendine kurbanlar ister, ta ki kendi kurban olacak zamana kadar.
Bu sene Alex’i vererek aslında nasıl bir güce(!) sahip olduğunu tekrar ona hatırlattık.
Tabi en büyük destekçisi olan Tapınak Şövalyesine çok şey borçlu…